SAĞLIKTA
BÖLÜŞÜMÜN SON PERDESİ;
SAĞLIKTA KHK DARBESİ……………….!
2002
Yılında hızlandırılan ve Sağlığı Piyasaya açarak ticarileştiren, özelleştirme
ile de sermayeye devreden, çalışanların iş, ücret ve gelecek güvencelerini
ortadan kaldıran SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM OYUNU, 2 Kasım 2011 “gece yarısı” operasyonu
ile çıkarılan KHK ile son perdeye getirildi.
Bu aslında
sağlıkta dönüşüm değil, sağlıkta bölüşüm programıdır.
Muayenehane
şeklinde örgütlendirilerek uygulanan
Aile Hekimliği ile birinci basamak sağlık hizmeti özelleştirilmişti.
Aile
Hekimliğinde’ki ücretler, Aile Hekimlerine Açık Öğretimle Uzmanlık Eğitimi
hakkı verilerek Asistan ücretine endeksli hale getiriliyor. Bunu olasılıkla
“zorunlu hizmet” yükümlülüğü izleyecek.
Şimdi sıra
ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetinde.
Devlet
Hastaneleri yetmiyor, Eğitim ve Araştırma Hastanelerini de içine alan Kamu
Hastane Birlikleri kurularak başına özel kuruluşlarda da olsa yönetici deneyimi
olan yüksek ücretli “CEO”lar getiriliyor.
Üniversite
Hastaneleri ise, öngörülen bir “PROTOKOL” yoluyla Sağlık Bakanlığı el koymaya
hazırlanıyor.
Uluslar
Arası sermayeye Kamu-Özel Ortaklığı ihaleleriyle 25-49 yıllığına hazine
arazileri tahsis edilerek üzerine “DEV SAĞLIK KAMPÜSLERİ” kurduruluyor, işletme
hakkı, bu işletmelerden Sağlık Hizmeti satın alma garantisi veriliyor.
Ocak
2012’den itibaren “YEŞİL KARTLAR” iptal ediliyor, herkes GENEL SAĞLIK SİGORTASI
kapsamına alınıyor (!), aylık gelirinden % 12.5 oranında GSS primi ödeyen
herkes.
Sağlık
Hizmeti almak için asgari ücretin 1/3’ünden çok geliri olanların tümü GSS primi
ödemek zorunda. Daha düşük gelirliler prim ödemeden hizmete ulaşabilecekler.
Asgari ücretin 650 tl olduğu bir ülkede 220 tl den fazla geliri olanlar prim
ödemek zorunda kalıyor. Sefalete mahkum yaşayanlar nasıl prim ödesinler.
Genel
Sağlık Sigortası kapsamı dışında kalanlara “GÖNÜLLÜ SAĞLIK HİZMETİ” verecek
kuruluşların önü açılıyor, böylece yoksulların sağlık hizmeti almaları Devletin
görevi olmaktan çıkarılıyor. Sağlık hizmetleri vakıflara-cemaatlere devredilmek
isteniyor. Sadaka kültürü daha da derinleştiriliyor.
Sağlıkla
ilgili ilaç-araç-gereç ve teknolojilerin “KAYIT DIŞI” pazarlamasının yapılacağı
SERBEST SAĞLIK BÖLGELERİ kuruluyor.
Sağlık Bakanlığı,
sağlık hizmeti veren değil, verilecek hizmeti, kampüslerden verilecek hizmeti
koordine eden, düzenleyen ve kontrol eden bir yapıya kavuşturuluyor (!)
Sağlıkta
KAMU’dan, yarı KAMUSALLIK’tan sözedilen devirler sona eriyor, Sağlık Hizmeti
satılan, alabilen herkesin, parası kadar alabileceği bir ticarete
dönüştürülüyor.
Güvencesiz
çalışma yönetim kademeleriyle başlatılıyor, verimlilik esaslı çalışma, esnek ve
kuralsız çalışma, güvencesiz-sözleşmeli çalışma, hizmet alım yoluyla (taşeron)
çalıştırma Performansa dayalı çalışma esas haline getiriliyor.
İş
Güvencesi, Ücret Güvencesi, Gelecek Güvencesi ortadan kaldırılıyor, Performansa
göre, emekliliğe yansımayan ücretlere mahkum olma dönemi daha da
pekiştiriliyor.
İlaç, Tıbbi
Malzeme ve Protez gibi gereçlerdeki katkı payları arttırılıyor, her aşamaya
katılım payı getiriliyor, Genel Sağlık Sigortası Kapsamıyla alınan hizmetten
bazı ilaç ve hizmetler çıkarılarak daraltılıyor.
Bunu kabul
edecek miyiz?
Eşit,
Ücretsiz, nitelikli, katkı ve katılım payı olmayan bir sağlık hizmetinin kamu
eliyle, kadrolu-güvenceli çalışanlar eliyle verilmesinden yana mı, yoksa
sağlığın ticaret olarak alınıp satıldığı bir sistemde güvencesiz çalışmaktan
yana mı olacağız?
Bunun
yanıtı bizim elimizde;
Vereceğimiz
yanıt belli ve böyle bir sağlık sistemi mümkün.
Birlikte,
tüm sağlık çalışanları, öğretim üyesinden asistanına, hekiminden sağlık
çalışanına, kadrolu-güvenceli çalışandan, taşeronuna birlikte mücadele edersek,
birlik olursak kazanırız.
Mücadelemiz
aynı zamanda Halkın Sağlık Hakkı içindir. Sağlık Hakkını kaybetmek istemeyen
emekçiler, emekliler, yoksullar, işsizler de bizimle mücadele etmelidir.
Bizler
nasıl ki 27 Şubat’ta sağlık hakkı mitingi ile Diyarbakır’da, 13 Mart ta ‘Çok
Ses Tek Yürek’ olup, 3 Nisan’da iş güvencemiz ve geleceğimize sahip çıkıyoruz
diye Ankara’da yürüdük, 9 Eylül’de performans sistemi istemiyoruz diyerek greve
çıkıp haklı taleplerimizi birlikte dayanışma ruhuyla kazandığımızı gösterdik.
19-20 Nisan’da ‘çok ses tek yürek, bu
bilek bükülmeyecek’ dedik ve tüm
Türkiye’de hep birlikte bir olduk,
hükümeti uyardık.
UYARMIYORUZ
ARTIK,
Kasım ayı içinde üniversitelerde yükselen
seslerimizle başladık, şimdide birlikte başaracağız diyoruz ve hep birlikte tüm
Türkiye’de 21 ARALIK’TA başlıyoruz.
·
Grev
hakkımızın yasal teminat altına alındığı bir Toplu Sözleşme düzeni için,
·
Tüm
çalışanların insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşullarının
sağlanması, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için,
·
Temel
ücretlerin artırılarak, gerçek bir eşit işe eşit ücret sistemi için,
·
Ek
ödemelerin tüm emekçiler için eşitlenerek emekliliğe yansıtılması için,
21 ARALIKTA; TAŞERON, SÖZLEŞMELİ, KADROLU BÜTÜN ÇALIŞANLAR İLE
SAĞLIK MECLİSLERİMİZİ KURUYORUZ VE HİZMET ÜRETMİYORUZ.
Bu
davet, mücadeleye katılma ve kazanma davetidir.
Unutmayalım ki, kurtuluş yok tek
başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz…
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP
BERABER YA HİÇ BİRİMİZ.
SES
BURSA ŞUBE BAŞKANI
Ergin
UYGUN