Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini meşrulaştırma aracı olarak bizzat AKP tarafından kurulan KADEM’in (Kadın ve Demokrasi Derneği) yeni hizmet binası açılışında konuşan Cumhurbaşkanı ”Çalışıyorum diye annelikten imtina eden bir kadın, aslında kadınlığını inkâr ediyor demektir. Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun, özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır, eksiktir, yarımdır. Anneliği reddetmek insanın yarısından vazgeçmektir. İnsanlığın yarısını oluşturan kadın, anneliğiyle, evinin ve çocuklarının üzerindeki etkinliğiyle, zarafetiyle, estetiğiyle, içgüdüleriyle, sahip olduğu farklılıklarla kadındır. Bu gerçeği bir kenara bırakıp erkekle kadını birbirlerine hasım olarak gören anlayışı kesinlikle reddediyoruz. Velhasıl, iş hayatının anneliğin alternatifi haline getirilmesini kesinlikle kabul etmiyorum. Daha geniş tutuyorum. İnsanlıktan vazgeçmektir.” diyerek cinsiyetçilikte sınır tanımadığını bir kez daha gösterdi.
Hiç şaşırmadık…! Erdoğan’ın bu sözleri, erkek egemen ataerkil sistemin AKP iktidarının ayrımcı politikalarıyla güçlendiği son yıllarda sık sık karşılaştığımız cinsiyetçi söylemin bir üst boyuta taşınmış halidir. Yıllardır her fırsatta kadın-erkek eşitliğini fıtrata ters olarak niteleyen, doğum kontrolünü ihanetle açıklayan ve en az üç çocuk doğurun buyruklarıyla , kadınların yaşamına dair söz söylemekte beis görmeyen Cumhurbaşkanı, cinsiyetçi dilin sınırlarını dahi zorlayarak anne olmayı tercih etmeyen kadınları ” insanlıktan vazgeçen” olarak niteleyebilmektedir.
AKP ve Saray işbirliğiyle oluşturulmak istenen yeni toplumsal yapıya uygun bir cinsiyet rejiminin yansıması olarak değerlendirebileceğimiz bu sözler salt bir kişinin tasarrufundan ibaret değildir.Nitekim iktidarda olduğu 14 yıl boyunca AKP hükümetleri çalışma yaşamı başta olmak üzere kadının toplumsal yaşamın dışında bırakmak için pek çok yasal düzenlemeye imza atmıştır.Kadınların annelik kimliği gerekçe gösterilerek esnek ve güvencesiz çalışma biçimi yaygınlaştırılmış, evliliği ve çocuk doğurmayı teşvik eden destek paketleri çıkarılmış, yasal olarak olmasa da kürtajın önüne fiili engeller çıkarılmıştır. Sürekli olarak ”Türkiye yaşlanıyor” söylemiyle güçlü ülke olma koşulunun kadınların daha çok sayıda çocuk doğurmasından geçtiği algısı militarist dille desteklenerek kadın bedeni denetim altında tutulmak istenmiştir.
Otoriter ve totaliter bir yeni rejimin inşa edildiği, yasama , yürütme ve yargı erklerinin tek bir kişide toplandığı ve fiili başkanlık sistemine geçişin sağlanmaya çalışıldığı son süreçte ise tek adam rejimine uygun olarak kadın kimliği tanımı da bizzat Erdoğan tarafından belirlenmek istenmektedir. Bize bahşedilen toplumsal normlara uygun olarak bir yandan ev işlerini aksatmadan çalışma hayatında esnek ve kuralsız olarak sermayeye hizmet etmemiz beklenirken, diğer yandan da “kutsal annelik” rolünün gereği olarak sermayeyi ve devleti büyüten aile kurumunun güçlenmesi için en az üç çocuk doğurmamız buyur ediliyor.
Bizleri tekçi anlayışla ”Saf Türk, müslüman ve anne” olarak tek bir kimliğe sıkıştırmak isteyenlere itiraz ediyoruz. Biat etmeyi kabul etmiyoruz. Kadınlar üzerinde kurulmak istenen eril tahakküme, eril dile, eril siyasete ve eril yasalara karşı KESK’li kadınlar olarak mücadele etmeye devam edeceğiz.Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizimdir.
KESK Kadın Sekreterliği