21-25 Eylül 2011 tarihleri arasında Diyarbakır’da
gerçekleşen Mezopotamya Sosyal Forumu etkinlikleri çerçevesinde 24 Eylül 2011
tarihinde
Rıfat ÖZTÜRK’ün
moderatörlüğünü yaptığı, Mahmut NEŞİTE YÖRÜK, Mülkiye BİRTANE, Sadık VARLİ’ nın
katıldığı “DI JIYANA CIVAKÎ DE HIŞMENDIYA ZIMAN” konulu “Ji bo dahatuya zimanê
zikmakî rista dayikê”, “Di bikaranîna zıman de rista sazî û dezgehên civakê”
alt başlıklarıyla panel gerçekleşti.
Panele Sendikamız adına Genel Kadın Sekreterimiz Bedriye
YORGUN katılmıştır. Yorgun yaptığı konuşmada ANADİLİ’in yaşam üzerindeki önemi,
anadilde sağlık hakkı, sağlık emekçilerinin sağlık hizmeti sunarken Türkçe
dışındaki dilleri konuşan hastalarla yaklaşımda yaşadıkları sorunlar ve pratik
yaşamdan örneklerin de anlatıldığı bir sunum gerçekleştirdi.
SES Diyarbakır Şubemiz ise Sosyal Forumda bazı programlara
katılmıştır. Diyarbakır Şubeden Şube Başkanımız Hülya ALÖKMEN UYANIK – Sağlık
Hakkı, Şube Yönetim Kurulu Üyemiz Necdet SEZGİN – Ekoloji ile ilgili sunum
yaptı.
24 Eylül 2011’de Sümerpark Zin Salonunda; Hülya ALÖKMEN
UYANIK(SES Diyarbakır Şube Başkanı) – Ferda KOÇ ( Dev-Sağlık İş)- Samut
KARABULUT ( Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı)- Kutay MERİÇ (Halkevleri Meclis
Üyesi)- İbrahim KANALAN (Berlin) – Yusef HABAŞ (Filistin Sağlık Çalışmaları
Komiteleri)katılımcıyla birlikte Foruma katılım sağlanmıştır. Şube Başkanımız, sağlığın
egemenler tarafından nasıl hegemonya kurmak için kullanıldığı bugün bunun nasıl
piyasaya açıldığı ve sağlığın topluma nasıl indirgenmesi gerektiği konusunda sunum
yapmıştır.
23 Eylül 2011 Sümerpark Ekoloji Çadırında ; Ekolojik
Soykırım adlı panelde moderatör olarak görev alan Yönetim Kurulu Üyemiz Necdet
SEZGİN, Karadeniz İsyandadır Platformu Sözcüleri, Pasur Çevre Derneği,
Halkevleri, Şırnak Emek Platformu aktivistlerinin katıldığı panelde ortaya
çıkan sonuçlar şunlardır:
Ekolojik soykırımı sadece doğanın yıkımı olarak algılamamak
gerektiği, beraberinde dil, kimlik ve kültürünün yıkımının da birlikte
geliştiği bir süreç olarak değerlendirildi. Baraj, HES, Nükleer Santrallerin
geçmişte de görüldüğü gibi ( Çernobil, Meksika Körfezindeki petrol kirliliği,
Fukuşima Nükleer Santrali, Halepçe, Hiroşima, Nagazaki gibi ) savaşa bağlı
ekolojik soykırım beraberinde insanlarla birlikte kimlik, dil ve kültürleri de
yok ettiği vurgulanmıştır.
Ortadoğuda büyük bir su savaşlarının geçmişten günümüze
kadar ve gelecekte de su savaşlarının yoğunlaşacağı öngörüldüğü, örneğin
İsrail’in Ürdün Vadisi ve Su Havzaları üzerindeki hükümranlığına bağlı olarak
Filistin halkının yaşadığı susuzluk, Türkiyenin Dicle-Fırat Nehirleri kaynaklı
olarak yaşanan problemleri yine İranın gerek Türkiye den gerekse diğer komşu
ülkelerinden sınır aşrı nehirlerden suların kontrol altına alınmasıyla yaşadığı
problemler (Urmiye Nehrinin üzerine kurulan barajlardan kaynaklı Urmiye gölünün
%60’nın kurumuş olması).
Savaşın ekolojik soykırım üzerinde çok büyük etkiye sahip
olduğu ( mayınlı bölgeler ve savaş artığı patlayıcıların doğa ve insan
üzerindeki etkileri)
Bu bağlamda geliştirilecek olan mücadelenin ancak
mağduriyeti yaşayacak olan tüm halkların ülke, bölge ve diğer farklılıkları
gözetilmeksizin birlikte mücadele etmesinin gerçek anlamda bir karşıt duruş
geliştirebileceği kanaatine varılmıştır. Diğer örneklerde Karadeniz, Ege,
Akdeniz, Doğu ve Güneydoğunun birlikte geliştireceği mücadele ile uluslar arası
bir ağı da geliştirerek bir mücadele ortaklığına gidilmesi yönünde
kararlaşmalar sağlanmıştır.
Gıda güvenliği konulu panele Filistinlilerle Dayanışma Filistin
ve Ortadoğudaki su sorunları ; Gıda güvenliği ile ilgili olarak dünya
halklarının yaşamış olduğu temel problemlerin gıda üretiminde tekelciliğe
gidilmesi, GDO(Genetiği ile Oynanmış Organizmalar) ‘lu ürünler ve temel gıda
maddelerindeki fiyat artışı
Gıda Güvenliği; Dünyanın tüm temel gıda ürünlerinin yaklaşık
olarak dokuz devletin elinde olması sebebiyle bu ülkelerin tohumlardan yeni
ürün elde etmeye yönelik geliştirmiş olduğu biyolojik ve kimyasal çalışmalar
tohumdan fazlalaştırmayı engelleyen çalışmaların geldiği aşama diğer dünya
ülkelerini onlara bağımlı bir hale getirmektedir. Örneğin, İsrail menşeili gıda
ürünlerinin tohumlarından yeni ekim yapılamadığı gibi. Bu sebeple yoksul
ülkelerdeki temel gıda sıkıntılarının önümüzdeki yıllarda korkunç bir boyuta
ulaşacağı ve küresel bir krize yol açacağı öngörülmektedir. Türkiye için
düşündüğümüzde çıkarılan son yasalarla birlikte GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye
girişi denetim altına alınamayacak kadar artmıştır. Belirlenen Uluslararası
standartların üst sınırında kabulleri başlamıştır. 12 GDO’lu mısır ürününün
Türkiye girişinin sağlanmaya çalışılması gibi.
Su Savaşları; Su, geleceğin hem en büyük rant aracı
olmasından kaynaklı hem de iktidarların suyu yandaşları için bir rant kaynağı
olarak görmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Ayrıca tarih boyunca
insanlar suyu bir savaş aracı olarak ta kullanmış ve günümüzde de kullanmaya
devam etmektedirler.Uluslararası karasularının (nehirler,dereler vb.) kullanımı
hakkında net uluslar arası yasalar olmadığından, bir ülke bir başka ülke
üzerinde baskı aracı olarak kullanabilmektedir. Buna İsrail- Filistin, Türkiye-Irak,
Suriye-İran, İsrail-Ürdün, Hindistan-Pakistan vb. gibi örnekler verilebilinir.
İsrail’in Filistin’in su ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan Ürdün Vadisini,
İsrail hükümeti sürekli olarak bir silah olarak kullanmaktadır. Bu bölgede
yaşayan Filistinlilerin bir teneke su için saatlerce beklediği bilinmektedir.
Türkiye de buna verilebilecek en iyi örnek ise, Polsan
adındaki polis derneğinin ve jandarmanın damacana ve şişe suyu satmaya
başlaması gibi.
24 Eylül 2011 Ekoloji Çadırında yapılan paneldeki katılımcı
kurumlar:
Moderatör: Necdet SEZGİN -SES Diyarbakır Şubesi Yönetim
Kurulu Üyesi
• Saleh Rabi-
Filistin Su Enstitüsü
• Firas Smady- Ürdün
Ormanları Koruma derneği
• Nidal Chartouny-
Lübnan Kominist Partisi
• Hasankeyfi Yaşatma
Girişimi
• Prof. Esmaeil Kahrom
– İran Doğal Yaşamı Koruma Girişimi