Anayasa Mahkemesi 10 Ekim Ankara katliamında hayatını kaybeden Osman Turan Bozacı’nın cenazesinde “Katil Devlet” solganı attığı gerekçesiyle “Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak” fiilini işlediği değerlendirilerek kınama disiplin cezasıyla cezalandırılan üyemizin başvurusunda Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi, kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesine gönderilmesine ve üyemiz 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Kararda:
“38. Somut olayda, başvurucu Ankara’daki gar patlaması nedeniyle hayatını kaybeden maktulün cenaze töreninde atılan “Katil devlet hesap verecek” şeklindeki slogana eşlik ettiğinden bahisle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu patlama uzun bir süre ülke gündeminin ilk sırasında yer almış ve özellikle devletin olayda güvenlik zafiyeti bulunup bulunmadığı hususu gerek basın gerekse toplum nezdinde geniş tartışmalara konu edilmiştir. Bu anlamda başvurucunun ifade açıklamasının da toplumun dikkatini çeken bir meseleye ilişkin olduğu ve ülke sorunlarıyla ilgilenme kapsamında kaldığı kabul edilmelidir (bkz. § 37).
- Başvurucunun içerisinde bulunduğu grup, atılan bahse konu slogan ile temel olarak patlamada devletin sorumluluğuna dikkat çekmeye çalışmaktadır. Gerçekten de başvuru konusu slogan, ülke gündeminin güvenlik önlemleri tartışmalarına odaklandığı bir ortamda ve patlamada hayatını kaybeden maktulün cenaze töreninde duyguların yükseldiği bir bağlamda söylenmiştir. Bu itibarla başvurucunun içerisinde bulunduğu grupla birlikte kullandığı sözlerle, anılan patlamadan önce devletin -ilgili kamu kurumları ve görevlilerinin olaya ilişkin birtakım önleyici bilgilere sahip olmasına rağmen bu bilgileri kullanmayarak güvenlik hizmetini gereği gibi sağlayamadığı ve meydana gelen çok sayıdaki ölüm ve yaralanmalarda sorumluluğu bulunduğuna yönelik bir suçlama içermektedir.
- Bununla birlikte başvurucunun maktulü şahsen tanıması, kendisinin de patlama alanında olması ve cenaze törenin patlamanın hemen ardından gerçekleşmesi karşısında başvurucunun kullandığı ifadenin yaşanan olayın süregelen etkisi altında devletin sorumlu tutulmasından kaynaklı öfkenin en şiddetli bir biçimde dışa vurumundan ibaret olduğu kabul edilmiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 130). Aksi nitelikte bir yorum ise “katil” yakıştırmasıyla bizatihi devlet eliyle kasıtlı olarak olayın gerçekleştirildiğinin kabulü anlamına gelir ki şu hâlde başvuru dosyasına sunulan mevcut bilgi ve belgelerle başvurucu ve arkadaşlarının kastının bu yönde olduğu çıkarımına ulaşmak zorlama bir yorum olacaktır (ifadelerin mevcut anlamının subjektif olarak genişletilemeyeceğine ilişkin birçok karar arasından bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 72; Tansel Çölaşan, § 69; Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 50).
- Son olarak bireyin bazı temel hak ve özgürlüklerini kamu görevlisi olma adına peşinen feda etme yükümlülüğü altında bulunmadığı hatırlanmalıdır. Nitekim kamu görevlilerinin de siyasi ve sosyal meseleler başta olmak üzere toplumu ilgilendiren konularda serbestçe düşüncesini ifade etme özgürlüğüne sahip olduğu hususu gerek AİHM kararları (bkz. § 16) gerekse Anayasa Mahkemesi kararıyla (bkz. § 37) teyit edilmiştir (Levent Tunçel, § 38). Kaldı ki mevcut olayda başvurucu kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanmadığı gibi bulunduğu konum ve üstlendiği düşük dereceli devlet görevi nazara alındığında üçüncü kişiler nezdinde devletin itibar ve güven duygusunu sarstığı da kabul edilmemiştir. Dolayısıyla kullanılan ifadelerle başvurucunun tabi olduğu statü hukukunun getirdiği yükümlülükler arasında müdahaleyi gerektirecek derecede nesnel ve geçerli bir ilişki bulunmadığı değerlendirilmiştir.” Değerlendirmelerine yer verildi.
Kararda üyemizin disiplin cezasıyla cezalandırılmasına yönelik müdahalenin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyulmadığı, müdahalenin demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olmadığı tespit edildi.
Olay tarihinde Rize Temsilcilik Başkanımız olan Deniz Çelebi ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin 2.11.2022 tarihli, 2018/22063 Başvuru numaralı kararı için tıklayınız