DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ,
DEĞERLİ MÜCADELE ARKADAŞLARIM,
Açıklamamıza destek vermek için aramızda bulunan; İşçi Sendikalarının, Meslek Odalarının, Demokratik Kitle Örgütlerinin Değerli Temsilcileri,
Emek ve Demokrasi Mücadelesinde bizleri yalnız bırakmayan Değerli Siyasi Parti Temsilcileri, hepinizi KESK Muğla Şubeler Platformu adına saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL uygulaması ve KHK’larla; işten atılan, geleceği karartılan üyelerimiz üzerinden bizleri sindirmeye çalışanlar yeni KHK’larla bu baskı dalgasının yaygınlaşacağı söylemi ile kamusal alanı tümüyle ipotek altına almaya çalışmaktadırlar. Hukukun hiçe sayıldığı, işbirlikçilerin değil direnenlerin, muhaliflerin sindirilmeye çalışıldığı bu anti demokratik uygulamaları protesto etmek için bugün buradayız.
Yıllardır kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine direnen; emek, barış ve demokrasi mücadelesi yürüten emekçiler için; laik, bilimsel eğitimi savunan; ülkemizde akan kanın, gözyaşının durması için barış bildirisine imza attıkları gerekçesi ile cezalandırılan, açığa alınan akademisyenlerimiz için; sorgusuz sualsiz, hukuksuz ihraç edilen üyelerimiz için buradayız.
KESK olarak 78 milyon vatandaşın nitelikli kamu hizmeti alma hakkı için, 3 milyon kamu emekçisinin hak ettiği insanca bir yaşam için mücadele ediyoruz. Bunun için en başından beri emek ve demokrasi karşıtlarının hedefinde olduk.
Buradan bir kez daha sesleniyoruz. Bir sendikanın, konfederasyonun anayasa ile yasalarla, ülkemizin altında imzası bulunan uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış bulunan “sendikal hak ve özgürlüklerin” kullanılması suç değildir. Sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi yürüttüğü için düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde eleştiri hakkını kullandığı için açığa alınan, ihraç edilen üyelerimiz de suçlu değil, kamu emekçileri mücadelesinin onurudur.
Tüm bu anti demokratik ihraç kararlarına baskılara karşın bu ülkenin onurlu ve mücadeleci kamu emekçileri olarak boyun eğmeyeceğiz, OHAL ve KHK’lar gidecek biz kazanacağız. Karanlığı sürdürmek isteyenlere karşı eşit, özgür, laik ve demokratik bir ülke talebinde ısrar edeceğiz.
Son günlerde Avrupa ülkeleri ile ülkemizin yaşadığı krizi değerlendiren hükümet yetkilileri “Bizi sevmiyorlar. Bizi kıskanıyorlar. Başta Almanya, Hollanda ve Avusturya olmak üzere bunlar Nazi kalıntısı faşist “diyorlar. Bu söylemler üzerine dönüp ülkemizde yaşananlara bakıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP tarafından OHAL ilan edilerek KHK’larla parlamentonun baypas edildiği, kendilerine muhalif olanların kamudan ihraç edildiği, gazetecilerin, milletvekillerinin, aydın, sanatçı ve yazarların tutuklandığı, özgür basının susturulmak istendiği, hakları için mücadele eden emekçilere yönelik baskı ve engellemelerin sürdüğü, işçi sendikaları tarafından alınan grev kararlarının bakanlar kurulu aracılığı ile keyfi olarak yasaklandığı, işçilerin kıdem tazminatının kamu emekçilerinin iş güvencelerinin tamamen ortadan kaldırılmak istendiği, Üniversitelerde bilimin, aydınlığın, barış ve demokrasinin sesi olan yüzlerce akademisyenin kamu görevinden çıkarıldığı, ellerinde “İşimi istiyorum”, “Öğrencilerimi istiyorum” dövizleri ile sesini duyurmaya çalışan emekçilere müdahale edildiği bir süreci yaşıyoruz.
Yoksullaştırdığı halkı enflasyona ezdirmekte, emeği ile geçinen kesimlerden aldığı vergileri, işsizlik fonunu, halkın kamunun kaynaklarını varlık fonu adı altında patronlara teşvik kıyağı olarak aktarılmak istendiğini görüyoruz. İnsan sormadan edemiyor. Siyasal İktidar demokrasiyi, özgürlüğü bu kadar savunuyorsa biz neden bunları yaşıyoruz.
Ülkemizde tüm bunlar yaşanırken Anayasa değişikliği için referanduma gidiyoruz. Türkiye’de, içinden geçtiğimiz süreçte neresinden bakarsak bakalım asgari düzeyde bile Anayasa yapım ortamı ve koşulları yoktur. Demokratik bir tartışma ortamının bulunmadığı, her türlü muhalefetin ağır bir baskı altına alındığı, ifade ve düşünce özgürlüğünün yok edildiği bir iklimde Anayasa yapım koşullarından söz edilemez. Darbe fırsatçılığı yaparak ülkeyi kendi siyasal ideolojik hedefleri doğrultusunda “tek adam yönetimi” ile yönetmek isteyenlere anayasa değişikliği referandumunda güçlü bir “HAYIR” denilmesi, içine itildiğimiz karanlıktan çıkış için tek çözüm olarak karşımızda durmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, baskı ve şiddetin iktidar eliyle tırmandırıldığı, “tek el”den çıkarak topluma dayatılan, biat etmeyene yaşam şansı tanımayan, içeriğinde kadına dair tek bir kelime dahi bulunmayan bu anayasa değişiklik paketine rıza göstermiyoruz. Türkiye’nin işçiler, kamu emekçileri, kadınlar, gençler için cehenneme dönüştürülmesine, tek bir imza ile sendikaları kapatma, grevleri yasaklama, kıdem tazminatını kaldırma, toplu iş sözleşmelerini askıya alma, gerektiğinde ücretleri dondurma yetkisi veren anayasa değişikliğine referandumda HAYIR diyoruz.
KESK olarak, bu ülkede demokrasiyi sonuna kadar savunmuş, gelmiş geçmiş her darbeye karşı olmuş, bu darbelerin en fazla mağduru haline getirilmiş bir emek örgütüyüz. Darbenin, terörün, şiddetin her zaman karşısında olduk, olmaya da devam edeceğiz.
Üyelerimizin, yöneticilerimizin hiçbir yasadışı örgütle ilişkisi olmamasına rağmen, etnik kimliği, inancı, dünya görüşü ve eleştiri haklarını kullandıkları için ihraç edildiklerini biliyoruz.
KESK olarak, hukukun en temel ilkelerini ayaklar altına alarak intikam hırsıyla, KHK listelerini oluşturanların ve hazırlanmasına katkı sunanların peşini bırakmayacağız.
İhraç edilen, açığa alınan üyelerimiz tekrar görevlerine dönene kadar dayanışmayı daha da büyüterek mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz.
Hukuksal ve örgütsel mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.
ÇÜNKÜ HAKLIYIZ!
ÇÜNKÜ EMEKÇİYİZ, EMEĞİN SESİYİZ!
ÇÜNKÜ TOPLUMUN VİCDANIYIZ!
ÇÜNKÜ KAZANACAĞIZ!
ÇÜNKÜ ÇOK KEZ BAŞARDIK, YİNE BAŞARACAĞIZ!
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ ! YAŞASIN KESK!