AKP,
kendisi gibi düşünmeyen, politikalarına uygun hareket etmeyen, muhalif olan
herkesi hedef alıyor, düşman görüyor.
Seçilmişler, üniversite öğretim
görevlileri, gazeteciler, siyasi parti temsilcileri, demokratik kitle örgütü
temsilcileri, avukatlar, gençler, AKP’li olmayan belediyeler, kısacası tüm
muhalif kesimler AKP’nin hedef tahtasında.
Bu
tespitin doğruluğunu görmek için sadece bir günlük gözaltı bilançosuna bakmak
bile yeterli. Son günlerde neredeyse her gün onlarca muhalif insan gözaltına
alınmakta, mahkemelerde birkaç saat içinde neredeyse hepsi tutuklanmaktadır.
“Sıra
ne zaman bana gelecek” korkusuyla kuşatılmak isteniyoruz. Evlerimiz,
telefonlarımız, kurumlarımız, dergi bürolarımız, siyasi parti binalarımız,
sendikalarımız ve hatta özel yaşamlarımız polisin gözetimi altında…
Açık
ve altını çizerek söylüyoruz, gidişat faşizmdir. . Suskun, tek tip toplum
yaratmak hedeflenmektedir. Toplumun örgütlü demokratik kurum ve kuruluşları,
kişiler topyekûn bir saldırı ve baskı dalgasıyla karşı karşıyadır. Zamana
yayılarak gerçekleştirilen faşist yönelim giderek kurumsallaşıyor. Yönelimler
belli bir program çerçevesinde ve belli bir merkezden yürütülüyor.
Siyasi
iktidar, başta Ortadoğu olmak üzere küresel sermeyenin çıkarlarını da gözeterek
devleti AKP’lileştiriyor. Toplumsal yapıyı muhafazakar, milliyetçi ve neo
liberal ideoloji doğrultusunda yeniden dizayn etmek istiyor. Bu amaç
doğrultusunda muhalif kesimlere yönelik “devlet terörü” uyguluyor.
Devletin tüm kurumları belirlenen konsepte uygun hareket ediyor. Kadrolaşmasını
tamamlayan AKP, hukuk ilkelerini pervasızca ayaklar altına alıyor.
Yitirdiğimiz
binlerce cana, akan kana ve sosyal tahribata rağmen Kürt Sorununda
çözümsüzlükte ısrar ediliyor, inkar politikaları farklı argümanlarla devam
ettiriliyor.
AKP
için en büyük engellerden biri de KESK’in emek ve demokrasi mücadelesidir,
kararlı ve ilkeli duruşudur. Bu duruşu nedeniyle KESK kurulduğu günden bu yana
emek düşmanı her iktidarın hedefi olmuştur. Çünkü KESK ücret sendikacılığı
yapmaz. Çünkü KESK devletten ve sermayeden bağımsız, emekçilerin hak ve
çıkarlarını savunur. Çünkü KESK, Ülkenin temel sorunlarına ilişkin sözünü hiç
kimseden çekinmeden doğrudan ifade eder. Çünkü KESK, özgürlük ve demokrasi
mücadelesi ile üyelerinin çıkarlarını savunma görevlerini birbirinden ayırmaz.
KESK, toplumsal-siyasal sorunların çözümünde barışı savunur. KESK ırkçı,
milliyetçi yaklaşımları reddeder; toplumun etnik kimlik, kültür ve inanç farkı
gözetmeksizin bir arada yaşama iradesini savunur. İşte KESK’e yönelik
rahatsızlığın kaynağı, tam da bu ilkelerimizdir. Bu nedenle, sürgünlere,
soruşturmalara, yargılamalara, faili meçhullere, gözaltılara ve tutuklamalara
maruz kaldık, kalıyoruz.
Konfederasyonumuza
yönelik en ciddi saldırılardan biri de 28 Mayıs 2009 tarihinde yönetici ve
üyelerimize yönelik gerçekleştirilen toplu gözaltı ve tutuklama operasyonudur.
Bu operasyon sonucu Genel Başkanımız, Eski Genel Sekreterimiz, eski Kadın
Sekreterimiz, Sendikamız EĞİTİM SEN eski ve yeni Kadın Sekreterleri, Genel
Meclisimizin üç üyesi ve çoğunluğu Sendikalarımızın İzmir Şube Yöneticisi
toplam 31 arkadaşımız gözaltına alınarak tutuklandılar. Sendikal faaliyetlerimiz, demokratik eylem ve
etkinliklerimiz soruşturma ve yargılama konusu yapıldı.
Arkadaşlarımız altı ay tutuklu kaldıktan sonra ilk duruşmada tahliye oldular.
Yargılamanın tutuksuz olarak devam ettiği dava dosyasının içeriğine
bakıldığında başta hukuk kesimleri olmak üzere hemen herkes arkadaşlarımızın beraatlarını
bekliyordu. Ancak adeta yargılamaya “gizli bir el” müdahale etti ve
karar duruşmasından kısa süre önce duruşma heyetinden iki hakim değiştirildi.
28 Kasım
tarihinde yapılan karar duruşmasında baştan beri mahkeme heyetinde yer alan ve
heyet başkanı olan yargıç tüm arkadaşlarımızın beraatlarını isterken, dosyayı
ne kadar okudukları bile belli olmayan, siyasi iktidarın yargıdaki kadroları
oldukları izlenimini veren iki hakim 25 arkadaşımızın 6’şar yıl 3’er ay
cezalandırılmasına karar verdi! Bu davanın iddianamesini hazırlayan savcının
kısa süre önce İzmir’de çıkar amaçlı suç örgütüyle ilişkisi olduğu gerekçesiyle
yetkileri ellerinden alındı! Ancak aynı iddianameye dayanılarak ceza verildi.
Ortaya çıkan tablo, AKP’nin HSYK’nın yapısı ile ilgili yaptığı düzenlemeden
sonra yargıda da kurumsallaşmasını tamamladığını göstermektedir.
Bu
karar yargıya ve adalete olan güveni açıkça zedelemiştir. Karar hukuki değil
siyasidir. Verilen ceza ile KESK, kriminalize edilmek isteniyor Ceza konusu
olan sendikal hak ve özgürlüklerdir. Yargılanan sendikal faaliyetlerimizdir.
Yargılanan KESK’tir, bizleriz.
KESK’i
yıldırmayı, sürdürdüğü emek ve demokrasi mücadelesini sekteye uğratmayı
hedefleyen bu faşizan tutum amacına ulaşmayacaktır. Grev hakkımızı engelleyen,
toplu sözleşmeyi kuşa çevirip göstermelik hale getiren 4688 sayılı yasada
yapılacak değişikliklere karşı mücadeleyi yükselttiğimiz bir dönemde verilen bu
ceza tesadüf değildir. Bizler, bu topraklarda gerçek bir demokrasi için
mücadele etmenin zor, bedelinin de ağır olduğunu biliyoruz.
Ancak
“hak verilmez alınır” şiarını ilke edinen, baskılara mücadeleyi daha
da yükselterek cevap veren, “acıyı bal eyledik” diyen bir gelenekten
gelen KESK yılmayacaktır. KESK, haklı ve meşru mücadele çizgisinden taviz
vermeyecek, geri adım atmayacaktır. Arkadaşlarımıza her koşulda sahip çıktık,
çıkmaya devam edeceğiz. KESK’li olmak bir onurdur, onuru çiğnetmeyeceğiz.
Yaşasın KESK, Yaşasın
Örgütlü Mücadelemiz!
Susmadık, Susmayacağız!