HÜKÜMET AİLEYİ KORUYOR

Her gün bir başka
kadın cinayetiyle açıyoruz gözlerimizi. Erkeklerin sevgisi her gün içimizden
kız kardeşlerimizi alırken, herkes üç maymunu oynuyor. 2011’de 257 kadın
erkekler tarafından öldürüldü. Herkesin gözü önünde bıçaklandı, kurşunlandı,
toprağa gömüldü, yakıldı, intihara zorlandı. Bu kadınların birçoğu
öldürüleceklerini biliyorlardı; çığlık attılar, yardım istediler, savcılara,
polislere başvurdular ama ne yazık ki, yargı dilekçelerini gördüğü halde işlem
yapmadı, polis katilinin evine yolladı, bakanlar “münferit” dedi, meclis gözünü kapadı, medya kadını suçladı,
akrabaları gizledi, sokaktan geçenler umursamadı. Böylelikle hepsi kadınların
katline suç ortağı oldu. Kadınları öldürenler ise “haksız tahrik indirimi”nden yararlandı. Başta N.Ç davası olmak
üzere birçok davada kadınları öldüren, tecavüz eden erkeklere ceza vermemek
için elinden geleni yaptı hâkim ve savcılar. Üstelik bunu ailenin ve toplumun “namus”unu korumak adına yaptılar.
Kadını parçalayıp çöp kutularına atanlar, takım elbiseyle duruşmaya çıktılar
diye “iyi halleri” nedeniyle indirim
aldılar.

Kadın
cinayetleri, erkek egemen sistemin kadınları kontrol altına alma, toplumsal
cinsiyet rolleriyle uyumlaştırma, kadını eve hapsetme ve kadının sesini
yükseltmesini engelleme sürecinin bir parçasıdır. İtaat etmek zorunda bırakılan
kadından, beklenmeyen bir karşılık görüldüğünde ise cevabı ölümdür. O yüzden
kadın cinayetleri münferit değil, sistematik; devlet ise katillerin hamisidir.

“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, üç çocuk doğurun”
telkinlerinde bulunan bir başbakana, “Kadının sırtından sopayı, karnından
sıpayı eksik etmeyeceksin” diyen bir bakana , “mini etek giyen kadınlardan
tahrik oluyorum” diyen bir profesöre, 13 yaşındaki bir kız çocuğunun kendi
rızasıyla erkeklerle birlikte olduğuna karar veren Yargıtay üyelerine;
karakolda kadını dövüp sonra ondan şikayetçi olan polislere; 14 yaşındaki kız
çocuğuna tacizde bulunan 70 yaşındaki gazetecilerle ve tüm bunları yapıp “tahrik ve iyi hal indirimi” alanlara
sahip bir ülkede yaşadığımızı biliyoruz. Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi
için yasal düzenlemelerin yanı sıra bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunun
farkındayız. Bununla birlikte her geçen gün daha yakıcı bir hal alan şiddet ve
ölümler karşısında acil tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu yüzden nicedir
bu cins kırımına son vermek için kadınları şiddete karşı koruyan ve şiddeti
önleyen bir mekanizma talep ediyoruz. Israrcı mücadelemiz sonucunda Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hazırlanan, kadına yönelik şiddetle
mücadelede önemli bir kazanım olarak sunulan ve birçok maddesinde kadın
örgütleriyle ortaklaşılan yasa taslağı, maalesef başta adı olmak üzere bambaşka
bir düzenlemeyle Meclis komisyonlarına gelmiştir. Kadını özne olarak görmeyen,
onu aile içinde tanımlayan bakış açısıyla, adı “Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesi” olarak değiştirilmiş, içeriği de buna göre yeniden
düzenlenmiştir. Oysa biz kadınlar biliyoruz ki, kadınlar en fazla en
yakınındaki erkeklerden şiddet görüyor. Kocası, sevgilisi, babası, abisi vs…
Başbakanlıkça yapılan düzenlemede bir de bunların uyguladığı şiddetin ispatı
isteniyor. Dünyada hiçbir ülkede kadına yönelik şiddet ailenin korunmasına indirgenmezken,
taslaktan
“kadın erkek
eşitliği”, “fiili eşitlik”, “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “ev içi şiddet”
gibi kavramlar ile uluslar arası belgelerin ve sözleşmelerin dikkate
alınmasıyla ilgili maddeler çıkarılmıştır.

Kadına yönelik şiddetin azaltılabilmesi için hayati bir
öneme sahip olan sığınak sayılarının artırılması ve sığınak şartlarının
iyileştirilmesi, Şiddet İzleme ve Önleme Merkezlerinin tüm Türkiye’yi
kapsayacak yaygınlık ve yerellikte oluşturulmaları da taslaktan çıkarılan
maddeler arasındadır.

Kadına karşı şiddetle mücadele, toplumsal
cinsiyet eşitsizliklerine karşı mücadele ile bir bütün olarak
değerlendirilmelidir. Şiddeti önleyecek yaklaşım her alanda kadınları
güçlendirecek önlemler almak, bütçe ayırmak, geleneksel rolleri yeniden
üretmekten kaçınmak anlamına gelmektedir. Ancak tasarıda bununla ilgili hiçbir
ayrıntılı düzenlemeye yer verilmemiştir.

AKP Hükümeti bu tasarıyı 8 Mart öncesi yasalaştırarak,
kadına yönelik şiddete dair umursamazlığı ile ilgili eleştirileri bertaraf
etmek ve katledilen, şiddete uğrayan kadınlar üzerinden prim toplamak
telaşındadır. Halbuki; İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Avrupa Konseyi
sözleşmesini, çekincesiz bir biçimde imzalayan ilk ülke olmakla övünen AKP
Hükümeti, anlaşmada öngörülen hiçbir eğitim ve yaptırıma yasa tasarısında yer
vermeyerek, 25 Kasım’da imzaladığı sözleşmeyi 8 Mart’ta geri almaktadır.

Mersin Kadın
Platformu üyesi kadınlar olarak, Meclise bu haliyle sunulan tasarının
Türkiye’de inanılmaz boyutlara varan kadına yönelik şiddeti engelleyemeyeceğini
görüyor ve uyarıyoruz. Şiddeti eşitsizliklerden kaynaklanan bir sorun olarak
görmeyen, bununla ciddiyetle mücadele etmeyi hedeflemeyen bu tasarı kadınlar
tarafından onaylanmayacaktır. Tasarının, derhal kadın örgütlerinin talepleri
doğrultusunda ve şiddete uğrayan kadınları gerçek anlamda destekleyecek bir şekilde,
yeniden düzenlenmesini istiyoruz.

Ancak kaygılıyız.
Kadınlar söz konusu olduğunda, hele ki örgütlü kadınlar söz konusu olduğunda
devletin-hükümetin ne kadar kıyıcı olabileceğini deneyimlerimizle biliyoruz.
Daha dün bizlerle 8 Mart hazırlıkları yapan KESK’li mücadele arkadaşlarımızın
bugün demir parmaklıklar ardında olduğunu bilmek kaygılarımızı biraz daha artırıyor.
KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, SES Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun, TÜM
BEL-Sen Kadın Sekreteri Güler Elveren’in de aralarında bulunduğu toplam 9 kadın
yönetici ve üyemizin tam da 8 Mart öncesi tutuklanmasını, KESK’li kadınların
hak ve özgürlük mücadelesine yapılan bir saldırı olarak görüyor ve
yılmayacağımızın, susmayacağımızın bilinmesini istiyoruz.

Her gün bir
yenisini duyduğumuz kadın cinayeti haberleri, bizlerin mücadelesini asla
durduramayacak!

Kadın cinayetleri
son bulana dek sokaklardayız, haykırıyoruz!

Yaşam hakkımız
engellenemez… 

Hak ve özgürlük
taleplerinden dolayı cezaevlerine gönderilen mücadele arkadaşlarımız serbest
bırakılıncaya dek sokaklardayız, haykırıyoruz:

Baskılar, bizi
yıldıramaz.

Kadınlar özgür
oluncaya dek, 8 Mart’larda sokaklardayız, haykırıyoruz:

Yaşasın 8 Mart,
yaşasın kadın dayanışması!

Tutuklu kadınlar
onurumuzdur! Yaşasın kadın mücadelemiz!

 

                                                      
                                                                                   MERSİN KADIN PLATFORMU A.

                                                                                                                                                                    Hava
AVCI

                                                 
                                                                                      KESK
Merkez Kadın Birimi Üyesi



 

 

 

 

 

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×