Dün KESK’liler Zonguldak Maden Anıtı önünde toplanarak Madenci ölümlerine karşı seslerini yükselttiler. “Zonguldak’ta 30 maden işçisini kaybettik, Türkiye işçi sınıfının başı sağ olsun”, “Kaza değil cinayet 26 Mayıs’ta Grevdeyiz”pankartlarını açan kamu emekçileri buradan Maden Şehitliğine yürüdüler.
KESK Genel Başkanı Sami EVREN topluluğa seslendi: Bugün Zonguldak’tayız…Çünkü Türkiye işçi sınıfının 30 üyesini burada, bu hafta kaybettik. Ekmek için, güzel günler için, çocuklarına bir gelecek sunmak için yerin 600 metre altında didinen arkadaşlarımızı yitirdik. Acımız sonsuzdur. Kendilerine rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Türkiye işçi sınıfının başı sağ olsun!
Acımız büyük… öfkemiz sonsuzdur… Bu insanı hiçe sayan, hayata değer vermeyen, emeğiyle geçinen insanı harcayan sömürü düzenine isyanımız sonsuzdur. Madene giren ölüm riskini göze almıştır diyen başbakana isyanımız var… Taraftarı olduğun, geldiğin günden beri şampiyonu olduğun taşeronlaştırma sisteminin aramızdan aldığı canlar karşısında hiç olmazsa sessiz kal, saygı göster.
Ama bu siyasi iktidarın gözünü sermaye bağlamış. Daha iki yıl önce Tuzla tersanelerinde işlenen seri iş cinayetlerine kader diyenler de bunlar değil miydi,? Bugün, madenci olan ölümü bile bile madenci olmuştur diyen de bunlar değil mi?
Maden kazalarının yoğun yaşandığı ülkelere baktığımızda hepsinin ortak bir özelliği var: hepsinde demokrasi az! Hepsinde insan emeğine değer verilmiyor! Hepsinde emekçilerin hakları, imkanları baskı altında…
Kardeşlerim, emekçilerin hakları baskı altında olmasaydı, bu madende yitirdiğimiz arkadaşlarımızı yine de kaybeder miydik? Herkesin bu soruyu kendisine sorması gerekir…Bu yitirdiğimiz arkadaşlarımız yarın kaygısı içinde olmasaydı, geleceklerine güvenle bakıyor olsalardı o madene inerler miydi bu soruyu herkes sormalıdır.
21. yüzyıl Türkiyesi’nde hâlâ insanlarımızı madenlerde, tersanelerde ölüme mahkûm ettiğimizi çocuklarımıza nasıl anlatacağız? İçinde yaşadığımız bu sömürü düzenini, kula kulluk etme düzenini nasıl anlatacağız? Son 6 ayda 64 madenciyi göçüklere teslim ettiğimizi çocuklarımıza nasıl anlatacağız?
Bütün bu yaşananları bizlere kader olarak sunan bir siyasi iktidar bugün ülkeyi yönetiyor. Böyle bir siyasi iktidar varken, olanlara kader olarak bakan bir zihniyet iktidardayken yeni kazaların olmayacağını kim söyleyebilir?
Arkadaşlarımızın ölümü kader değildir. Grizu patlamaları, göçükler kader değildir. Hepsi özelleştirme, taşeronlaştırma sisteminin doğal sonucudur. Madenlerde arkadaşlarımızı sermayenin kar hırsı sonucu yitirdik.
Önümüzdeki Çarşamba günü KESK olarak greve gideceğiz. 26 Mayıs grevinin 12 talebinin karşılanmasını istiyoruz. Bu 12 talepten iki tanesi bugün çok daha fazla anlam kazanıyor kayıplarımızı düşününce. Bunlardan biri iş güvenliği standartlarının yükseltilmesi ve iş cinayetlerinin önlenmesi; ikincisi taşeronluk sistemine son verilmesi…Bu nedenle 26 Mayıs Grevimizi burada ve Balıkesir’de ölen sınıf kardeşlerimize adıyoruz.Ve buradan onlara bir kez daha sesleniyoruz.
And olsun ki,
Bu ülke emeğin en yüce değer olduğunu düşünenlerce yönetilene kadar, üretilen tüm değerler hakça, adil bir şekilde bölüşülene kadar, işsizlik ve yoksulluk ülkenin gündeminden çıkarılana kadar; iş güvenliği konusunda en çağdaş standartlar sağlanana kadar mücadele edeceğiz… Bu yolda yılmayacağız…
Bize kader olarak dayatılan işsizliği, güvencesizliği ve ölümleri kabul etmeyeceğiz…
Türkiye emekçileri olarak eşitlikçi, özgürlükçü, barışcı, çokça üreten hakça bölüşen bir ülke yaratacağız… çocuklarımıza onurlu bir gelecek sunacağız.
Bütün Türkiye emekçilerini 26 Mayıs grevine omuz vermeye çağırıyoruz… Ölümleri kader olarak sunanlara, başka bir yaşamın mümkün olduğunu haykırıyoruz…
23 Mayıs 2010 pazar