Düzce İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün web sitesinde yayınlanan açıklamada özetle;
-Düzce’de kış aylarında gözlenen hava kirliliğinin nedeni ısınma amacıyla tüketilen kömürdür,
-Düşük kaliteli kömür kullanılmaktadır,
-Yanlış yakma teknikleri kullanılmaktadır,
-Kullanılan kalorifer kazanlarının bakımı düzenli yapılmamaktadır,
-Şehrin yerleşimi yanlıştır,
-Aşırı yoğun şehir oluşumu, sıkışık doku ve yüksek binaların çok olması ancak buna karşın yeşil alanların yetersizliği hava kirliliği problemini artırmaktadır,
-Nüfus hızla artmaktadır denilmiştir.
Aynı açıklamada sorunu çözmek için yapılan öneriler:
-Kaliteli yakıt mümkünse doğalgaz, sıvı yakıt tüketilmelidir,
-Yeni yerleşimlerde merkezi ısıtma olmalıdır,
-Isı yalıtımı iyi yapılmalıdır,
-Güneş enerjisi daha çok kullanılmalıdır,
-Kaloriferciler, ateşçiler eğitilmelidir şeklindedir.
Çevre Müdürlüğü’nün doğru saptamaları var ancak uygulama 2002 yılında nasılmış ona bakalım: “Düzce’de ise özellikle akşam saatlerinde insanların nefes almalarını dahi güçleştiren hava kirliliğinin kış aylarında çok daha tehlikeli boyutlara ulaşmasından endişe ediliyor. Kullanılan kömürün yeterince denetlenememesi ve Düzce Çevre Müdürlüğü’nün 3000– 3500 kilokaloriye kadar kömür satışını serbest bırakması hava kirliliğinin tehlikeli boyutlara ulaşmasına sebep oldu. Kalıcı konutlar bölgesinde kalorifer kazanları sıvı yakıt düzenine göre tesis edilmiş olmasına rağmen vatandaşların talebi üzerine yönetimler kalorifer kazanlarını katı yakıta dönüştürüyorlar. Kalıcı konut sakinleri katı yakıtın en az yüzde 50 daha ucuza geldiğini belirtiyor.”
Yıl 2015 ve durumumuz ortada: “Havan Batsın Düzce” manşetiyle anılır olduk.
Bu durumda “Hava Kirliliği”nin nedenlerini çok iyi biliyoruz, nasıl giderileceğini de biliyoruz ama;
-Yasaları uygulamıyoruz,
-Denetlemiyoruz,
-Yurttaş olarak da kazanlarımızı ucuz olsun diye katı yakıta dönüştürüyoruz, nasılsa Kalıcılar tepede ve daha çok rüzgar aldığı için bizim dumanımız Düzce’ye çökmüş ne gam diyoruz.
Çin’de hava kirliliği tehlikeli boyutlara ulaştığında başkan yardımcısı açıklama yaparak hükümet olarak üstlerine düşenleri sıralıyor;
“Kömür kullanımını azaltacağız. Kış aylarında kömürle ısınma arttığı için hava kirliliğini daha sıkı olarak izlemeliyiz, ısınma ve pişirmede düşük kaliteli kömür kullanmamalıyız”
“Temiz enerji kullanacağız”
“Otomobillerden çıkan emisyonları azaltacağız”
“Toplu taşımayı özendireceğiz”
“Çevre dostu endüstriyel teknolojiyi kullanacağız”
“Tüm bu etkinlikleri de yasalarla ve onlara uyumu daha iyi denetlemekle sağlayacağız”
Düzce’de Valilik ve Belediye makamlarından dişe dokunur açıklama yok! Bölgemizde 2013 yılında Akçakoca’da yapılan ve Üniversite, İl Sağlık Müdürlüğü ve Çevre Müdürlüğü yetkililerinin katıldığı hava kirliliği toplantısından çıkan benzeri öneriler dikkate alınmamış.
Üniversitenin araştırmacıları “Düzce Devlet Hastanesine 2009 yılında başvuran akciğer ve üst havayolu hastalığı bulunan bireylerin en yoğun başvuru ayları partiküler madde ve kükürt dioksitin de en yoğun olduğu Kasım, Aralık ve Ocak aylarıdır, en az başvuru bu maddelerin en düşük olduğu yaz aylarıdır” diye yayın çıkarıyorlar, hiç hareket yok!
Düzce’de hava kirliliğinin yaşam için tehdit oluşturduğu günlerde okul tatili yok, fabrika ve işyerlerinin emisyonunu engelleme, trafik yoğunluğunu azaltma idari önlemleri yok!
Sizlere çanak yapısıyla Düzce’mize çok benzeyen Los Angeles’ın öyküsünü anlatmak isterim;
Los Angeles da Düzce gibi dağlarla çevrili, çanak şeklinde bir kenttir. 1950 başlarında bir biyokimyacı şeftalilerin kokusunu bozan havadaki pis kokunun otomobil egzosundan olduğunu ileri sürerek bilim çevrelerini trafik kirliliğine ikna ediyor. Buna karşın otomobil sanayi hemen harekete geçip önlem almıyor, bunun yerine hava kirliliği LA’nin çanak yapısına bağlanıyor. Hava kirliliğinin sağlık üstüne zararlı etkilerine ilişkin bilgiler halkı kendiliğinden önlem almaya itiyor. Kötü günlerde ebeveynler çocuklarını okula göndermediler, acil servisler doldu ve atletik yarışmalar ertelendi. Doktorlar hava kirliliği ile kanser ve solunum sorunları arasındaki bağlantıyı tartışınca 6000 kişi 1954 ‘te Pasadena’da protesto gösterisi yaptı. Hatta bir gönüllü kapalı kabinde ozon soluyarak bronşit oldu. “Solumak çok acıtıcı”imiş. LA da 1950-60 arasında hava kirliliğine karşı gruplar oluşmuş ve bunlar baskı grubu oluşturarak politikacıları etkilemişler. Bir kadın aktivisyen çocuklarını ralli yarışlarına götürürken onlara gaz maskesi takmış. Böylece basının beğendiği ve yaydığı teatral etkinlikler de yapılmış. LA da bu etkinlikler sonrasında otomobil emisyonlarına ve üretim biçimine dair keskin kurallar getirilmiş. Halen LA’da PM kirliliğine bağlı savaş sürüyormuş ancak sivil inisiyatifler devletin önlem almasını beklemeden baskı oluşturma çabalarına girişiyorlar.
Evet diğer çanak kent LA’de bu mücadeleler yapılırken bizim için de benzer bir dönem başlıyor…
Şimdi soruyoruz;
Düzce’de bir temiz hava hakkı girişimi oluşturacak mıyız?
Düzce’nin hava kirliliğini tüm partiler kanalıyla meclise yansıtacak mıyız?
Hava kirliliği tehlike sinyali verdiğinde yöneticilerimizin telefonlarını kilitleyecek miyiz?
Hava kirliliği tehlike sinyali verdiğinde çocuklarımızı hala sokağa çıkaracak mıyız?
Hava kirliliği tehlike sinyali verdiğinde hala fabrika bacalarını tüttürecek miyiz?
Hava kirliliği verilerini vatandaşlar olarak ilgiyle izleyecek miyiz?
Kirli duman salan fabrika bacalarını denetleyip, izleyecek miyiz?
Hava kirliliği değerlerinin halk tarafından izlenmesi hakkını savunacak mıyız?
Yoksa zehirlenmeye devam mı edeceğiz?
Prof. Dr.Peri M.ARBAK
Düzce Tıp Fak.Öğrt.Üyesi
SES Eğitim Sekreteri