Sendikamız (SES) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından 27
Mart 2010 tarihinde Ankara’da “Anadil ve Sağlık Sempozyumu” düzenlendi.
TTB ve SES yönetici ve üyelerinin, çeşitli demokratik kitle
örgütü ve siyasi parti yöneticilerinin ve konuya ilgi duyanların katıldığı
sempozyum tüm gün sürdü.
SES ve TTB Başkanlarının açılış konuşmaları ile başlayan
sempozyum’da Tarık Ziya Ekinci tarafından “Anadil, Sağlık ve Hekimlik “
başlıklı konferans ilgi ile izlendi. Sonrasında Sağlık emekçileri tarafından dil
bilmemezlik nedeni ile yaşanılan deneyimler aktarıldı.
Sempozyumdan
bazı konuşmacılardan kısa başlıkları paylaşıyoruz. Sempozyum kitap haline
getirilecektir.
Sempozyumda konuşan TTB Merkez Konsey Üyesi İlhan Diken, insanın sağlıklı olma
halinin, ‘dilini, kimliğini, kültürünü, aidiyetiyle kendini ifade edebilen
insan’ olarak tanımlanabileceğini söyledi. “İnsanın dilini yasaklarsanız,
yaşamını da yasaklarsınız” diyen Diken dilin özgün düşünebilmenin temel koşulu
olduğunu belirterek, sağlıklı düşünmenin ve üretim yapmanın ancak anadille
mümkün olacağını söyledi.
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Cem
Kaptanoğlu ise evrim ile beynin büyümesi ve dil arasındaki ilişkiye dikkat
çekti. Çocuk gelişiminde anadilinin önemine değinen Kaptanoğlu, çocuğun
anadilini öğrendiği dönemin ‘kritik dönem’ olarak adlandırıldığını söyledi.
Kaptanoğlu, bu süreçte sağlıklı yaşam için anadilin özgürce öğrenilmesinin
önemini vurguladı.
Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Onur Hamzaoğlu da Kürtlerin
yaşadıkları bölgelerde sağlık hakkından yararlanma koşullarının
yetersizliğinden örnekler vererek, hekim ve hasta arasındaki dil birliğine ve
dilin tedavideki önemine dikkat çekti.
TTB Üyesi Doktor Mustafa Sütlaş, çalıştığı bölgelerde hasta
ve hekim arasında yaşanan ‘dil bilmemezlikten’ kaynaklanan sorunlara değinerek,
“Anadilde hizmet vermemek, kadınlara ve çocuklara yeterli sağlık hizmeti
vermemek demektir” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi Fatma Gök, anadilde
eğitimin temel bir hak olduğunu belirtti. Türkiye’de egemen olan “tek dil, tek
millet” ideolojisinin anadilde eğitimi pedagojik bir sorun olmaktan öte,
‘güvenlik ve asayiş sorunu’ olarak gördüğüne dikkat çeken Gök, “Bu, mesleğimizi
zorlaştıran ve insanlara korku salan bir duruma döndü” dedi. “Anadilinden
mahrum edilen bir çocuk, kendisini ifade ettiği ve kendisini toplumsallaştıran
temel yapının inkar edildiğini hisseder ve kendisine güveni kaybeder” diyen
Gök, ortama uyum sağlayamadığı için yeteneklerini ortaya çıkaramayan çocuğun,
özgüveni ve kendine verdiği değerin ortadan kalkacağını söyledi. Eğitim
politikalarının her çocuğun ihtiyacına göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini
belirten Gök, “Anadilde eğitim hakkında samimiysek, tüm öğretmen yetiştirme
programları yeniden düzenlenmelidir” dedi.
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcısı
Vahap Coşkun, tedavide anlamanın ve anlaşılmanın en önemli unsur olduğunu ifade
ederek, anadilde sağlık hakkına erişememenin mağduriyeti artırdığının altını
çizdi. Bu nedenle doktorların yanlış teşhis koyabildiklerini anlatan Coşkun,
sağlıkçılarla hizmeti alanların aynı dili kullanmasının önemini vurguladı.
Anadilde sağlık hakkının insani ve ahlaki olduğunu belirten Coşkun, bu sorunun
çözümü için merkezi iktidarın yerel yönetimlere görev verebileceğini söyledi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili Hacı
Haspolat “Bugün kamuda bu dilin kullanılamamasının sebebi, imha ve inkar
siyasetidir” dedi. Haspolat, Elazığ depreminde zarar görenlere yardım için
gönderdikleri Zazaca konuşan psikolog ve sosyologların çadırının, Başbakan’ın
ziyareti sırasında güvenlik gerekçesiyle kaldırıldığını anlattı.
Sempozyuma katılan
İspanya Valencia Sağlık Emekçileri Sendikası Temsilcisi Rafael Reig Valero’nun
konuşmasını tam metin olarak veriyoruz.
İspanya’daki Sağlık Hizmetlerinde Dilsel / Linguistik Azınlık
Rafael REIG
Hemşire
Valencia
Bölgesi – Valencia Sendikalararası İşçi Sendikası ve Sağlık Emekçileri Sendika
Hareketi Koordinatörü
Tarihsel Olaylar
Bir dilin sağlığı, yani onun günlük kullanımının
normalleştirilmesi, geçmişten günümüze kadar değişikliklere uğrayarak gelmiş
olan tarihsel, sosyal ve siyasal olaylarla bağdaşlaştırılabilir. Bu nedenle,
dilin sosyal kullanımının sürdürülmesinde karşılaşılan zorlukların derinliğini
anlamak oldukça zordur. Olumlu bir açıdan bakıldığında dilin zaman içerisinde
varlığını sürdürmesinde rol oynayan etkin nedenleri yakından tanımazsak, onun
(dilin) günümüzdeki şekline kavuşmuş olmasında etkili olan değişkenlerin neler
olduğunu bilemeyiz.
İspanya’yı örnek verecek olursak, buradaki lengüistik durumu
tanımak ve anlamak için İslam egemenliğiyle çatışan ve sosyal, siyasi ve
linguistik farklılıkların sonrasında ufak krallıklar halinde kurulan
hispanikroman ve vizigot topluluklarının egemen olduğu Orta Çağın başına ve
sonlarına bir göz atmamız gerekir. Bu ufak krallıklardan bazıları ortaya
çıktıkları gibi yok olmuş, bazıları da savaşçı girişimler veya siyasi
ittifaklar sonucunda topraklarını genişleterek ayakta kalmış hatta
büyümüşlerdir. Bu şekilde bugünkü
İspanyol Devleti topraklarında üç krallığın bulunduğu XV. yüzyılın sonuna kadar
gelinmiştir. Kastilya Krallığının yanı sıra bu krallıkta yok olmuş olan
Asturias, Leon ve Galicia Krallıkları bulunuyordu. Navarra ve Aragon
Krallıkları ise Aragon, Valencia, Mallorca ve Katalunya Krallıklarını içinde
barındıran bir konfederasyon niteliğindeydi.
XV. yüzyıldaki bu geçmişte Kastilya dili, Galisya dili,
Baskça ve katalanca olmak üzere dört dil topluluğu şekillenmiştir. Fakat geriye
dönüp baktığımızda hala günümüzdeki dil profiline şekil verecek olan tarihi
olayların bulunduğunu görebiliriz. Fetihlerle ve evlilik anlaşmalarıyla kendi
egemenliğini sürdüren bu üç krallık Kastilya kökenli tek bir Monarşinin
kontrolü altına girmiştir. Böylelikle güç merkezleri Kastilya Karllığına
geçmiştir ve Kastilya dili resmi dil sıfatı ile diğer bütün diller üzerinde
üstünlük sağlamıştır. Bu birleşme Veraset savaşlarından ve XVII. yüzyılın
başlarına kadar Aragon Tahtını oluşturan krallıkların kaldırılmasından sonra
sağlamlık kazanmıştır.
Son olarak iki buçuk yüzyıl sonra, 1939 da, başka bir tarihi
olay İspanyol devletinin sosyopolitik ve linguistik (dilbilimsel) haritasında belirleyici bir unsur olmuştur;
General Franco’nun diktatörlüğü. Bu dönemde herhangi bir kültürel veya ulusal
çeşitlilik belirtisinin ortadan kaldırılması devletin tekelindeydi ve tabiiki
Kastilya dili tek resmi dildi ve parlamenter demokrasinin başladığı ve başka
eğilimlerin ortaya çıktığı 1978 senesine kadar herhangi başka bir dilin
kullanılması yasaktı.
Yeni İspanyol Yasal
Uygulaması
Bu anlattıklarımızdan sonra, bütün dünya tarafından
İspanyolca olarak bilinen Kastilya dilinin İspanya Devletinde kullanılan dört
dilden sadece biri olduğunu belirtmemiz gerekir. Kullanılan diğer üç dil ise;
katalanca, Baskça ve Galisya dilidir. Bunlardan sadece Kastilya dili idari,
eğitim ve sağlık alanlarında resmi dil olma sıfatına sahipken diğerleri daha
çok yakın çevrelerde veya aile içinde konuşulmuştur.
Bu durum diktatörlüğün son bulması ve İspanya Devleti
içerisinde kendi özerk idarelerine ve yine kendi özerk bölgelerinde
İspanyolcadan farklı bir ikinci resmi dili kullanma hakkına sahip olan çeşitli
vatandaşlıkların bulunduğunu kabul eden yeni 1978 Anayasasının onaylanması ile
değişmiştir. Bu yasal değişim sadece devletin dil bütünlüğünün linguistik
düzeni için yasal engelleri resmen ortadan kaldırmamış, aynı zamanda kültürel
miras olarak linguistik çeşitliliği de tanımış ve bunun korunmasına olanak
vermiştir.
Bununla beraber, yasal çerçevedeki değişim ve farklı
dillerin tanınması azınlık dillerinin sosyal kullanımında ani ve radikal bir
dönüş olarak kabul edilemez. Bu durum, özerk toplumların kendi dillerinin
sosyal kullanımını yavaş ve kademeli bir şekilde iyileştirmek üzere gerekli
düzenlemeleri uygulamak gibi yeni sorumlulukların yerine getirilmeleri için
hukukun özerk idarelere verdiği bir çıkış noktası olarak kabul edilmelidir.
Özerk yapıdaki bir yönetim Kastilya dilinin (yani
İspanyolcanın) yanı sıra okullarda eğitiminin özerk anadilde verilmesini, kamu
çalışanlarının eğitiminin yine bu dilde olmasının ve bu dilin iletişim
araçlarında kullanılmasına teşvik edilmesini isteyebilir. Özellikle de belli
sosyal sektörlerdeki isteksizliği aşmak ve yıllar süren dayatmalardan sonra ligüistik
alışkanlıkları değiştirmek bu noktada oldukça önem taşımaktadır.
Bunlara paralel olarak, bu yasal değişim ulusal sağlık
sisteminin düzenlenmesinde yenilikler getirmiştir. 1942 senesinden beri
süregelen ve günümüzde kesinlikle evrensel bir yapıya sahip olan bu sağlık
sisteminde kamu yetkilileri sağlık haklarının korunmasını garantilerken sağlık
hizmetleri devletin ve özerk yönetimlerin genel bütçelerini finanse ederler.
Devletin yeni düzenlemesi ile merkezi yönetim ve özerk
yönetimler arasındaki sağlık alanındaki yeni sorumluluklarda, özellikle de
halka sunulan sağlık hizmetlerinde, bu sağlık hizmetlerinin organize
edilmesinde ve yürütülmesinde eşit kabul edilen iki dilin resmi kullanımının
normalleştirilmesi için insan kaynaklarının yönetimi gibi temel enstrümanlar
kullanılmaya başlanmıştır. Burada, çoğunluğu kamu nitelikli olan ve fırsat
eşitliği ve devletin bünyesinde profesyonellerin serbest dolaşımı gibi ilkeleri
temel alan insan kaynaklarından bahsedilmektedir. Üstelik bunlar vatandaşların seçtikleri
resmi dilde hizmet almalarına hak tanıyan temel ilkelerdir.
Her zaman tatmin edilmesi mümkün olmayan bazı ikilemler her
özerk bölgede şimdi anlatacağım farklı şekillerde çözüme kavuşturulmuştur.
Sağlık hizmetlerinde
eşit olan iki resmi dilin normalleştirilmesi (düzenlenmesi)
Önceden de bahsettiğimiz gibi, özerk yönetimler kendi
sınırlarında resmi dillerin sosyal kullanımının mümkün kılınmasından
sorumludurlar. Bu yönetimdeki temel unsurlardan birisi, vatandaşların
kendilerini ifade etmeleri ve kendi bölgelerinde kullanmayı seçtikleri dilde
hizmet alma haklarını etkili kılmada kamu çalışanlarının
kapasitelendirilmeleridir. Bir kamu hizmeti olan sağlık hizmeti bu durumdan
muaf olamaz.
Kamu yetkililerinin bu sorumluluğu iki resmi dilin
eşitliğini kabul etmiş olan altı özerk bölgeyi kapsamaktadır. Bunlar; Galicia
Bölgesinde konuşulan Galisya dili; Bask ve Navarra Bölgesinde kullanılan
Baskça; Katalan, Baleares ve Valencia Bölgelerinde kullanılan Katalancadır.
Bütün bu bölgeler bir bütün içinde kendi çalışanlarını dil konusunda eğitmek
için bir bütçe ayırmış, bunun yanı sıra isteksizliği ve klişeleşmiş dinamikleri
aşmak adına kamu işlerinde geçici veya kalıcı pozisyonlar açmış, gönüllü
hareketlilik/yer değiştirme süreçleri başlatmışlardır.
BALEARES
Baleares Adaları Sağlık Hizmetleri’nde, sürekli veya geçici
olarak açılan bir pozisyona girmek için veya bir tayin/nakil için sınav söz
konusu olduğunda dil bilme şartı aranır. Üniversite mezunu olmayı gerektiren iş
pozisyonlarında özerk idarenin kendisi tarafından temel seviyede Katalanca
bilindiğini gösteren bir sertifika verilir. Zorunlu eğitim sertifikasının
istendiği veya hiçbir akademik belgenin istenmediği iş pozisyonlarında sadece
sözel nitelikte bir sertifika talep edilirken; profesyonel eğitim gerektiren
pozisyonlarda üst düzeyde bir sertifika talep edilir.
Eğer aday istenen seviyenin üzerinde bir sertifikaya sahipse
bu kendisi için bir liyakat oluşturur; yani adayların seçim sürecinde, puanlama
sırasında, bu durum kendisine öncelikli olma hakkı verir.
Özerk yasa aynı zamanda profesyonellerin sayısının yetersiz
kaldığı durumlarda yardım almak üzere linguistik taleplerin uygulanmasında sıra
dışı bir şekilde istisnalardan faydalanabilir.
KATALAN BÖLGESİ
Katalunya Sağlık Enstitüsünde geçici veya sürekli olarak
açılan bir pozisyona girmek için katalanca bilme şartı aranır. Aranan bu şart
personel seçme sürecinde, başvurulan bu pozisyonu doldurmak için gerekli olan
kapasitenin ortaya konulduğu yazılı veya sözlü sınav süresinde yeterli seviyede
katalanca bilindiğine dair orta düzeyde bir sertifika sunmayı gerektirir.
Akademik lisans ve diploma gerektiren iş pozisyonlarında orta derecede,
profesyonel eğitim gerektiren pozisyonlarda üst derecede, hiçbir akademik
belgeyi gerektirmeyen pozisyonlarda ise temel derecede sertifika istenir.
Gönüllü görev yeri değiştirme durumlarında veya tayin
sınavlarında ise katalanca bilmek, yukarıda Baleares örneğinde açıkladığımız
gibi, liyakat sebebidir. Bununla beraber sınav duyurusunda şart olarak
linguistik kapasite istenme ihtimali söz konusudur.
GALİSYA
Galisya bölgesinde konuşulan anadilin yani Galisya dilinin
bilinmesi şart unsuru olarak değil seçim sürecinin türünün işleyişinde farklı
bir şekilde uygulanan bir liyakat unsuru olarak karşımıza çıkar. Eğer sürekli
bir iş pozisyonundan bahsediliyorsa, Galisya dilini bildiğinize dair bir sınav
olursunuz. Fakat bu durum eleyici bir unsur değildir. Yazılı bir sınav yapılır
ve sınavdan alınacak olan toplam puanın % 5 i sınav notuna eklenir.
Eğer bu seçim prosedürü geçici bir pozisyon için yapılıyorsa
veya bir tayin sınavı söz konusuysa, Galisya dilini bilmek toplam 40 puanlık
bir liyakat bareminden 1 puan kazandırır ve bu dili öğrenmek için bir başlangıç
kursunun verilmesi söz konusudur.
NAVARRA
Sürekli veya geçici bir iş pozisyonu veya Baskça konuşulan
coğrafi bölgelerde çalışmak için bir tayin sınavı söz konusuysa Baskça bilmek
sadece liyakat şartı olarak aranır ve toplam puanlamanın % 6 sını oluşturur. Az
sayıda bulunan ilk müdahale merkezlerinde ise üst düzeyde Baskça bilme şartı
aranmaktadır.
VALENCİA BÖLGESİ
Gerek geçici, gerek sürekli bir pozisyon gerekse tayin
amaçlı sınav için olsun Katalanca bilmek herhangi bir seçim sürecinde liyakat
unsuru olarak kabul edilir. Farklı liyakat baremlerinde toplam puanlamanın %5 i
liyakat olarak eklenir. Bu puan normalde Valencia Değerlendirme Merkezi
tarafından verilen resmi sertifikada belirtilen seviyeye göre verilir. Buna
göre sözel seviye:2, temel:3, orta:4 ve üst seviye: 5 puandan oluşur.
BASK BÖLGESİ
Bask Sağlık Hizmetlerinde kullanılan Baskçanın
normalleştirilmesi işlevsel iş pozisyonları ile ilgili dil profili arasında
kurulan ilişkiye ve halk arasında Baskçanın kendi alanındaki bölgelere göre
kullanılma oranına dayanan bir eylem takvime dayanmaktadır.
Genel hatlarıyla Bask bölgesinde, temel seviyede dil bilgisi
sertifikası aracılığıyla başvurulan bir linguistik şart aranmaktadır. Yani
üniversite derecesi ve profesyonel eğitim gerektiren pozisyonlarda temel
seviyede sertifika, ya da herhangi akademik bir belgeyi gerektirmeyen iş
pozisyonlarında sözel seviyede bilgi talep edilmektedir. Bu şartı gerektiren
veya gerektirmeyen her iki durumda da linguistik kapasiteye sahip olunması bir
liyakat unsurudur ve temel, orta, üst ve sözel düzeye göre toplam sınav
puanının % 5, 10, 15 veya 20 sini oluşturur.
Her ne kadar Bask Bölgesi örneğinde varsayımlar daha geniş
olsa da Baelares örneğinde olduğu gibi istisnai bir rejim söz konusudur.
Bu özetten sonra çift dilin kullanıldığı farklı bölgelerde
linguistiğin normalleştirilmesi mekanizmasına değinmek istiyorum. Azınlık
dillerinin kullanımını düzenlemek daha doğrusu kişilerin sağlık kurumlarında
resmi dillerden herhangi birini kullanma haklarını etkin hale getirmek için iki
yol kullanılmıştır. Bunlardan birincisi hızlı ve etkili bir yol olan dil bilme
şartının konulması; diğeri ise kendi bölgesinde kullanılan dili bilmenin bir
liyakat unsuru olması gibi yavaş ve zayıf yoldur.
Metotlardan birinin veya diğerinin seçilmesi zamanında özerk
bölgenin yönetimini üstlenmiş olan politik partinin kararı olmuştur. Her
partinin ideolojik çizgisi bir yandan o partinin siyasi gücüne ve her bölgenin
kimliğini iyileştirmek üzere verdiği sözlere, diğer yandan da halkın göç
hareketlerine göre sosyal ve siyasal açıdan oluşan beklentilerine ve ulusal
bilincin derecesine göre değişmiştir. Devletin bütünlüğü içinde
profesyonellerin görev yeri değiştirme özgürlükleri ve bunlardan bazılarının
yeni bir dili öğrenmeyi reddetmeleri bu önlemlerin alınması için bir engel
teşkil etmediği gibi normalleşme mekanizmasının seçilmesinde şartlayıcı
olmamıştır. Çünkü kamu çalışanlarının
görevi hizmet sunma şartlarını tayin eden vatandaşlara hizmet vermektir.
VALENCIA BÖLGESİNDEKİ
TECRÜBE
1983 senesinde Eğitim Yasasında ve Katalanca konuşulan
Valencia özerk bölgesinde özerk yasayı geliştirmek ve ortak sosyal yaşam çevrelerinde
kullanımını arttırmak amacıyla Valencia dilinin kullanılması için bir adım
atılmıştır. Özerk yasanın geliştirilmesi ihtiyacı yasaları oluşturan sosyal
zayıflığı göstermektedir. Nüfusun % 50 den fazlası genellikle Katalanca konuşsa
da bütün bölgede kademeli ve gönüllü bir şekilde Valencia dilinin
kullanılmasını ve bilinmesini garantileyen hedefler ortaya konmalıdır. Eğer
siyasi bir zeminden muaf olmayan Valencia ve Katalan Dilleri arasında gerçek
olmayan bir linguistik farklılık oluşturmayı hedefleyen baskı gruplarının
harekete geçirdiği sosyal karmaşanın farkına varırsak hedeflerimizi daha kolay
açıklamamız mümkün olacaktır.
Bununla birlikte yasalar vatandaşların kamu idaresi ile olan
ilişkilerinde bu dili sözlü ve yazılı olarak kullanma haklarını açıkça ortaya
koyar ve liyakat gibi durumlarda sağlık kurumlarında bu dilin kullanımına
olanak sağlar. Bu durumun gönüllülük prensibine uyan bir seçenek olduğunu
söylemek mümkündür.
Bu yasanın uygulanmasından yaklaşık 25 sene sonra sağlık
kurumları çevresinde her iki dilin birden kullanıldığı linguistik haklarını
kullananlar için hiçbir zorluk kalmamıştır ve profesyoneller kendi özerk
dillerini kullanan vatandaşlara karşı oldukça saygılıdırlar. Bir belirleyicilik
taşımamakla beraber elimizdeki bilgiler doğrultusunda, sağlık sektöründe kamu
çalışanı olmak isteyen adayların sadece % 20–22 si katalanca bildiğini gösteren
bir sertifikaya sahip olmamakla birlikte bu adayların % 78–80 i katalanca
bilmektedir. Geriye kalan %20–22 lik kesim bu dili biliyor ya da bilmiyordur.
Burada, dil bilme oranlarının profesyonel kategorilerde aranan yüksek akademik
şartlara göre yükseldiği ve geçersiz ve yetersiz eğitimle azaldığı bir
ortalamadan bahsetmekteyiz.
Şu ana kadar sizlere anadil bilgisini gösteren sertifikadan
bahsettik, bir diğer husus ise bu dilin kamu sağlık kurumlarında günlük
kullanımının özellikle uzmanlık gerektiren müdahale alanında ve büyük
şehirlerde bariz bir şekilde başarısız olmasıdır. Kamu yetkililerinin
katalancanın kullanımı için net bir tutum sergilememesinden dolayı bu dil
normal bir şekilde kullanılmamaktadır. Hatta tersi yönde bir tutum söz
konusudur. Özerk bölgedeki mevcut hükümetin yetkili siyasi temsilcileri
maalesef azınlık dillerine karşı en ufak bir hassasiyet göstermemektedirler.
Onlar tek resmi dilin Kastilya dili olduğunu ve tek milliyetin İspanyol
milliyeti olduğunu kabul eden, devletin eski merkezci anlayışının mirasçısıdırlar. Bundan sebepten ötürü, mevcut şartlara
rağmen sağlık hizmetleri kadrolarında ve genel olarak halk arasında katalanca
bilgisi yaygınlaşmakta, fakat yinede günlük kullanımı için oransal bir artış
verilememektedir.
Özerk anadillerin sağlığa kadar bütün çevrelerde kullanımına
teşvik etmek ve yasal bir şekilde tanınmasını sağlamak, profesyonellerin
eğitimini kolaylaştırmak için bu dile sosyal bir değer, bir prestij kazandırmak
gereklidir. Tabii bunu yaparken dilin iletişim araçları, siyasi, kültürel,
akademik ve kurumsal forumlarda kullanılmasını sağlamak gereklidir. Eğer bu
yapılmazsa iyi niyetle gerçekleştirilen her türlü adım kağıt üzerinde
kalacaktır.