Tüm emekçilerin, yoksullaştırılmış halkın geleceğini daha da karartmayı hedefleyen bir saldırı dalgası ile karşı karşıyayız. İşsizlik, yoksulluk, savaş, baskı ve şiddet ortamının fırsata çevrildiği bu süreçte emeği, barışı ve demokrasiyi hedef alan saldırıların ardı arkası kesilmiyor.
Asgari ücretlisinden, atık kâğıt işçisine, taşeron çalışanından kamu emekçisine, esnek çalışmanın dinamosu haline getirilmek istenen kadınlardan kalemini satmayan gazetecisine, barış için imza veren akademisyeninden, Mili Eğitim Bakanına göre atanmadığı için değil, ilgi çekmek için intihar eden öğretmenlere, “çocuklar ölmesin maça gelsin” diyen futbol kulübünden ormanının doğasının altın maden şirketi tarafından yağmalanmasına karşı direnen Artvin Cerattepe halkına kadar hepimiz bu saldırı dalgasından payımıza düşeni fazlasıyla alıyoruz.
Bir taraftan patronların yıllardır hayalini kurduğu, çalışma yaşamını bir bütün olarak güvencesiz ve kuralsız hale getirecek politikaları hayata geçirmek için son adımlar atılıyor. Siyasi iktidarın cilalayarak, allayıp pullayarak açıkladığı her planda, açtığı her pakette elimizde kalan son kazanılmış haklarımıza da göz konuluyor.
Uzun bir süredir kıdem tazminatları hedefte olan işçiler, şimdi de Özel İstihdam Bürolarının modern kiralık köleleri haline getirilmek isteniyor. Kamu emekçileri olarak bizlerin ise sınırlı iş güvencemizi hedef alan hamlelerin ardı arkası kesilmiyor. Diğer taraftan ekmekten ete tüm temel gıda maddelerine, elektrikten suya, ulaşımdan vergi ve harçlara kadar iğneden ipliğe her şeye fahiş zamlar yapılıyor.
Ülkemizin her geçen gün içeride ve dışarıda savaşın kıyısına daha fazla sürüklendiği, işsizliğin, yoksulluğun giderek derinleştiği işte bu ortamda bütçe görüşmeleri sürüyor. TBMM’nin kapalı kapıları ardında yapılan görüşmelerde halk olarak kamu gider ve gelirlerinin belirlenmesinde söz sahibi olma hakkımız, yani bütçeye katılım hakkımız yine yok sayılıyor. Üstelik bizim adımıza bütçeyi denetlemekle görevli Sayıştay bile devre dışı bırakılarak bütçe süreci halktan, emekçilerden adeta kaçırılıyor. Ülkenin kaynaklarının gelirlerinin kimin ihtiyaçları için kullanıldığını bilmemiz, görmemiz istenmiyor.
Oysa bizlerden ne kadar saklanmaya çalışılsa da, bütçe hakkımız görmezden gelinse de 2016 bütçesinde de tercihin toplumun en geniş kesimini oluşturan, mal ve hizmet üreten emekçi sınıfların ihtiyaçları için değil, bir avuç işverenin, patronun, rantiyecinin çıkarları için kullanılacağı tüm açıklığı ile ortadadır. Başka bir deyişle ülke kaynakları toplumun %99’unu oluşturanların değil, %1’ini oluşturanların ihtiyaçları için seferber ediliyor.
Bunun için daha önceki savaş, talan ve rant bütçelerinin kopyasından ibaret olan 2016 bütçesinin yüzü sermayeye-ranta, sırtı ise halka ve emekçilere dönüktür.
Çünkü toplamı 570 Milyar TL olan bütçenin 460 Milyar TL’si yani yüzde 81’i toplumdan alınan vergilerden karşılanmaktadır. Bu vergilerin ise 2/3 ‘ü işçiler, kamu emekçileri olarak bizim ücretlerimizden, maaşlarımızdan peşin peşin kesilen gelir vergisinden ve yine bizim tükettiğimiz her üründe multi milyarderlerle aynı oranda ödediğimiz KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşmaktadır.
Kısacası bütçenin tüm yükü zam furyası ile daha da yoksullaştırılan halkın, kazanılmış hakları tamamen ortadan kaldırılmak istenen emekçi sınıflar olarak bizlerin sırtına yıkılmaktadır. Üstelik ödedikleri vergileri ile bütçenin omurgasını oluşturan emekçi kesimler bu bütçede yine yok sayılmaktadır.
Bu Bütçede:
- Açlık sınırının 1.500 TL’ye yoksulluk sınırının 4.750 TL’ye dayandığı Türkiye’de ücretleri 1.300 TL ye çıkarıldığı için her beşinden birinin işten çıkarıldığı asgari ücretlilere bu bütçede yer yoktur.
- Kıdem tazminatı gasp edilmek istenen, kiralık köle haline getirilmek istenen işçilere bu bütçede yer yoktur.
- Yandaş konfederasyon yönetiminin imzaladığı satış sözleşmeleri ile maaşları eriyerek açlık sınırına doğru itilen 2,8 milyon kamu emekçisine ve sefalete sürüklenen 1,9 milyon kamu emekçisi emeklisine bu bütçede yer yoktur.
- Bu bütçede dar gelirliye, gübre parası bulamayan çiftçi ve köylüye, vergi yükü altında ezilen küçük esnafa yer yoktur.
Bu bütçede halkın ezici çoğunluğunu oluşturan bu kesimlere yer yoksa kime, neye yer var?
- Bu bütçede; çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi alınması ile ülkenin vergi yüzsüzleri için cennet haline getirilmesi var.
- Bu bütçede; savunma ve güvenlik gideri adı altında birikimlerimizin, kaynaklarımızın silah tüccarlarına peşkeş çekilmesi var. Bunun için geçtiğimiz sekiz yılda %45 artırılan savaş harcamalarının %20 daha artırılması var.
- Bu bütçede; bize yol, su, elektrik, hizmet olarak döneceği söylenen kamu yatırımlarına ayrılan payın artırılması elbette yok. Ama yine bize biber gazı, polis copu, tazyikli su, TOMA olarak dönecek olan, geçtiğimiz yıl %50 artırılan silah ve mühimmata ayrılacak tutarın artırılması var.
- Bu bütçede, 12 yılda tam 17 kat artan, 2015 yılının sadece Aralık ayında yapılan 154 milyon TL’lik harcama ile 117 bin asgari ücretlinin bir aylık ücretini veya 60 bin öğretmenin bir aylık maaşını ödemek yerine başbakanlığa ve saraya aktarılan, kime niçin ödendiği ‘devlet sırrı’ olan, örtülü ödeneğin de artırılması var.
- Kimse “Bütçede eğitime, sağlığa ayrılan payı artırıldı” masallarına inanmasın. Bu bütçede ne eğitime ne de sağlığa ayrılan payın artırılması var. Devlet okullarına, hastanelerine yatırımların artırılması değil, özel okullara, hastanelere, ilaç ve medikal firmalarına aktarılan kaynakların, teşviklerin artırılması var. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri için halkın cebinden çıkan paranın daha da artırılması var.
- Bu bütçede vergilerin toplanmasında vatandaşlar arasında din, mezhep ayrımı yok. Ama sadece bir tek dine ve mezhebe hizmet vermekle görevli, hemen her konuda verdiği fetvalarla meşhur Diyanet İşleri Başkanlığına 7 Bakanlığın bütçesinden daha fazla kaynak ayrılması var.
Tam anlamı ile bir savaş, sömürü, talan bütçesi olan bu bütçe tasarısı yarın, öbür gün TBMM Genel Kurulunda görüşülecek. Ve iktidar milletvekillerinin el kaldırıp indirmesi ile oylanıp yasa haline gelecek. Ancak vekiller onaylasa da bilinsin ki bizler bu savaş, talan ve darbe bütçesini onaylamıyoruz. KESK olarak sadece kendimiz için değil, emeği, alın teri ile insanca bir yaşam mücadelesi veren tüm kesimlerin ihtiyaçlarının gözetildiği demokratik halkçı bir bütçe istiyoruz.
Demokratik Halkçı Bir Bütçe İçin:
- Her şeyden önce halk olarak barışa ekmek kadar, su kadar ihtiyaç duyduğumuz bu süreçte onlarca sivil vatandaşımızın yaşamını yitirmesine neden olan başta sokağa çıkma yasakları olmak üzere darbe uygulamalarına son verilmelidir. Ülkemizin kanayan yarası Kürt sorununun güvenlik ve çatışma politikaları ile çözümünden vazgeçilmeli, emekçiler olarak hiçbir çıkarımızın olmadığı aksine bizi bölen, parçalayan, çocuklarımızın hayatına malolan savaşa karşı barış ve kardeşlikten yana tutum alınmalıdır. Bunun için bütçeden güvenlik ve savunma adı altında savaşa ayrılan kaynaklar azaltılmalı, kamu hizmetlerine ve yatırımlarına ayrılan pay artırılmalıdır.
- Kamu kaynakları yerli ve yabancı tekellerin, sermayenin, savaş lobisinin çıkarları için değil, halkın, emekçilerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçları için kullanılmalıdır Bunun için eğitim, sağlık ve çalışma bakanlığı bütçeleri en az iki kat arttırılmalıdır.
- Ekmek başta olmak üzere temel gıda ve tüketim malalarına yapılan ve sağanak haline dönüşen zamlar derhal geri alınmalıdır.
- Ağır borç yükü altındaki ücretli emekçilerin borç faizleri tamamen silinmeli, işçi ve emekçilere borç ödeme kolaylığı getirilmelidir.
- Yandaş konfederasyon yönetiminin üç dönemdir imzaladığı satış sözleşmeleri sonucunda maaşlarımız zaten fazlasıyla erimiştir. Zam furyasının devam ettiği, çarşıdan pazardan, gerçek yaşamdan uzak olarak belirlenen enflasyon hedeflerinin bile yukarı çekildiği bu dönmede kayıplarımızın giderilmesi için maaşlarımızda ek artış yapılmalıdır.
- Temel tüketim mallarından hiç vergi alınmamalı, dolaylı vergiler azaltılarak, yüksek gelir elde edenlerden belli bir oranda “servet vergisi” alınmalıdır.
- Tüm ek ödemeler temel ücrete eklenerek emeklilik hesaplamasına dâhil edilmeli, gelir vergisinde işçiler ve kamu emekçileri için artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilmelidir.
- Asgari ücret bir ailenin geçimini sağlayacak şekilde belirlenmeli ve tamamen vergi dışı bırakılmalıdır.
- Güvenceli istihdamın korunması ve geliştirilmesi temel yaklaşım olmalı, bunun için öncelikle taşeron ve geçici çalışmaya derhal son verilmelidir.
- Esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştırmak yerine tam istihdamlı güvenceli çalışmanın sağlandığı, grevli toplu sözleşme hakkının hayata geçirildiği yasal düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmeli, kadın emekçilerin insana yaraşır çalışma koşullarına kavuşmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
KESK olarak ne savaşa karşı barışı savunmaktan, ne emeğimize ve iş güvencemize sahip çıkmaktan ne de bütçe hakkımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğimizin altını bir kez daha çiziyor, başta konfederasyonlar, sendikalar, meslek örgütleri, birlikleri olmak üzere toplumun tüm emekçi sınıflarını demokratik halkçı bütçe talebine sahip çıkmaya, bunun için ortak mücadeleyi örmeye çağırıyoruz.
KESK ADIYAMAN İL MECLİSİ