Kadın bedenine saldırıların ve kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı bir dönem yaşıyoruz. Hemen hergün katledilen, şiddete maruz kalan biz kadınlar bedenimiz ve yaşam tarzımız üzerinden AKP iktidarının yeni saldırılarıyla karşı karşıya bırakılıyoruz. Erkek egemenliğinin bütün sömürü ilişkilerini sonuna kadar topluma dayatan AKP iktidarı, kadına ve kadın bedenine yönelik saldırıları hergeçen gün kutsallaştırıyor. Farklılıklara, farklı yaşam tarz ve alanlarına yönelik tahammülsüzlük yeni uygulamalarla artarak devam ediyor.
25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE ULUSLARARASI MÜCADELE günü yaklaşırken, Biz KESK’li kadınlar, iktidarın bedenimizin, kimliğimizin, yaşam tarzımızın, emeğimizin ve varoluşumuzun sınırlarını belirlemeye çalışmak yoluyla, kadınlığımız üzerinde sürekli bir denetim kurmak istemesini kabul etmiyoruz.
Her fırsatta eteğimizin boyundan saçımıza; çalıştığımız işten; hangi zamanda nerelerde ve nasıl bulunabileceğimize, gittiğimiz yerlere kadar yaşamımızın her alanını siyaset malzemesi yapmaktan çekinmeyenler, şimdi de evlerimizi kiminle paylaşacağımız hakkında söz sahibi olduklarını sanmakta; evlerimize burunlarını sokmaya cüret etmekteler.
Devlet aklı kadını üç-beş çocuk doğurmasını buyurarak, kürtaj olmasını engelleyerek annelik görevini yerine getirmek üzere evine hapsediyor. Normların dışına çıkmadığı sürece “annelik”i kadınlığın tek var olma imkânı olarak işaretliyor. Aynı akıl hamileliğin görünürlüğünden duyduğu rahatsızlığı dile getirmekle kalmıyor; şimdi de kadın ve erkeğin yan yana bulunabilmesinin koşullarını izaha girişiyor.
Son birkaç aydır, akıl almaz bir üslup ve cesaretle seslendirilen cinsiyetçi söylemlerle “kadınlık halleri”nden kabul etmediklerini hedef gösteren hükümet, şimdi de ulu-orta kız ve erkeklerin aynı evlerde kaldığına dair ihbarlardan bahsetmektedir. Bu ihbarların valilikler ve emniyet teşkilatınca değerlendirileceğini beyan ederek öğrenci evlerini dikizlenmenin meşru zeminini oluşturmaya çalışmaktadır. Bu aynı zamanda ülkeyi yönetenlerin, kendi “namus” anlayışlarını temel alarak, kendilerini bir “ahlaklılık” söyleminin sahibi ilan etmelerinin bir yoludur. Bu yolla, bu tür söylemlere karşı duranlar “ahlaksız,” söylemi kabul edenler “ahlaklı” ilan edilmektedir: AKP ahlak söylemi üzerinden yarattığı bir kutuplaşmanın yol açtığı bu çatışmayla iktidarını beslemeye çalışmaktadır.
Kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağını savunan, tecavüze uğrayana “Doğur, devlet bakar” diyen, kız çocuklarının istismarını “Rızası vardı” diye görmezden gelen, şiddete uğradığımızda öldürüldüğümüzde faillere tahrik indirimi yapan, kadınlar iş aradığı için ”işsizlik artıyor” diyen zihniyet, bugün bu ülkenin geleceği üniversite öğrencilerinin evlerini “kızlı-erkekli kalıyorlar, rahatsızız” diyerek gözetlemektedir.
Biz kadınlar yakından biliyoruz ki; AKP hükümetinin rahatsızlık duyduğunu ayan beyan dile getirdiği her durum mahalle baskısı, gözaltı, tutukluma ve linç kampanyalarına dönüşmektedir.
Tüm tolumda ve yansıması olarak kamuda cinsiyetçi, piyasacı, muhafazakâr ve otoriter ideolojisini dayatmakta olan AKP iktidarı, yaşamlarımızı hedef alan politikalarla, yaşam biçimlerinin ve kimliklerin sınırlarını çizmekte; kendisi gibi olmayanları baskı altına almaktan çekinmemektedir. Dün kürtaj hakkımızı elimizden almaya çalışırken, bugün 18 yaşını doldurmuş, oy kullanan üniversitelilerin barınma sorununu çözmek için yurt yapmak yerine ihbarcı vatandaşlar yaratmaya çalışmaktadır.
Unutulmamalıdır ki üniversiteler demokrasinin, bilimin ve özgürlüklerin mekânıdır. Öğrencilere dönük her müdahale toplumu daha fazla kutuplaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bu sonu gelmez baskı politikaları altında en fazla ayrımcılığa uğrayan, aşağılanan, denetim altına alınmak istenenler kadınlar olmaktadır. Bizim üniversitelerde, sokaklarda, iş yerlerimizde eşit haklarla birlikte görünür olma mücadelemiz iktidarın en büyük korkusudur. Bu yüzden her seferinde aile içinde olmamız öğütlenmekte, kiminle, nasıl yaşayacağımıza karışılmaktadır. Bizi ev dışında görmeye tahammül edemeyenler evlerimizde de kiminle yaşayacağımızı belirlemeye kalkışmaktadır. Bu haddini bilmezliktir. Aymazlıktır. Yaşam tarzına müdahaledir. Utanmadan ebeveynlere çağrı yapılmakta, komşular ihbarcı olmaya, ev sahipleri öğrencilere ev kiralamamaya çağrılmaktadır. Bunlara ve bu tür bir siyasete sessiz kalmak, ayrımcılığa davetiye çıkarmak; dini politikaya alet eden yaklaşımı ve piyasacı, cinsiyetçi ve ırkçı politikalarıyla AKP’nin yaşamlarımızın her alanını inşa etmeye kalkışma projesine onay vermek demektir.
Gezi Parkı’nda, savaş karşıtı mücadelede, emek hakkı ve kadının eşitliği ve özgürlüğü mücadelesinde olduğu gibi, yıllardır yoldaşlarıyla, arkadaşlarıyla, kardeşleriyle, anneleriyle, çocuklarıyla alanlara çıkan biz kadınlar, kararlılığımızla ve örgütlülüğümüzden aldığımız güçle yaşamlarımızın sınırlarını belirlemeye cüret eden eril zihniyete karşı sesimizi yükseltiyoruz.
Kadın, erkek, LGBT’li bireyler olarak yıllardır sürdürmekte olduğumuz demokrasi, emek ve özgürlükler mücadelemizin içinden sesleniyoruz: Nerede, nasıl yaşayacağımızı sizden öğrenecek değiliz!
Öngöremediğiniz ve sınırlarına müdahale edemeyeceğiniz zenginlikte yaşıyor ve çoğullukta var oluyoruz; gözünüzü diktiğiniz evlerimizde olduğu gibi, işyerlerimizde ve sokaklarda, erkek egemen zihniyete karşı mücadelemize devam edeceğiz.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü kapsamında SES Manisa Şube Kadın Komisyonu olarak 14 kasım 2013 Perşembe günü bir film gösterimi ve 20 kasım 2013 Çarşamba günü kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet konulu bir panel organize ettik.Buradan sizlerin aracılığıyla Manisa’daki tüm kadınları etkinliklerimize destek vermeye davet ediyoruz.
SES MANİSA ŞUBE KADIN KOMİSYONU ADINA
AYÇA RAMAZAN
ŞUBE KADIN SEKRETERİ