Kadın cinayetleri ve intiharlarına, tecavüzlerine her gün yenileri eklenirken, AKP hükümeti ‘üreme sağlığı yasa tasarısı’ adı altında hazırladığı yasayla kadın bedeni üzerinde kurmaya çalıştığı baskı ve kontrolü artırmaya çalışmaktadır. Bu tasarıyla yasaklanmaya çalışılan kürtaj , kadını horlayan, küçük gören, suçlu gösteren, tıbbi öykülerle dolu köşe yazılarıyla da desteklenmektedir.
Kürtaj ile ilgili bu yazıların yasağa hizmet etme amacıyla hükümet yetkilileri tarafından kullanılması, peşinden “Üreme Sağlığı Yasa Tasarısı”nın gündemleşmesi oldukça düşündürücüdür.
Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere Hükümetin erkek kurmaylarının kürtaj, sezaryen ve doğuma ilişkin yaptığı değerlendirmelere baktığımızda bir yandan sermayenin ihtiyaçlarına ve siyasi amaçlarına uygun bir nüfus yaratma hedefleyen, öte yandan kadını tahakküm altına alan, eril bir dil ve zihniyetin hâkim olduğunu görürüz. Binlerce yıldır kadın üzerindeki iktidarcı erkek egemen zihniyet, bugün de “kürtaj” vesilesiyle önümüze çıkmaktadır.
Bu olaylar, toplumdaki eril anlayışın, kürtajı yapan hekim kadın da olsa, kadınlara bile nasıl nüfuz ettiğinin de göstergesidir. İktidar kürtaj konusunda ‘tecavüze uğrayan kadın doğursun, devlet bakar’ açıklamasıyla da tecavüzü normalleştiren bir toplumsal algı oluşturmaktadır.
Uluslararası İnsan hakları sözleşmesinde çok sayıda bağlayıcı kararla güvence altına alınan kadın haklarına rağmen, kürtaja erişim hakkı kısıtlanmaya ve engellenmeye çalışılmaktadır. Bu, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin ihlali anlamına gelmektedir.
Kadına yönelik sağlık hizmetinde asli öğe olan ebe ve hemşireler “aile sağlığı elemanı” adı altında işlevsizleştirilip, değersizleştirilmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulamaları ile kimliksizleştirilip polikliniğe hapsedilen ebe ve hemşireler, hem kendilerine hem kadınlara hem de kadına yönelik koruyucu sağlık hizmetlerine yabancılaştırılmışlardır.
Yıllardır bu anlayışı dayatan hükümetler sağlık emekçilerini ve örgütlerini görmezden gelmiş, kendi politikaları doğrultusunda hareket etmediği için hedef haline getirerek, her türlü şiddeti reva görmüştür. Ne yazık ki sermaye yanlısı politikalar, halkın sağlık algısında ve bilincinde de çarpıklıklara neden olmuştur. Algı ve bilinçte yaratılmak istenen bu çarpıtılma kadına daralmış üreme sağlığı tasarı ve uygulamaları daha da inceltilmiş ve rafine edilmiş şekilde karşımıza çıkmaktadır. Kadın dostu görünen bu politikalar, gerçekte kadın bedeni ve kimliği üzerinde tahakküm ilişkilerin derinleştirilmesidir.
Kürtajı yasaklamayı hedefleyen tartışmalara son verilmeli ve “Üreme Sağlığı Yasa Tasarısı” geri çekilmelidir.Bu konuda meslek örgütü olan TTB’ne de ciddi görev düşmektedir. Başta kadın bedeni üzerindeki söz hakkının kadının kendisi olduğunu gören bir yerde duyarlı davranmalı, adı geçen hekimler hakkında ilgili kurullarını işletmelidir.
Biz sağlık emekçileri olarak, sağlık hizmetine bir iş, insana performans puanı ve bedenine makine olarak bakan anlayışa teslim olmayacağız. İnsani, vicdani ve etik değerlere sahip çıkacağız, hem sağlık hem de kadın örgütleri olarak dün olduğu gibi bugünde, kadından, halktan ve sağlık emekçilerinden yana tutum almaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz.
SES Manisa Şube Kadın Komisyonu olarak, kadınlardan yana, eril anlayışın egemenliğine karşı, mücadelemizi sürdüreceğimizi, duyarlı her türlü çabayı önemsiyor ve destekliyoruz. Kamuoyunu sağlık hakkına sahip çıkması konusunda duyarlı olmaya davet ediyoruz.
AYÇA RAMAZAN
SES Manisa Şube Kadın Sekreteri