2011 Kasım ayında ‘Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ kapsamında 81 ilde Kamu Hastaneler Birliği (KHB) Genel Sekreterliği kurulmuştu. Ayrıca Halk Sağlığı Kurumu ve Sağlık Müdürlükleri ile 3 farklı yönetim yapısı planlanmış, bu bağlamda 81 ilde en üst yönetici olarak KHB Genel Sekreterlikleri oluşturulmuştu. Ayrıca bu yapının merkez ve taşra teşkilatları için yüzlerce yönetici kadrosu oluşturulmuş, aynı düzenlemeyle illerdeki Halk Sağlığı Kurumu ve Sağlık Müdürlükleri de ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinden sorumlu yapılar olarak hayata geçirilmişti.
Sağlıkta daha hızlı ve verimli çalışma iddiasıyla yapılan bu düzenleme, yeni kadrolar açılması ve buraların iktidara yakın isimlere tahsisi dışında, beklenen sonucu vermedi. Düzenleme sonucu illerde sağlıkla ilgili yönetim üç başlı oldu. Bu üç kurum arasında koordinasyon sorunu ve yetki karmaşası yaşandı. Yaratılan bürokrasi, hizmetlerde gecikme oluşturdu. Ayrıca yüzlerce sağlık emekçisi bu düzenlemeyle istekleri dışında yer ve kurum değişikliği yaşamaya zorlandı.
Bütün bu zaman zarfınca sendikamız tarafından eleştirilen bu yapının işlemediği ise ancak 6 yıl sonra ve 6 farklı KHB yöneticisi değiştirildikten sonra görülebildi.
Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkartılan 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Halk Sağlığı ve Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlıkları yürürlükten kaldırılarak genel müdürlük şeklinde düzenlendi. Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de yapılan düzenlemeye göre, Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı “Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü”, Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığı da “Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü” oldu.
Buna göre il sağlık müdürleri Bakanlığın il düzeyindeki hizmetlerinin yürütülmesinden tam sorumlu olacak.
Ayrıca KHK kapsamında hastanelerin yönetimi ve denetimi de il sağlık müdürlerinde olacak.
Ne demiştik?
Yine bir KHK ile hayatımıza giren bu çok başlılık düzenine karşı tepkimizi böyle dile getirmiştik:
http://ses.org.tr/2012/10/salikta-ceo-doenem/
Sağlık Bakanlığı’ndaki kadrolaşmaların 15 Temmuz sonrasında iktidarı hedef alan kesimlerini tasfiyesi amacı taşıdığı şeklinde de yorumlanan bu değişiklikle ilgili “kadrolaşmaya hayır” demiştik!
Sağlık Dönüşüm Programı hazırlanırken başta sendikamız SES olmak üzere tüm sağlık emek ve meslek örgütleri olarak bu programın toplum sağlığı için yarardan çok zarar getireceğini dile getirmiştik.
Sağlık sistemindeki mevcut aksaklıkları gerekçe göstererek AKP tarafından hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı;
-Eşit, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hizmeti yerine paran kadar sağlık anlayışını,
-Koruyucu sağlık anlayışının yerine tedavi merkezli anlayışı,
-Görev paylaşımı ve iş barışının olduğu bir sağlık ortamı yerine rekabet ve çatışmayı artıran performans merkezli çalışma sistemini,
-Sağlık hizmetlerini bütünleştiren ve koordineli yürüten bir sağlık yönetimi yerine parçalayan-ayrıştıran bir sağlık yönetimini tercih etti.
Tüm itiraz ve eylemlerimize rağmen, üstelik uygulamaya geçildiği ilk günden itibaren her alanda bir sürü sorun ortaya çıkmaktayken geri adım atmak yerine sürekli bir kısım düzenlemeler getirerek yamalı bohçaya döndürdükleri bir sağlık sisteminde ısrarcı oldular.
Geçen bu süre içinde sağlık verileri olumluya gitmedi. Özel şirketler ve yandaşlara kadro istihdamının dışında halkın sağlık hakkına ulaşımında da sağlık emekçilerinin özlük haklarında da ciddi sıkıntılara neden oldu, sağlık emekçilerine yönelik şiddet katlanarak arttı.
İlk günden itibaren var olan yönetememe krizini artık kendileri de itiraf etmektedir. Sağlık teşkilatlanmasını farklı kurumlar üzerinden ayırırken belli bir cemaate kadro tahsisi edilmekte olduğunu şuan hepimiz görmekteyiz, ister istemez şu andaki düzenleme ile kimlere kadro tahsis edilmeye çalışıldığını da merak ediyoruz..
Kadrolaştırmanın bir diğer aracı ise sağlık eğitiminde yapılan oynamalardı. Her gün bir değişiklikle bir taraftan cemaatlere ait üniversiteler aracılığıyla göstermelik diplomalarla kadrolar tanımlandı ve atamaları yapıldı. Bu yaklaşım bir taraftan eğitimde bilinmezlik /belirsizlik yaratırken diğer taraftan her gün yapılan yeni değişikliklerle yeni umutsuzluklar, hayal kırıklıkları yaratıldı.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak “sağlıkta yıkım” anlamına gelen sağlıkta dönüşüm programının tüm kurumları ve uygulamarıyla birlikte iptalini, sağlığın insan hakkı olarak tüm yurttaşlara eşit, nitelikli, ücretsiz ulaştırılmasının sağlanmasını, sağlık ve sosyal hizmet eğitimi ve sunumunda bilimsel ilkelerle hareket edilmesini, kadrolaşmaya derhal son verilmesini, biat değil liyakatın bir kültür olarak tüm alanlarda esas alınmasını talep ediyoruz.
Kanun hükmünde kararnamelerle, meclisi devre dışı bırakarak, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini ve halkı yok sayarak attığınız her adım sorunların çözümünü sağlayamayacak, yap-boza dönüştürdüğünüz sağlık sistemi yeni mağduriyetler yaratacaktır
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na sorumuzdur:
-Şehir hastane modelinin yaratacağı sıkıntılara dikkat çekmeye çalışıyoruz, bu konuda yıllar sonra yanıldığınızı kabul ettiğiniz pek çok uygulamadan farklı olarak şimdiden adım atıp projeyi iptal edecek misiniz? Yoksa Şehir Hastanelerinin yaratacağı rantın paylaşımı ile ilgilenmek sizin için halkın sağlık hakkından daha mı önemli?
-Sağlıkta dönüşümün programının da kamudaki pek çok diğer özelleştirmeler gibi temel dayanağı yaptığınız “kamunun atıllığı” savınız hala geçerli mi? Özel hastaneciliği halkın cebinden çıkan vergilerle bunca teşvik ettikten sonra ve Türkiye’yi “sağlık turizmi cenneti” haline getirmek iddialarınız bütünlüğünde değerlendirdiğinizde hala daha iyi bir sağlık hizmeti sunduğunuzu savunuyor musunuz?
MERKEZ YÖNETİM KURULU