Bugün 25 Kasım 2011. Mirabel Kardeşler
bundan yarım yüzyıl önce tecavüz edilerek öldürüldüler. Yeni bir yüzyıla
geçtik;
çok şey değişti, gelişti. Fakat kadına yönelik şiddet hiç bitmedi;
kadınların haykırışları, çığlıkları hiç dinmedi.
Tam aksine, erkek egemen zihniyet
kapitalist küresel sistemle birlikte baskı araçlarını yeniledi çok daha sinsi
politikalarla biz kadınlara yöneliyor. Kadınlar tüm dünyada, kendilerine
yöneltilen bu çok kapsamlı, şiddetle mücadele ediyorlar.
Ülkemizde ise kadına yönelik şiddet her yıl
artarak devam ediyor. Her gün ortalama 5 kadın en yakınındaki erkekler
tarafından öldürülüyor. Bu oran, AKP’nin iktidar olduğu son 9 yılda arttı. 9 yıldır her gün kadınlar öldürülüyor ve
iktidar bu kırımı durdurmak bir yana, adeta meşrulaştırıyor. Kadınlara yönelik
gerici-muhafazakâr söylemler, toplum yapısının cinsiyet ayrımcı bakış açısını
pekiştirirken, şiddet uygulayan erkekleri de cesaretlendiriyor. Mirabel
Kardeşlerin diktatörlük rejimi tarafından öldürülmesinden 50 yıl sonra,
dünyanın başka köşesindeki bir ülkenin Başbakanı resmen “kadın-erkek eşit
değildir” diyebiliyor. Aynı ülkenin savcıları, yargıçları tecavüzcülere, kadın
katillerine “haksız tahrik indirimi” uygulayabiliyor. Sözüm ona saygın olan
eğitimcileri, bilim insanları kısa etek giyen kız öğrencilerin erkekleri
“tahrik” ettiğini söyleyebiliyor. Yine aynı ülkenin çalışma yasasında kadının
adı bile yok. Bilakis, iş yasaları, yönetmelikler kadını nasıl daha fazla
sömürebiliriz hesabından ibaret. Büyük oranda istihdam dışı bırakılan kadınlara
iş sağlığından ve güvencesinden yoksun, esnek ve kısmi süreli çalışma koşulları
dayatılıyor.
İşte 50 yıl sonra kadınların yaşadıkları
gerçekler! İşte, sokakta, evde adaletsiz, eşitsiz erkek egemen sistemin en
fazla mağdur ettiği, baskıya, şiddete ve sömürüye en fazla maruz kalanların
gerçeğidir bu.
Erkek şiddetiyle, ayrımcılık ve
eşitsizlikle mücadele eden tüm kadınlar bugün gerici-muhafazakâr AKP iktidarının
hedefindeler. Emekçisiyle, öğrencisiyle,
aktivistiyle, özgürlük, eşitlik ve demokrasi için mücadele veren tüm
kadınlara cezaevinin kapıları işaret ediliyor. Gözaltı ve tutuklamalarla
mücadele veren örgütlü kadınlar susturulmaya çalışılıyor. Bu baskı ve
engellemeler de, günümüzdeki kadın kırımının bir başka boyutuna işaret ediyor.
Yaşamın her alanında şiddetin çeşitli
biçimlerine maruz kalan biz kadınlar, en ağır şiddeti, en büyük acıları ve
kayıpları, baskıyı ve zoru çatışmalı ortamlarda yaşıyoruz. Bizzat uygarlığın
kendisini savaşlarla inşa eden erkek aklı, kadına rağmen ama en fazla da kadını
ezerek, baskı altına alarak bu savaşları sürdürdü. Bugün de ülkemizde 30 yılı
aşkın bir zamandır, kirli bir çatışmalı süreç yaşanıyor. Tüm insanları,
halkları derinden etkileyen; ölümlere, acılara, feryatlara sebep olan bu
savaşın dişini en çok gösterdiği kesim kadınlar ve çocuklar. Savaş ortamında
kadınlar en pervasız şiddete maruz kalıyorlar; tacizler, tecavüzler, cinayetler
en şiddetli halini bu ortamlarda alıyor.Kadınlar göçe zorlanıyorlar. İçinde yaşadığı,
şekillendiği topraklardan zorla koparılıyorlar. Gittikleri şehirlerde ekonomik
ve sosyal yaşamın en ağır yükünü de yine kadınlar taşıyor. Güvencesiz, esnek
çalışma koşullarında çalışıyorlar. Çoğunun emeği görünmez, kayıt dışı. Koskoca
bir “medeniyet” kuran erkek egemen akıl, ne hikmettir ki kadınların emeğini
kayıt altına almayı akıl edemiyor!
Toplumsal cinsiyet rolleri ne şiddet, ne
acı, ne de çatışma dinliyor! En son Van’da yaşanan deprem gibi doğal afetlerde
dahi kadınlardan kendilerine dayatılan toplumsal rolleri yerine getirmeleri
bekleniyor. Çocuk ve yaşlıların bakımı, temizlik, yemek gibi ev işleri, kocaya
hizmet en zor koşullarda dahi askıya alınmıyor. Kadınlara adeta “ne olursa olsun görevlerini unutma, ihmal
etme” deniyor. Bu da yetmezmiş gibi, AKP iktidarının Van’ı boşaltma girişimi
nedeniyle göç etmek zorunda kalan kadınlar gittikleri yeni yerlerde ciddi ekonomik,
sosyal ve kültürel sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar.
Ancak, her gün bu şekilde iradesi kırılmaya
çalışılan, baskıya ve ayrımcılığa maruz kalan biz kadınlar içimizde direniş ve
özgürleşme isteğini her gün çığ gibi büyütüyoruz! Şiddete, baskıya, eşitsizliğe
karşı mücadele ediyoruz. Alanlarda onurlu barışı, demokrasiyi ve özgürlüğü
haykırıyoruz.
Bu haykırışlar hiçbir zaman bitmeyecek.
Özgür, eşitlikçi, demokratik bir ülke yaratılana kadar susturulmaya çalışılan
taleplerimizi, isteklerimizi haykırmaya devam edeceğiz. Tarihten miras
aldığımız direnişi, mücadeleyi her gün daha fazla büyüterek sürdüreceğiz. Yol
uzun, sesimiz güçlü..
Yaşasın Kadın
Dayanışması!
Yaşasın Örgütlü
Mücadelemiz!