Antalya Alanya Aile Sağlığı Merkezinde görevi başındayken boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından katledilen Doktor Melek Bağçe için şube/temsilciliklerimiz tarafından açıklamalar gerçekleştirildi.
Antalya Şubemiz Melek Bağçe’nin katledildiği Alanya ASM önünde açıklama yaparken, Ankara Şubemiz, Ankara Tabip Odası ve KESK’li kadınlar tarafından gerçekleştirilen açıklamaya Eş Genel Başkanımız Gönül Adıbelli, KESK MYK Üyesi Gönül Kural Şimşek, TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı da katıldı.
Eş Genel Başkanımız Gönül Adıbelli, cinayetten sonra aile sağlığı merkezinin mesaiye devam etmesini eleştirerek “Meslektaşlarını kaybetmelerine rağmen yasını bile tutamadan çalışmak zorunda kalıyorlar çünkü sağlık sistemi bunu dayatıyor. Kışkırtılmış sağlık talepleri, performans baskısı, güvencesiz çalışma gibi etkenlerden dolayı sağlık ve sosyal hizmet emekçileri yasını bile yaşayamıyor. Sağlık sistemi çalışanlara nefes bile aldırmıyor. Ne yazık ki kadın ataerkil sistemde sadece aile içinde bir birey olarak değerlendiriliyor. Sağlığın ve yaşamın korunması için hizmet üreten ve güvenli olması gereken sağlık kurumlarına eli silahlı erkek failler elini kolunu sallayarak giriyor. İstanbul Sözleşmesinin yeniden yürürlüğe girmesi, 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanılması ve kadın cinayetlerinin son bulması için mücadelemizi büyüterek sürdüreceğiz” diye konuştu.
KESK MYK Üyesi Gönül Kural Şimşek de kadın cinayetlerinin politik olduğuna vurgu yaparak, yaşanan şiddet karşısında mücadele etmekten geri durmayacaklarını ifade etti.
Şebnem Korur Fincancı ise yıllardır kadın cinayetlerine karşı mücadele verdiklerini ve kadın cinayetlerinin politik olduğunu belirtti. Aile Bakanlığı gibi bir bakanlık olmaması gerektiğine dikkat çeken Fincancı “Biz ailenin parçası değiliz. Kadın bireyler olarak, LGBTİ+ bireyler olarak, biz insan olarak öncelikli hak öznesiyiz. O ailenin en tekinsiz yer olduğunu en yakından bilenleriz. Sonuçlarını da görüyoruz ve sağlık ortamına da bu sonuçlar ne yazık ki yansıyor. Biz pek çok meslektaşımızı ve birlikte çalıştığımız arkadaşımızı bu eril şiddetin sonucunda yitirdik çünkü tekinsiz aile ortamları kadar güvensiz çalışma ortamları da yine bu politik tercihlerin sonucudur. Biz bunlara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz dedi.
İllerde iş yerlerimizin önünde ve sendika binalarımızda kadın platformları, KESK’li kadınlar ile sağlık emek ve meslek örgütlerinin de katılımıyla gerçekleştirilen açıklamalarda okunan metin aşağıdadır:
KADIN CİNAYETLERİ HER YERDE, SAĞLIK ÜRETTİĞİMİZ YERLER ÖLDÜRÜLDÜĞÜMÜZ MEKANLAR OLMAKTAN ÇIKARILSIN!
ACILIYIZ, ÖFKELİYİZ!
Ülkemizin içinde bulunduğu şiddet sarmalında bir kadın bir sağlık emekçisini daha kaybetmenin derin hüznünü ve öfkesini yaşıyoruz. İki gün önce Antalya ilinin Alanya ilçesi Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde çalışan Dr. Melek Bağçe’nin, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından işyerinde gündüz gözü rehin alınarak vahşice katledildiğini öğrendik.
Bu bir ilk değil maalesef ve adeta bir “deja-vu” hali olup bitenler. Kasım 2015’te Dr. Aynur Dağdemir, birlikte çalıştığı kadın hemşireyi erkek şiddetinden korumaya çalışırken öldürülmüştü.… Ocak 2022’de Ebe Ömür Erez, aile sağlığı merkezinde erkek şiddetiyle katledilmişti…Ekim 2022’de aile sağlığı merkezinde çalışan Emine hemşire, işyerinde bir erkek tarafından ateşli silahla vurulmuştu…. Nisan 2023’de Çanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Ayşe Güneş, eski eşi tarafından hastane bahçesinde bıçaklı saldırıya uğramıştı…
Birkaç örneğini sıraladığımız bu acı olaylar, tıpkı Dr. Melek Bağçe cinayetinde olduğu gibi, hem kadına yönelik şiddetin hem de sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine yönelik şiddetin vücut bulduğu olaylar sayacında yerlerini aldı.
MELEK BAĞÇE, ÇAĞLAR BOYU SÜREN KADINA YÖNELİK ERKEK ŞİDDETİYLE YAŞAMDAN KOPARILAN KIZKARDEŞİMİZDİR.
Ataerkil egemen sistemin; eğitimde, medyada, iş yerinde ve gündelik hayatın her alanında yeniden ve yeniden üretildiği Türkiye’de, siyasi iktidarın kadına ve çocuğa karşı işlenen suçları cezasız bırakan mevcut şiddet dili ve politikaları, şiddeti ve ayrımcılığı kurumsallaşmakta, failleri cesaretlendirmektedir. Öyle ki siyasi iktidarın, özellikle son 10 yılda kadın ve çocuk haklarının gaspına yönelik mevcut gerici politika ve uygulamaları ile AKP-MHP ve HÜDA PAR bloğunun çocuk ve kadına yönelik şiddet ve istismarın önünü açan söylemleri, bugün olduğu gibi acı durumların yaşanmasına neden olmaya devam edecektir. Şiddeti meşrulaştıran, körükleyen, hatta sürekli olarak yeniden üreten iktidar ve siyaset dili, başta kadınlar, çocuklar, gençler, LGBTİ+lar olmak üzere toplumun bütün kesimlerinde baskı, sindirme ve korku iklimi yaratmak amacıyla sürdürülmektedir. Dozu giderek artan bu şiddet söylemi, insan ve doğa haklarını hiçe sayan güvenlikçi-militarist-neoliberal politikalarla güçlendirilmektedir. Kadını ve kazanılmış haklarını yok sayan, sahiplenilmesi gereken bir mal gibi gören kadın düşmanı erkek egemen politikalar, alınmayan koruyucu önlemler, işletilmeyen düzenleyici mekanizmalar ve cezasızlık politikalar hayatımızın her alanını kuşatmaya devam etmektedir. Erkek failleri cesaretlendiren söz konusu politikalar, şiddetin her türünün evlerde, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda fütursuzca kol gezmesine ve yaygınlaşmasına yol açmakta; taciz, tecavüz ve cinayetle son bulan yaşam hakkı ihlalleri toplumun beden ve ruh sağlığını her geçen gün daha fazla tehdit etmektedir. Bu süreçte kadına ve çocuğa yönelik her tür ayrımcılığı ve şiddeti önlemeye dönük CEDAW, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Lanzarotte Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerin hayata geçirilmemesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en etkili uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin fesh edilmesi ve 6284 Sayılı Yasanın tartışmaya açılması, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin yaygınlaşmasında başta gelen belirleyici etkenlerdir.
BİZ BİLİYORUZ Kİ; Kadın cinayetleri politiktir ve bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi kız kardeşimiz Dr. Melek Bağçe’yi yaşamdan koparan yalnızca boşanma aşamasında olduğu bir erkek değil, bu kadın düşmanı politikaların sonucudur.
MELEK BAĞÇE, SON ZAMANLARDA HIZLA ARTAN SAĞLIKTA ŞİDDETİN HEDEFİNDE YAŞAMINI KAYBEDEN BİR SAĞLIK EMEKÇİSİDİR
Görevi sağlık hizmeti vermek ve yaşatmak olan meslektaşımız, gün ortasında, hiçbir güvenlik önlemi olmayan aile sağlığı merkezinde boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından önce rehin alınmış, sonra da hunharca öldürülmüştür. Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle yaratılan neoliberal sağlık sistemi, yalnızca birinci basamak sağlık hizmetlerini tahrip etmekle kalmamış, aynı zamanda hekimleri ve sağlık çalışanlarını parçalanan ve güvenli olmayan sağlık kurumlarında çalışmaya mahkûm etmiştir. Kışkırtılmış sağlık talepleri, performans baskısı, güvencesiz çalışma, kamudan karşılanmayan koruyucu hizmet paketlerinin yarattığı çaresizlik, emeğin değersizleştirilmesi ve şiddete karşı korunaksız çalışma gibi çok yönlü olumsuz etkenler sağlık ve sosyal hizmet emekçileri için tehdit olmaya devam etmektedir. Sendika ve emek meslek örgütleri olarak giderek artan sağlıkta şiddetin durdurulması için yaptığımız eylem ve etkinlikler, hazırladığımız yasa önerileri siyasal iktidarın kör duvarlarında yankı bulamamakta, sağlık emekçilerinin “Sağlıkta şiddete son” çığlıkları duyulmamaktadır. Sağlığın ve yaşamın korunması için hizmet üretilen ve güvenli olması gereken sağlık kurumları, günümüzde eli silahlı erkek faillerin kolayca girip çıktığı, özellikle kadın sağlık emekçilerine yönelik tacizden cinayete her tür şiddet eylemini gerçekleştirebildiği ortamlara dönüşmüştür.
BİZLER BİLİYORUZ Kİ; Dr. Melek Bağçe’nin çalıştığı Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde katledilmesine yol açan, şiddete açık olan ve şiddete karşı gerekli önlemlerin alınmadığı bu güvenli olmayan çalışma ortamlarıdır.
YAŞAMI SAVUNAN SAĞLIK EMEKÇİLERİ OLARAK BURADAN BİR KEZ DAHA HAYKIRIYORUZ;
Sendikamız, kadına ve çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismar ile bunlara neden olan bu karanlık zihniyete karşı mücadelesini yükselterek sürdürecektir
Bir kadın daha kaybetmemek için, yaşamdan, sağlıktan, özgürlükten ve meslekten bir kişi daha eksilmemek için, kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.
Kadın düşmanlığında ortaklaşan, “yalnız yaşayan kadınları sahiplendirmekten” bahseden, çocuk istismarını meşrulaştıran ve ülkemizi ortaçağ karanlığına gömmeye çalışan bu gerici ve ataerkil zihniyeti, kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesini yükselterek, dayanışma ve iradeyle değiştirecektir.
İnsan haklarına ve onuruna yaraşır, şiddete karşı güvenli çalışma ortamlarını talep etmekten ve mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.
KADIN CİNAYETLERİ VE SAĞLIKTA ŞİDDET SONA ERSİN!