Haftalardır yapılan hazırlıkların, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın “bir gece ansızın gelebiliriz” tehditlerinin ardından başlatılan Afrin operasyonu ile ülke olarak OHAL’den savaş haline geçmiş bulunuyoruz.
Suriye iç savaşından kaçan bir milyon sivilin sığındığı kente bombaların yağdırıldığı operasyon iktidar ve medyası tarafından bir zafer havasında kutlanıyor. İktidar sözcüsü medyayı saran haber ve yorumların her kelimesinden militarizm ve savaş çığırtkanlığı akıyor.
Bilindiği üzere yıllar önce ABD yüz binlerce sivilin hayatına mal olan Irak operasyonunu “Irak’ı özgürleştirme harekatı” olarak göstermişti. Bugün ise barışın simgesi olan zeytin dalı Türk ve Kürt halkları arasında düşmanlığı körüklemekten, Türkiye’yi bölgesel savaş batağının ortasına doğru sürüklemekten başka bir şeye yaramayacak olan bir savaş operasyonu ile kirletilmek isteniyor.
Saray –AKP iktidarı, dünya ile dalga geçer gibi operasyon ile Kürtlerin bölgede yaşayan diğer halklarla demokratik bir şekilde yönettikleri “Afrin’i özgürleştireceğini” iddia ediyor. Oysa ülkeyi OHAL olmadan yönetemeyeceğini bilen siyasal iktidar savaş politikalarından medet ummaktadır. Emekçileri, halkı her geçen gün daha fazla açlığa ve sefalete sürükleyen, temel hak ve özgürlüklerini ortadan kaldıran OHAL’e karşı artan tepkiler ‘milli güvenlik’ meselesi olarak gösterilen operasyonla bastırılmak istenmektedir. 2019 seçimlerinde tek adama dayalı baskıcı rejim konusunda MHP ile kader birliği yapan siyasal iktidar, sadece Kürtleri değil, demokrasi, barış ve insanca yaşamayı savunan herkesi daha fazla baskı altına almayı hedeflemektedir.
AKP’nin ‘milli güvenlik’ meselesi olarak gösterdiği operasyonun arkasında saf tutmaya zorlanan toplum, şovenizmin, militarizmin körüklendiği bir ortamda temel sorunlarını göremez, konuşamaz hale getirilmek istenmektedir. Bunun için ülkesinde ve bölgesinde daha fazla kan, acı ve gözyaşı istemeyen, yurtta ve dünyada barış isteyenleri hedef alan tehditlerin ise ardı arkası kesilmiyor. Altıncı kez uzatılan OHAL ve “terörle mücadele” adı altında iktidar yandaşlarına getirilen yargı muafiyeti demokrasi ve barış isteyen tüm kesimlere karşı tehdit olarak kullanılmaktadır. Kısacası siyasal iktidar Afrin operasyonunu ülkenin bekası için değil, kendi bekası için zorunlu görmektedir.
Geçmişten bu yana emekçiler ve ezilen halklar savaşa karşı barışı savunurken, sömürüyü ve savaşı varlıklarının temeli olarak gören emperyalistler kan dökmekten vazgeçmemiştir. Gözleri petrolün siyahı, doların yeşilinden başka bir şey görmeyenler dünyayı kana bulayan, halkları birbirinin düşmanı haline getiren savaş politikalarını her dönem sürdürmüştür.
Bugün de aynı tablo ile karşı karşıyayız. Etnik ve dini farklılıkların, bir zenginlik değil, bir çatışma nedeni haline getirilmesi üzerine kurulu emperyalist hegemonya projelerinin sonucu olarak, Suriye ve Irak başta olmak üzere halkların bugünleri, gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok edilmek istenmektedir. IŞİD, El Nusra, El Kaide, Şam Cephesi ve daha birçok çeteci, paramiliter güçler eliyle ülkeler kan gölüne çevrilirken sınırlar yeniden çizilmekte bölgenin doğal kaynakları emperyalizme peşkeş çekilmektedir.
AKP bugüne kadar izlediği politika ile Ortadoğu halklarının yaşamsal ihtiyacı olan barışı sağlamak gibi bir derdi olmadığını ispatlamıştır. Türkiye’de ve Ortadoğu’da kan ve gözyaşıyla yoğurduğu ırkçı, ayrımcı, tekçi, cinsiyetçi, mezhepçi siyasetini sürdürmüştür. Bugün ise ülkemizi emperyalistler arasındaki egemenlik savaşının içine sürükleyen operasyonla daha büyük tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktadır.
Oysa Suriye’nin kuzeyinde diğer halklarla demokratik yönetimler kuran Kürt kardeşlerimiz Türkiye halkları için tehdit değildir. Türkiye halkları için asıl tehdit en başından beri Ortadoğu’nun ezilen halkları arasında düşmanlığı körükleyen emperyalistler ve onların bölgesel işbirlikçileridir.
Buna rağmen AKP iktidarı bugüne kadar bölge halklarının değil emperyalistlerin çıkarlarını gözetmiş, Suruç ve Ankara katliamları başta olmak üzere ülkeyi kana bulayan katliamlara imza atan İŞİD ve benzeri radikal cihadist örgütlere örtülü destek sunmuştur. Bugün ‘ılımlı muhalifler’ olarak gösterilerek ordunun bir parçası olarak sunulan ÖSO içinde de kafa kesen, ülkemizdeki ve bölgedeki kitlesel katliamlara imza atan unsurlar olduğu bilinmektedir.
Bu savaş bizim savaşımız değildir!
Bölge halklarına gerçekten zeytin dalı uzatmanın, barışa ve demokrasiye dayalı çözümler üretmenin koşulları varken ülkeyi emperyalist planların bir parçası haline getiren bu savaş bizim savaşımız değildir.
Savaşa mecbur olan halklarımız ve emekçiler değil, iktidarını savaşa, gerilime ve kaosa bağlayan AKP’dir. AKP hükümetinin hem içerde hem dışarıda emekçileri ve halkları kutuplaştırmak üzerine kurulu bir siyaset izlemesi savaş ve şiddet ortamını sürekli canlı tutmaktadır.
Ülkemizdeki darbelerin, savaşların ve ekonomik krizlerin bedelini halkımız ve emekçiler ödemektedir. Savaş naraları atanların çocukları sefa sürerken yoksul halkımızın çocuklarının kanı akıtılmaktadır.
Çünkü:
- Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir!
- Savaş, cinayet demektir!
- Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerlenerek artması demektir!
- Savaş, emekçilerin ekmeğinin küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir!
- Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir!
- Savaş, demokrasi ve özgürlüklerin bitirilmesi demektir!
- Savaş, iktidarın yolsuzluklarını örtmek demektir.
- Savaş, insan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır!
- Savaş, çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir!
- Savaş, savaş kararı alanların çocuklarının değil, emekçi halk çocuklarının gönderildiği bir cehennem demektir!
- Savaş sürdükçe halk konuşamayacak!
- Savaş sürdükçe kan ve gözyaşı akmaya devam edecek!
- Savaş sürdükçe onlar kasalarını dolduracak, halk yoksulluğa mahkum olacak!
Bu nedenle bugün barışa dair tüm çabalar, eylemler yaşamsaldır. Halkları düşmanlaştıran bu çılgınlıkta ısrar etmek ülkemizi çıkmaz bir felakete sürükleyecektir.
AKAN KAN VE GÖZYAŞLARINI DURDURMANIN TEK ÇARESİ, HALKLARA KARŞI AÇILAN BU SAVAŞI DERHAL DURDURMAKTIR!
KESK olarak KİMSENİN ÖLMESİNİ İSTEMİYORUZ!
Kimse bizden insanlarımızın öldürülmesine seyirci kalmamızı beklemesin. Çünkü bizim görevimiz insanları yaşatmaktır!
Çünkü biz SAVAŞIN DEĞİL, BARIŞIN TARAFINDAYIZ!
KESK Yürütme Kurulu