Belçika’nın başkenti Brüksel’de 8 Haziran 2009 Pazartesi günü başlayan Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikaları Federasyonu’nun (EPSU) 8. Kongresine ülkemizden sendikamız SES, Tüm-Bel-Sen, Genel-İş, Hizmet-İş, Harp-İş, Yol-İş yöneticilerinin bulunduğu 11 kişilik heyet katıldı.

 

     42 ülkeden toplam 550 delege ve gözlemcinin katıldığı kongrenin 1. gününde açılış konuşmalarından sonra Kamu Hizmetleri Enternasyonali’nin (PSI) Avrupa kolu ile EPSU’nun birleşmesi delegelerin onayına sunuldu. Oybirliğiyle sağlanan birleşmeden sonra EPSU’nun yeni tüzüğü de oybirliğiyle kabul edildi. Birleşmeyle birlikte EPSU’ya bağlı kamu emekçileri sendikalarının sayısı 224’den 255’e yükseldi.

     Kongrenin 2. gününde: Hepimiz için Sağlık Bakım Hizmetleri, Sağlık ve Sosyal Hizmetler, Kamu Hizmetlerine Yatırım, Finansal ve Ekonomik Kriz, Toplu Pazarlık ve Sosyal Diyalog, Avrupa Sosyal Modeli başlıklarında önergeler sunuldu. Ayrıca KESK’e yapılan operasyonları kınayan ve tutuklanan sendika yönetici ve üyelerinin serbest bırakılmasını isteyen deklarasyon kabul edildi.

     3. gün: Eşit Ücret ( Kadınların çoğunlukta olduğu işkollarında eşit ücret), Kamu Hizmetlerini Yeniden Savunmak, Nitelikli Kamusal Hizmet- Nitelikli Hayat, Avrupa Kamu Sendikalarını Güçlendirmek, Ulusal ve Avrupa Çapında Kamu Yönetimi, Yerel ve Bölgesel Yönetimler, Göç konuları tartışıldı. EPSU’nun yeni yürütme ve yönetim kurulları seçildi.

     Kongrenin son günü olan 11 Haziran 2009 Perşembe günü: Sürdürülebilir Kamu Hizmetleri ve Kamusal Fayda konularında kararlar alındı.

     Kongrenin kapanış oturumunda, yaşadığı süreç hakkında kısa bir bilgilendirme yapılarak MYK üyemiz Meryem Özsöğüt kürsüye davet edildi. Meryem Özsöğüt’ün KESK ve bağlı sendikalara yönelik baskı ve operasyonları, Kürt halkına uygulanan imha ve inkar politikalarını, işkence ve tecriti anlattığı konuşması salonda bulunanlar tarafından uzun süre ayakta alkışlandı.

     Meryem Özsöğüt’ün sırayla kürsüye çağırdığı 10 farklı ülkeden sendika delegesi EPSU’nun önümüzdeki 5 yılda gerçekleştirmeyi amaçladığı birer hedefini, bir cümle ile özetledikten sonra EPSU Başkanı Anne-Marie Pierret’in konuşmasıyla kongre sona erdi.

TÜRKİYE’DE SENDİKAL HAK VE TEMEL ÖZGÜRLÜK İHLALLERİ

      Salonu ülkemdeki emekçiler adına selamlıyorum. Size güzel şeylerden bahsetmeyeceğim. Ancak yaşananların tekrarlanmaması için konuşulması ve birlikte mücadele yöntemlerinin tartışılması gerekiyor.

      Üzülerek belirtmeliyim ki ülkemin sabıka dosyası hem sendikal, hem temel hak ve özgürlük ihlallerinde çok kabarık. 12 Eylül 1980 yılında gerçekleştirilen askeri darbe sadece bir dönemi kapsamadı. O günden itibaren faşizm kurumsallaşarak varlığını sürdürüyor. En basit hak talebi, egemen ideolojiye aykırı her türlü düşünce ve eleştiri baskı, şiddet ve cezai yöntemlerle sindirilmeye, yok edilmeye çalışılıyor. Özellikle son yıllarda demokratik alana yönelik saldırılar boyutlanarak arttı.

      Türkiye’de işçiler ve memurlar ayrı sendikalarda örgütlü. İşçi sendikalarının tarihi daha eski. Kamu emekçileri olarak bizler sendikalarımızı 1990 yılında fiili olarak kurduk. Başlangıçta; baskı, ceza, sürgün, sendika binalarımızın mühürlenmesi vb. yöntemlerle örgütlenmemizi engellemeye çalıştılar. Başaramayınca bizi kendi içimizde parçalamak için devlet güdümlüsü sendikaları kurdurdular. Tüm itirazlarımıza rağmen 2001 yılında bizi dar bir kalıbın içine hapsedip, dernek konumuna düşürmeyi hedefleyen 4688 sayılı kamu sendikaları yasasını çıkardılar. Yasayla örgütlenme özgürlüğü kısıtlandı, adliye ve hapishanelerde örgütlü Yargı-Sen kapatıldı, toplu sözleşme ve grev hakkımız yasal olarak engellendi.

      Konfederasyonumuz KESK ve bağlı sendikalarımızın iç işleyişine yönelik ciddi müdahaleler gündeme geldi.  KESK ve bağlı 7 sendikaya tüzüklerini değiştirmeleri gerektiği bildirildi. Gerekçeler ise; toplu sözleşmeli ve grevli sendika hakkını savunmamız. Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya amacıyla; ülkede ve dünyada savaşa karşı kalıcı barışın yaratılması, tüm ulusların eşit ve özgürce geleceklerini belirleyebilmelerinin ve evrensel insan haklarının önündeki engellerin kaldırılması, faşizme karşı demokrasi, emperyalizme karşı bağımsızlık, baskılara karşı özgürlük, ırkçılığa ve şovenizme karşı halkların kardeşliği için mücadele etmeyi amaçladığımızı tüzüğümüzde belirtmemiz. Özelleştirmelere karşı kamu eliyle- kamu yarına hizmet sunulmasını, sağlık ve eğitimin eşit koşullarda ücretsiz verilmesini savunmamız. Evet, bunları amaçlıyor ve savunuyoruz. Çünkü saydıklarımızın hepsi ülkemizde yaşanıyor. Ayrıca Eğitim-Sen’e tüzüğünde anadilde eğitimi savunduğu için kapatma davası açıldı.

      Sendikalarımıza üye olan çok sayıda kamu emekçisi, sendika temsilci ve yöneticisi çeşitli cezai yaptırımlara maruz kaldı. Sizinle bazı verileri paylaşmak istiyorum. Rakamlar belki aklınızda kalmayacak ama yaşananların tekil olmadığını görmenize yardımcı olacaktır. 2006 yılında 8 kamu emekçisi sürgün edildi. 246 kamu emekçisi hakkında adli ve idari soruşturma başlatıldı. Çok sayıda toplantı ve gösteriye asker, polis tarafından fiziksel saldırı gerçekleştirildi, yaralananlar oldu. Yine aynı yıl 137 kamu emekçisi gözaltına alındı, 38 kamu emekçisi hakkında dava açıldı, 4 kişi hapis cezasına çarptırıldı.

      Üyelerimize yönelik baskılar, hükümet yanlısı sendikalara zorla üye yapma, bildiri ve afişlerimizin işyerlerinde dağıtımının engellenmesi, sendikal çalışmaların engellenmeye çalışılması sıradan olaylar haline geldi.

      Toplantı ve gösteri hakkımız sık sık engellenmekte, müdahale edilmektedir. Eylem düzenlemek ve katılmak gerekçesiyle sendika yöneticileri hakkında onlarca yıllık cezalar istenmektedir.

      Polisin fiziki saldırısı nedeniyle birçok eylemde yaralandım. KESK’in düzenlediği bir eylemde başımdan ağır yaralandım, yüzümdeki kemikler kırıldı. Hastanede yattım ve ameliyat oldum. Kalıcı sağlık sorunları ortaya çıktı. Bu durum doktor raporlarıyla belgelenmesine ve suç duyurusunda bulunmama rağmen polisler ve idari sorumlular hakkında yasal işlem yapılmadı. Çünkü onlar görevlerini yapıyorlardı. 

2007 yılında BES Ankara şube üyesi Hülya Çağlar ve Zülbiye Aygün, işyerinde dağıttıkları sendika yayınlarının “siyasi ve ideolojik amaçlı” olduğu ileri sürülerek işten atıldılar.  Sendikal faaliyetlere katıldıkları için Eğitim-Sen Mardin Şube üyesi Nurullah Tunç ve Ayhan Kurtulan işten atılmıştır. 

2008 yılında DİVES genel Başkanı Lokman Özdemir, sendikamız (SES) Genel Başkanı Bedriye Yorgun ve ben işten atıldık. BES Hakkari Şube Başkanı Mahmut Ceylan, BES Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Sabri Gül sürgün edildiler. 

Her geçen yıl saldırılar katlanarak arttı. Son beş ayda ardı ardına yapılan operasyonlarda şube ve KESK binaları polis, jandarma tarafından saatlerce arandı. KESK’e bağlı sendikaların çok sayıda üye ve yöneticisi gözaltına alındı. İçlerinden 24 kişi tutuklandı, şimdi hapishanedeler. Tutuklananlardan Seher Tümer Ankara Şube yöneticimiz. Olcay Kanlıbaş eski genel merkez yöneticimiz ve EPSU’nun yedek yönetim kurulu üyesiydi. 

Baskı ve saldırılar yaşamın her alanında sergileniyor. Kürt halkına yönelik baskı, inkar ve imha potikaları devam ediyor. 7-8 yaşındaki çocuklar gözaltına alınıyor, işkenceden geçiriliyor, panzer altında eziliyor. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz evinin önünde oynarken 13 kurşunla öldürüldü. Resmi makamlar terörist olduğunu açıkladı, mahkemesine katılan sendikacılara dava açıldı.  

Demokratik gösteriler şiddetle sonlandırılıyor, muhalif, devrimci basına sürekli kapatma cezaları veriliyor. Onları dağıtmak ölümcül suç olabiliyor. 16 yaşındaki bir genç Ferhat Gerçek yasal devrimci bir yayını dağıtırken sokak ortasında polis tarafından vurularak felç bırakıldı. Onu vuran polisin yargılanmasını isteyen Engin Ceber gözaltına alındı. Sonra tutuklandı. Gözaltında ve hapishanede yapılan işkenceler sonucunda hayatını kaybetti. Önce işkence yapıldığı inkar edildi. Adli tıp raporlarıyla kanıtlanınca, kamuoyu baskısı ile işkence sonucu öldüğünü kabul etmek zorunda kaldılar. Ki bu bile Türkiye’de bir ilk. İşkence ve kötü muamele yasalarda suç. Ancak Türkiye’de sistematik olarak uygulanıyor. Biliyorum. Çünkü yaşadım. 

2008 yılında yargısız infazları protesto eden basın açıklamasına katıldığım için evim basıldı. Kapıyı açar açmaz başıma silah dayandı. Saatler süren aramada evimde sadece -toplatma kararları ben doğmadan önce verilen- 3 kitap bulundu. Gözaltına alındım. 4 günlük gözaltından sonra tutuklandım. 8 ay süren tutukluluğum hücrede geçti.  

Hücre tipi hapishaneler 2000 yılında kanlı bir operasyonla 28 tutsak öldürülerek açıldı. Bir, iki ve üç kişilik hücrelerden oluşan tecrit hapishaneleri. Her yer demir, beton ve beyaz. İnsana ve yaşama dair bütün sesler ve renkler yasak. Sonsuz bir hiçlik duygusu yaratarak insanı yok etmek üzerine kurulmuş. Hallaç El Mansur “ Gerçek cehennem acı çektiğiniz yer değil, acı çektiğinizi hiç kimsenin bilmediği yerdir” der. Tecridi bundan daha iyi anlatacak başka söz bulamıyorum. Hücrede her türlü saldırıya açıksınız. Sesinizi duyurmanız çok zor. Haberleşmeniz, mektuplarınız sürekli engelleniyor. 

Ülkemde zor koşullar altında örgütleniyoruz. Eşitlik ve özgürlük istiyoruz. Özelleştirmelere, esnek ve kuralsız çalıştırmaya, iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına, sağlığın, eğitimin paralı hale getirilmesine, temel hak ve özgürlüklerin engellenmesine karşı mücadele ediyoruz. Koşullar ne olursa olsun bizim mücadelemiz sürecek. Mücadelemizde sizleri yanımızda görmek, enternasyonalist dayanışmayı hissetmek bizleri daha güçlü yapacaktır.  

Tutukluluğum süresinde açıklama ve kampanyalarla yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. 

Yaşasın Enternasyonalist Dayanışma.

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×