Sağlık
hizmeti
yap-boz tahtası değildir!
Ülkemizde Aile Hekimliği
Uygulamaları’na “5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun”un
kabul edilmesiyle ilk pilot il olan Düzce’de 15 Eylül 2005 tarihinde
başlanmıştır. Son olarak 25 Mayıs 2010’da “Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği”
çıkarılmıştır. Sağlık Bakanlığı yayınladığı genelge ile aile hekimliğinin 2010
sonuna kadar tüm illerde uygulanacağını, pilot yasanın değişeceğini ve İstanbul’da 30 Ekim 2010 tarihinde, Aile
Hekimliği Uygulaması’nın
başlatılacağını ilan etmiştir.
Ülkemizde Birinci Basamak koruyucu
sağlık hizmetlerini kaldırarak başlatılan bu uygulama, bugüne kadar bir pilot
uygulama kanununa ve yönetmeliğe dayandırılarak yürütülmektedir. Buna karşın,
13 milyon nüfusu olan İstanbul’da, 1. basamak koruyucu sağlık hizmetlerini sunan Sağlık
Ocaklarının kapatılarak yerine ikame edilmesi öngörülen uygulamada; göç yolda
dizilir anlayışı ile hareket edilmektedir. Temmuz ayı içinde hekim
yerleştirmeleri yapılacağı açıklanarak, bir an önce aile hekimliğini tercih
edip-etmeme kararını vermeleri istenmekte; hemşire, ebe, sağlık memuru
arkadaşlarımıza da kurbanlık koyun gibi, ya iş güvencesinden, mesleğinden
vazgeçip, kendisiyle çalışmayı kabul edecek hekim bularak sözleşme yapmaya ya
da Toplum Sağlığı Merkezlerine geçme dayatması yapılmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, aile hekimliği adı altında
başlatılan bu uygulama, aile hekimliği değildir. Bireye yönelik bir hekimlik
anlayışıdır. Aynı ailenin üyeleri, farklı aile hekimlerine kayıt olmaktadır.
Birinci basamak sağlık hizmetleri, toplum sağlığını
koruma amacından uzaklaşarak; bireye
yönelik ve tedavi edici sağlık hizmetine dönüştürülmektedir.
Ekip hizmeti olarak verilmesi gereken, birinci basamak
koruyucu sağlık hizmetleri terk edilmektedir. Aile Hekimliği,
hekimlerin yıllık sözleşme karşılığı, yaklaşık 3500 kişiye, patronu haline
getirildiği, yılık sözleşme ile çalışan aile sağlığı elemanıyla (hemşire/ebe/sağlık
memuru) birlikte, listesine kayıtlı bireylere sunacağı hizmet şeklidir.
İhtiyaçlara göre, bireye ve topluma yönelik olarak, kapsayıcı, entegre,
koruyucu ve tedavi edici bir sağlık hizmeti yerine; bireye yönelik, kişinin
talebi doğrultusunda verilecek bir hizmet anlayışı getirilmektedir.
Yıllarca koruyucu sağlık hizmetini başarıyla yürüten, ancak bilinçli olarak uygulanan politikalarla
çökertilen sağlık ocaklarında; düşük maaşla hizmet sunan pratisyen hekimlere,
ebe, hemşire ve sağlık memurlarına yıllık sözleşmelerle, 7 gün 24 saat, iş güvencesiz çalışma dayatılmaktadır.
Sağlıkta ekip hizmeti anlayışını ortadan kaldırmakta, hekim
ebe, hemşire ve sağlık memurlarının patronu haline getirilmektedir. Aile
hekiminin kabul etmesi halinde yanında çalışacak ebe, hemşire ve sağlık memurlarının
mesleki kimliği yok sayılarak, aile sağlığı elemanı olarak tanımlanmakta;
görevleri sıralandıktan sonra, aile hekiminin verdiği diğer işleri de yapar
şeklindeki yasa hükmü ile, mesleğiyle bağdaşmayan her işi yapacak elemanlar
haline getirilmekte, angarya çalışma dayatılmaktadır. Kira ve diğer giderleri
oldukça fazla olan İstanbul’da çalışacak aile hekimlerine verilecek ücret;
giderleri yeterince karşılayamayacağı için, temizlik, sekreterlik vb. hizmetler
için işçi çalıştıramayacak olan hekim, bu işleri ebe-hemşire-sağlık memurundan
isteyebilecektir.
Aile hekimliğini ve aile sağlığı elemanı olmayı kabul
etmeyen sağlık emekçilerinin kadroları kaldırılarak, toplum sağlığı
merkezlerinde boş kadro varsa orada,
yoksa ihtiyaç bulunan, il dışı dahil olmak üzere herhangi bir kuruma
tayin edilerek; 1 yıllık sözleşmeli güvencesiz çalışma dayatılmaktadır.
İstanbul’da sağlık ocaklarında taşeron şirket aracılığı ile çalışan yüzlerce
veri giriş elemanı, işsizlikle karşı karşıya kalacaktır.
Yönetmelikte aile sağlığı merkezi için belirlenmiş olan ve
oldukça yüklü finansman gerektiren fiziki koşulları, araç ve malzemeleri
1.1.2011 yılına kadar sağlamayan hekimlerle yapılan sözleşmeler
feshedilecektir.
Kamu hastanelerini sınıflandırmaya başlayan Bakanlık,
çıkardığı yönetmelikte; Aile Sağlığı Merkezleri’ni sınıflandırmaktan söz
etmektedir. Bunun anlamı, insanlar mali durumuna ve ödediği GSS primine göre
SGK tarafından sınıflandırılarak, sınıfına uygun aile hekimini seçmek zorunda
kalmasıdır.
Tepkileri önlemek için, aile hekimliği Pilot Uygulaması
Hakkındaki Kanun tam olarak uygulanmamaktadır. Şöyle ki; bugün yasa
hükümlerinin aksine Genel Sağlık Sigortası primi ödemeyen kimseler bu hizmetten
yararlandırılmakta, sevk sistemine uyma zorunluluğu uygulanmamaktadır. Hâlbuki
yasaya göre, Aile hekimliği hizmeti, sağlık ocaklarındaki gibi ücretsiz
değildir. Genel Sağlık Sigortası primi ödemeyen kimseler bu hizmetten
yararlanamaz. Ayrıca, aile hekimi muayenesinden sonra sevk edilmeyen hasta bir
üst sağlık kurumuna gidemez, giderse tüm sağlık giderlerini kendisi karşılamak
zorundadır. Aile hekimi, hastasının %15’inden fazlasını sevk ederse, hasta
başına, alacağı ücretten kesinti yapılması söz konusudur. Bu nedenle, gerektiği
halde hastalarını sevk etmeme baskısı altında kalacaktır.
İstanbul 13 milyon nüfusu olan ve çok farklı bir
sosyo-ekonomik yapıya sahip bir metropoldür. Mevcut sağlık ocağı sayısı 560
iken, aile hekimliği uygulaması ile Aile Sağlığı Merkezi sayısının 900
civarında olacağı açıklanmaktadır. İstanbul’da, kayıt altında olmayan nüfusun,
bu sistemin neresinden sağlık hizmeti alacağı belli değildir. Bu durum “Aile
Hekimliğine Geçişte” çok büyük sorunlara yola açacaktır. Sağlık ocaklarında
ödenmeyen katkı ve katılım payları ödenmeye başlanacak, sağlık hizmetine
ulaşmak zorlaşacaktır.
Asıl sorunlar, Aile
Hekimliği kanunun gerçek anlamda uygulanmasıyla ortaya çıkacak, GSS primi
ödemeyenlerin hizmet alamaması ve sevk zinciri zorunluluğu başladığında, sağlık
ortamında tam bir kaos yaşanacak ve halkın büyük bölümü sağlık hizmeti alamaz
hale gelecektir.
Kısacası, Sağlıkta
Dönüşüm Programı’nın bir parçası olan Aile Hekimliği uygulaması, 1. Basamak
Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin tümüyle paralı hale getirildiği, halkın hizmete
ulaşmasının zorlaştığı; çalışanların güvencesiz çalıştırıldığı, sağlıkta ekip
hizmetinin ortadan kalktığı bir uygulamadır ve bu durum, sağlık hizmetlerini içinden çıkılamaz hale
getirecektir.
Sağlık Bakanlığı, bugüne kadar yapılan uygulamaların
toplum sağlığına olumlu ve olumsuz etkilerini kamuoyu ile paylaşmamıştır.
Nitekim 1 Temmuz–1 Eylül 2009 tarihleri arasında başka illerde gerçekleştirilmemesine
karşın; yalnızca aile hekimliği pilot uygulaması yapılan 33 ilde, 18–35 yaş
arası kadınlara kızamıkçık aşısı yapılmıştır.
Bu aşılamanın, miadı çok kısa
zamanda dolacak aşılarla yapıldığı ve aşı yapılan kadınlardan gebe
olanların kürtaj yaptırmak zorunda kaldıkları, SES İzmir Şubesi tarafından
kamuoyu ile paylaşılmıştır.
SES İstanbul Şubeleri olarak, Sağlık
Bakanlığı’nı uyarıyor; esasen bir özelleştirme programı olan sağlıkta dönüşüm
programını ve aile hekimliği uygulamasını durdurmaya; sağlık çalışanlarını
paniğe sürükleyip, bir an önce tercih yapma dayatması ile karşı karşıya
bırakmaktan vazgeçmeye; bugüne kadar yürütülen politikaların sonuçlarını,
Sendikamız ve Sağlık Meslek örgütleri ile değerlendirerek kamuoyuna açıklamaya
davet ediyoruz.
01.07.2010
SES İSTANBUL ŞUBELERİ