11.Dönem 1. Merkez Temsilciler Kurulumuzu (MTK) 28-29 Haziran 2024 tarihlerinde Eğitim Sen Genel Merkezinde gerçekleştirdik.
Divan oluşumu ve emek-demokrasi-barış şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız M. Sıddık Akın şöyle konuştu:
Birinci MTK’mızdan bu yana dünyada ve Türkiye’de siyasal ve sendikal süreç açısından çok önemli gelişmelerin yaşandığı, mücadele dolu 4 ayı birlikte geçirdik. Merkez kapitalist ülkelerdeki yükselen sağcılık AB parlamentosu seçimlerinde de kendini göstermiştir. Kapitalist sistem; yarattığı krizden çıkış yolu olarak bu dönem otoriterleşmesini güçlendirecek savaş politikalarını sürdürmeye devam etmiştir. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş devam ederken Avrupa’nın bütün olarak savaşa dahil olma senaryoları da konuşulmaya başlanmıştır. İsrail devletinin Hamas’ın füze saldırılarını bahane ederek Filistin halkına yönelik soykırıma varan savaş politikaları en üst seviyeye çıkmıştır. 4 aylık süreçte on binlerce Filistinli sivil yaşamını yitirirmiş, milyonlarcası göçe mecbur bırakılmıştır.
Kapitalist devletlerin müdahilliği sadece söylem düzeyinde kalmış, ABD başta olmak üzere birçok ülke tarafından İsrail devletinin savaş için ihtiyaç duyduğu silahların teminine devam edilmiştir. Ortadoğu ülkeleri özellikle de Arap devletleri ABD ve İngiltere güdümünde olmaya devam ederek sürece sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. ABD ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde barış güçlerinin eylemlerinin temel hedefi kendi ülke yönetimleri olmuş ve İsrail’e karşı harekete geçilmesi istenmiştir. Ciddi oranda muhafazakâr bir toplum yapısı olan Türkiye’de Filistin için çok sayıda ve kitlesel eylemler yapılmasına rağmen hedef sadece İsrail ya da ABD olmuştur. İsrail ile en büyük pazar payına sahip olan Türkiye devleti ve hükümeti İsrail’e karşı baskı unsuru oluşturup yaptırım sağlanması talebi yerine “İsrail’i Telin” mitinglerinin bizzat iktidar eliyle yaptırılması hedef saptırmaktan başka bir şey değildir. Hükümetin İsrail konusunda ikircikli tutumunun, yerel seçim öncesi yapılan anketlerde oy kaybının nedeni olacağının görülmesi üzerine kısmi de olsa ambargo ve bazı ticari konulara kısıtlama getirilmiştir. Elbette hükümetin bu kararları almasında sendikamız ve konfederasyonumuzun da içinde yer aldığı barıştan eşitlikten, demokrasi ve özgürlüklerden yana güçlerin etkisi büyük olmuştur. Kısmen de olsa bu güçler tarafından hükümet ve devletin yükümlülükleri hatırlatılmış ve baskı unsuru oluşturulmaya çalışılmıştır.
Ortadoğu halklarının özgürlük talepleri emperyalizm ve yerli otoriter devletler tarafından bastırılmaya devam edilmektedir. Kürt sorununda yaşanan inkâr ve imha politikaları tüm hızıyla devam etmektedir. Barışçıl, demokratik ve eşitlikçi bir çözüme bir türlü yanaşmayan sistem bütün komşu ülkeler ile sürekli bir savaş tehdidi algısı ile toplumu yönetmeye devam etmektedir. Güneybatı Suriye halklarının İŞİD karanlığını bertaraf ederek kurdukları özerk bölgede yapmak istedikleri demokratik seçimler Türkiye ve bağlı olduğu emperyal güçlerin baskısı ile ertelenmek zorunda kalınmıştır. Devlet; Türkiye sınırları dışında da Kürt’e hiçbir hakkı reva görmemeye devam etmektedir. Oysa savaşa açık ve örtülü olarak ayrılan bütçe ile ekonomik kriz daha da derinleşmekte, devlet içinde sistem dışı çeteleşme ve karanlık odaklar daha da artmaktadır.
Tamda böylesi bir süreçte Türkiye’de 31 Mart yerel seçimleri gerçekleşmiştir. Genel seçimlerde olduğu gibi birçok kentte iktidar bloğu tarafından seçim hilelerine başvurulmuş, birçok kente seçmen kaydırması yapılmış. 300-500 oyun bile çok önemli olduğu yerlere o kentte ikamet etmeyen binlerce seçmen araçlarla turist gibi götürülmüş ve oy kullandırtılmıştır. Bu şekilde de nüfusu az olan birçok belde ve ilçe belediyesinin AKP bloğunda kalması sağlanmıştır. Buna ilişkin tepkilerin cisimleşmiş hali “Konuş Sen Nerelisin?” ifadesi olmuştur. 2023 Haziran genel seçimlerinde muhalefet açısından kaçırılan fırsat yerel seçimlerde ki kazanımla ana muhalefet partisini birinci parti haline getirmiştir. Uzun yıllardan sonra ilk defa AKP ikinci parti konumuna geriletilmiştir. Yerel seçim sonuçları hem ana muhalefet partisi hem de emek, demokrasi ve barış güçleri tarafından iyi okunmak zorundadır. 1973 ten sonra ilk defa CHP bu ülkede birinci parti haline getirilmiştir. Bu başarıda halkın ekonomik krize, baskıcısı otoriter sisteme olan tepkisi kadar Kürt siyasal hareketi ile devrimci güçlerin kent uzlaşısı adı altında tabanda kurduğu birliğin büyük payı vardır. 1973’ lerde cumhuriyetin demokratikleştirilmesi yolunda kaçırılan fırsat bu sefer daha akılcı ve kapsayıcı politikalar ile devam ettirilir ise Kürt sorunu, din ve vicdan özgürlüğü başta olmak üzere birçok sorunun çözümüne katkı sunabilir.
Elbette belediyeler iktidar için önemli rant kaynağı, yandaşlar için yürütülen talan siyasetinin önemli araçları idi. Son 8 yıldır üniversitelerden belediyelere kadar uygulanan kayyım siyaseti bu dönemde de devam ettirilmek istendi. Van seçimlerinin hemen ardından belediye eş başkanın yasaklı ilan edilmesine yönelik çabalar Van başta olmak üzere Kürt halkı ile Türkiye’deki emek ve demokrasi güçlerinin direnişi ile ana muhalefet partisi dahil muhalefet partilerinin büyük itirazları ile boşa çıkartıldı. Son iki dönemdir uygulanan yöntemin aynısı Hakkâri belediyesine kayyım atanması ile devam ettirildi. 2010 yılında açılan bir soruşturma hemen seçim sonrası davaya dönüştürülmüş ve gerekçe yapılarak belediye başkanı görevden alınmıştır. Kanıksatılmaya çalışılan bu politikalar artık kabul görmemektedir. KESK dahil olmak üzere üyelerimizin de iradesine konulan bu ipotek karşısında demokrasi güçleri ve Kürt halkının direnişi halen devam etmektedir. Van’da olduğu gibi Hakkari’de de hep birlikte geri adım attıracağız.
Dünyada ve Türkiye’de krizden çıkış için artan otoriterleşme ile birlikte; esnek çalışma, ucuz çalıştırma ve uzaktan çalıştırma temel istihdam rejimi haline getirilmektedir. Göçmen, mülteci ve sığınmacılara karşı ırkçı yönelimler dünyanın her yerinde artmaya başlamıştır. Yabancı düşmanlığı körüklenmiştir. Bu durum Türkiye açısından da benzer olmuştur. Ekonomik kriz derinleşmiş çıkış yolu olarak gördükleri adaletsiz vergilendirme, çeşitli ve güvencesiz istihdam modelleri ile işçi/emekçilerin, emeklilerin açlık sınırının altında bir yaşama mahkûm etmiştir.
Yerel seçimler öncesi kısmen de olsa gizlenmeye çalışılan ekonomik kriz seçim sonrası bütün boyutları ile açığa çıkmaya başlamıştır. Bu yetmemiş kamu da tasarruf paketi adı altında nerdeyse aldığımız havaya kadar toplum vergilendirilerek krizden çıkışı yoksul emekçi halkların boğazına kadar çökerek bulmaya çalışmışlardır. Tasarruf tedbirleri ile; emekli olacaklar kadar personel alınması angarya, uzun ve yoğun emekle birkaç kişinin işini tek kişiye gördürme politikalarına devam edecekleri görünmektedir. Üniversite hastanelerinde çok az sayıda olan personel servisleri ile sözleşmelerin yenilenmeyeceği şimdiden ilan edilmeye başlandı. Birçok ilde 112 birimleri kapatılmaya başlandı. Hastanelere başvuru oranları bizde yılda kişi başı 10.2 iken AB ve OECD ülkelerinde kişi başı ortalama 6 seferdir. OECD ve AB ortalamalarına göre çok çok eksik olan personel sayısına rağmen başvurucu sayısının kışkırtılan sağlık talebi ile birlikte iki katına çıkması halkın nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını, emekçilerin insani koşullarda çalışma haklarına da en büyük müdahaledir. Sağlık emekçileri gittikçe tükenmekte, yurtdışına göçler yaşanmakta, mobbinge, uzun ve yorucu çalışma saatlerine dayanamayanlar arasında intiharlar artmakta ya da sağlıkları bozulmaktadır.
Yine bu dönemde sürekli itiraz ettiğimiz ve mahkemelerce iptal edilen ikili cezalandırmayı getiren düzenlemelerin de içinde yer aldığı 5 Şubat 2023 tarihli sağlık alanı ile ilgili bazı değişikliklerin yapıldığı kanun tasarısı tüm itirazlarımıza rağmen yasalaştı. Ebelerin doktor gözetimi olmadan doğum yaptıramamalarından, aile hekimliklerinde ikili cezaya ve hiçbir askeri pratiği olmayan hekimlerin çatışma bölgelerinde görevlendirilmesi gibi yaşamlarını tehlikeye atacak uygulamaların olduğu bu yasa ile ilgili hukuksal mücadelemiz halen devam etmektedir.
Güvencesiz, düşük ücretler, angarya ve mobbinge karşı mücadelemiz bu dönemde kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Özellikle sağlıkta mücadele haftası kapsamında “yoksulluk en büyük halk sağlığı sorunudur” şiarıyla, 21 Şubat 2024’ten itibaren TTB ile ortak başlattığımız ASM’lerde her hafta kesintisiz olarak yapılan vergide adalet eylemleri SES ’in görünürlüğünü arttıran eylemler olarak ifade edilebilir. 1.MTK’mızda alınan kararlar ile 2024 bütçe dönemi ve 2025 yılında yapılacak toplu sözleşme dönemine ilişkin az sayıda taleple ama kazanım elde edinceye kadar KESK bütünlüğünde kesintisiz olarak işyerlerinden başlayan ve gittikçe ivmesi artacak mücadele hattı KESK genel meclisinde dile getirilmiş ve tüm işkolları tarafından kabul edilmiştir. Özellikle vergide adalet (yüzde 10 da sabitleme) ile ilave ek zammın emekliliğe yansıtılması olarak önerdiğimiz talepler tüm işkollarının ortak talebi haline gelmiştir. Fakat buna yönelik KESK tarafından henüz somut bir planlama çıkarılamamıştır. ASM’lerdeki vergi adaleti eylemlerinin tüm işkolumuzun talebi olarak eylem hattına dönüştürmek ve sağlık emek meslek örgütleri ile ortak mücadele yürütmek için SES ve TTB’nin gösterdiği çaba ise sadece bir hafta ve az sayıda örgütün katılımı ile ortak eylem ile sınırlı kalmıştır. Mücadeleyi ortaklaştırma çabalarımız halen devam etmektedir.
Sadece mobbing, liyakatsizlik, güvencesizlik ve düşük ücretler değil çalışma alanlarımız da güvenli değil. Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesindeki Karbonmonoksit zehirlenmesi, Düzce’de depreme dayanıksız raporu alınmasına rağmen çalışmaya devam eden hastaneler gibi yaşamlarımızı tehlikeye atan çalışma ortamlarımızın iyileştirilmesi içinde mücadele etmek zorunda kalıyoruz.
Sosyal hizmetlerde ise hak temelli hizmet yerine yandaşlık ilişkisini güçlendiren, bağımlılık yaratan politikalara devam edilmiştir. Özellikle yerel seçimler öncesi kaynaklar seçim yatırımı olarak kullanılmış, emekçiler ise cumhurbaşkanından mektup vb. uygulamalar ile görevleri dışında çalıştırılmak istenmiştir. Yoksulluk derinleştikçe, kadına yönelik şiddet cinayet arttıkça, emekliler açlıkla baş başa kalırken sosyal hizmet kurumlarına yönelik başvurucu sayıları artmakta, eksik istihdam nedeniyle sağlık alanında olduğu gibi buradaki emekçilerde uzun çalışma saatleri, angarya ve mobbinge maruz kalmaktadır.
Gittikçe yoksullaşan işçi ve emekçiler, baskı politikalarına karşı özgürlük isteyen toplumsal muhalefet güçlerinin tamamı ile buluşma zeminiz olan 1 Mayıs son 8 yılın en kitlesel katılımlarıyla gerçekleşti. AYM’nin taksim 1 Mayıs alanıdır kararına rağmen yasakçı zihniyete karşı taksime çıkmak için mücadele eden çok sayıda kişi şafak operasyonları ile gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Maalesef tutuklular arasında bir üyemizde bulunmaktadır. Bu yıl eşitlik ve özgürlük talebiyle kutlanan Newrozlarda çok görkemli geçmiştir. Kürt illerinde yerel seçim öncesi yapılan newroz mitinglerinde Kayyımların gönderileceği, Türkiye metropollerinde ise demokratik bir ülkenin inşasının hep birlikte omuzlanacağı 31 Mart yerel seçimlerine taşınmış ve kazanımla çıkılmıştır.
Ekonomik kriz nedeniyle derinleşen yoksulluk ve artan gıda fiyatları nedeniyle çok sayıda çocuk okula aç gitmektedir. Beslenme eksikliği ve bozukluğunun çocukların gelişimleri açısından ciddi risk barındırmaktadır.
Bu nedenle okullarda bir öğün ücretsiz, nitelikli yemek kampanyası ile kurulan Türkiye Okul Yemeği Koalisyonunun önemli bir bileşeni olarak sendikamız da sorumluluk almıştır. Önümüzdeki dönem toplum sağlığı içinde mücadele eden sendika olarak illerde oluşturulacak okul yemeği koalisyonlarında aktif yer almak , bu talebi görünür kılmak ve kazanımla sonuçlandırmak önemli görevlerimiz arasında yer almalıdır.
Yaşanan ekonomik krizin faturasının sermaye yerine emekçilere çıkarılma çabasına karşı toplumsal muhalefetin, emek örgütlerinin itirazları artmaktadır. Temel ücret rejimi haline gelen asgari ücretle çalışmak zorunda kalan özel eğitim öğretmenlerinin yürüttüğü mücadele, birçok alanda yapılan işçi eylemleri, üreticilerin taban fiyatlara karşı itirazlarını ortak bir mücadele etrafında örgütlemek emek hareketinin asli sorumlulukları arasındadır.
Türkiye yüzyılı maarif modeli olarak karşımıza çıkan seküler yaşamı ve farklı inanç ve kültürleri yok sayan gerici müfredata karşı Eğitim-Sen’in başlattığı kampanyayı sahiplenip büyütmek de sorumluluklarımız arasındadır. Önümüzdeki dönem KESK bütünlüğünde emek meslek örgütleri ve toplumsal muhalefet dinamikleri ile birlikte bütünlüklü bir mücadeleyi açığa çıkarma gibi sorumluluklarımızın bilincinde olarak ve ortak mücadeleye uygun zemini de göz önüne alarak hareket etmek zorundayız. Bu çalışma yerellerden merkeze, merkezlerden yerele birbirini besleyen tarzda olmalıdır.
Avrupa da aşırı sağın yükselme eğilimine geçmesi Avrupa Kamu Hizmetleri Birliği EPSU’nun da temel tartışma başlığı olmuştur. Kemer sıkma politikalarının derinleşeceği, kamu hizmetleri ve kamu çalışlarının geleceğinin tehdit altında olduğu vurgulanarak önümüzdeki 5 yıl için ‘’Artık Kamu Hizmeti Zamanı’’ şiarı ile uluslar arası sendikal dayanışmanın çok daha önem kazandığı vurgulanmıştır.
İktidar bu dönemde de baskı politikalarından vazgeçmeyeceğini göstermiştir. Toplumsal muhalefete yönelik baskılardan her dönem olduğu gibi bu dönemde de sendikamız payını almıştır. TTB’nin kapatılma davası döneminde adliye önünde yapılmak istenen ve engellenen basın açıklamasına katılan önceki dönem eş genel başkanımız Gönül Adıbelli’ye 2 yıl hapis cezası, KESK ve bağlı işkollarının MYK üyelerine de çeşitli cezalar verilmiş ve temyiz edilmiştir. Yine 4 yıldır devam eden eski eş genel başkanlarımız ve yöneticilerimizin davası halen devam etmekte, son mahkemede ev hapsinde olan Gönül Erden’in ev hapsi il dışına çıkış yasağına dönüştürülmüşüdür.
Baskı politikaları ve oluşturulmaya çalışılan yeni tip rejim toplumun her alanında geliştirilmeye çalışılmaktadır. Kadın cinayetleri her gün artmaktadır. Cezasızlık politikaları erkeklerde olan bu güveni körüklemektedir. Kadın cinayetlerine yönelik mücadele politik olarak verilmek zorundadır. Son günlerde İsrail’i protesto etmek amaçlı kadın ve erkeklerin birlikte oturabildiği mekanlara yönelik provakatif saldırılar da bu anlamda değerlendirilmelidir. Yine cemaatlerin kamuda artan gücü eğitimde uygulanan gerici politikalar bunlardan bağımsız değildir. Toplumsal yaşama yönelen gerici müdahalelerle özlemini duydukları yaşam tarzını hayata geçirme politikaları karşısında gerçek anlamda laikliği kazanmak için mücadele etmek zorundayız.
Ekolojik tahribat, doğal alanlara yönelik rant politikaları bütün hızıyla devam etmektedir. Son günlerde birçok ilden orman yangınları haberlerini almaktayız. Mardin’in Mava dağında çıkan yangınların doğru değerlendirilmemesi sonucu müdahale edilmemesiyle Mardin ve Diyarbakır’ın köylerinde insanlar, hayvanlar yaşamlarında olmuş, yaşam, tarım ve ormanlık alanlar yok olmuştur. Devlet erkanı bir bütün olarak enerji nakil hatlarındaki tedbirsizlikteki sorumluluklarını gizlemek için ilk başta halkı suçlamış olsa da EMO ve savcılık raporları ile gerçekler açığa çıkmıştır. Fakat bu olay üzerinden bile sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlar ile ırkçılığın geldiği düzeyin ne kadar korkunç olduğu açığa çıkmıştır. Bunlar demokrasiye, özgürlüğe, insana düşman olduğu kadar hayvanlara ve doğadaki tüm canlılara düşman bir zihniyet. Şimdilik onaylanmamış olsa bile sokak köpeklerinin uyutulmasına yönelik yasa tasarısı ile kendilerinden başka her şeye düşman olduklarını göstermektedirler. Yaşamak için birleşmek ve birlikte mücadele etmek zorundayız.
Bir yetki sürecini daha geride bıraktık. Tüm baskılara karşı sendikamız üye sayılarında kısmi de olsa artış bu yılda devam etmiştir. Maalesef Kamu İş’e bağlı Eğitim İş’ in bu yıl içinde çok fazla üye kaydetmesi ve Eğitim Sen’de üye düşüşü nedeniyle KESK olarak 4. Konfederasyon haline gelmiştir. Önümüzdeki yıl yetki sürecine kadar bu durum tersine çevrilmez ise KESK tarihinde ilk defa TS masasına oturamayacaktır.
Ancak alanımızda sendika sayısı gittikçe artmakta, yeni nesil sendikacılık, siyasetsiz sendikacılık gibi kavramlar ile yerleşik hale getirilmeye çalışılan, emekçileri bölerek sadece hukuka, promosyona, yandaşlık ilişkilerine dayanan sendikal anlayış ile emekçilerin fiili, meşru, militan sendikacılıktan uzak içi boş emek örgütlerine yöneldiklerini gözlemlemekteyiz. Yeni nesil sendikacılık olarak kendini tarifleyen, atama dönemlerinde emekçiler atanmadan para ile danışmanlık hizmetinden tutun da tatil vb. olanaklar ile genç emekçileri örgütleyen aslında sağlık sen le dirsek temasında olan sendikal yapı bir yılda nerdeyse tüm üye sayımız oranında üyelik gerçekleştirerek 3. Sendika olmayı başarmıştır.
Elbette sistemin bu tür yapıları palazlandırması kadar bizlerde özeleştiri vermek zorundayız. Mesleklere dair yeterince çalışma yürütmememiz karşısında yaşanan boşluktan doğan meslek sendikacılığı, sendikal politik hattımızı ve mücadele birikimimizi iş yerlerinde yeterince aktaramama, emekçilerle yüz yüze temas kurmama, bölge örgütlenme komisyonları kararımıza rağmen örgütsüz olduğumuz birçok ilde sadece MYK üzerinden örgütlenme çabalarından vazgeçmeme gibi birçok konu başlığında özeleştirisel bir yaklaşım içine girmek zorundayız. Yıllardır kalıcı ve sürekliliği olan, ilerici sendikal kadrolar yetiştirmeyi hedefleyen eğitim politikamızda ki zafiyet te temel özeleştiri konusu olarak ele alınmıştır. Eğitim yöntemimiz ile ilgili yüzlerce üyemizin yerelden tartışarak merkezi toplantıya taşıdığı katılan yaklaşık yüz arkadaşımız ile çerçevesi oluşturulan taslağımıza son halini vermek ve pratikleştirmek “en büyük eylem eğitimdir” şiarımıza denk düşen öz eleştiri sonucu olacaktır.
Yönetmeliğimiz gereği Haziran’da yapılması gereken iş yeri temsilcilik seçimleri bayram tatili nedeniyle MYK kararı ile 15 Temmuz tarihine kadar uzatılmıştır. Kongrelerimizde yönetim kademelerinde yaşanan yenilenme ve gençleşmenin yanında iş yeri temsilcilik seçimlerinde de yakalanacak iyi bir motivasyon, bölge örgütlenme komisyonlarımızı aktifleştirerek bütünlüklü kollektif bir çalışma tarzı ile örgütümüzü büyütecek ve eğitim programımız ile de niteliğini arttıracağımız bir dönemdeyiz.
Birlikte başaracağız.
Eş Genel Başkanımız M.Sıddık Akın’ın konuşmasının ardından söz alan MTK delegeleri
Siyasal ve sendikal geçmiş sürecin değerlendirilmesi, önümüzdeki dönemin programlanması, sağlık ve sosyal hizmet alanında önemli gün ve haftalar, demokrasi, barış ve insan hakları mücadelesi (1 Ağustos Kuruluş Yıldönümümüz, 2 Temmuz Sivas Katliamı Yıldönümü, 19 Eylül 2024’te görülecek eski MYK üyelerimizin yargılandığı duruşma, 1 Eylül Dünya Barış Günü, 10 Ekim Katliamı yıldönümü), kalıcı eğitim programı çalıştay sonuçlarının değerlendirilmesi ve yeni dönem eğitim programının karara bağlanması, önümüzdeki dönem örgütlenme programına dair öneriler ve planlamalar üzerine dair görüş belirttiler.
Özellikle Kamuda Tasarruf Paketi ve yaşanan ekonomik olumsuzluklara dair konuşulan toplantıda; Kamuda Tasarruf Paketi’ne dair mücadele programı belirlendi.
Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreterimiz Eylem Kaya Eroğlu sekreterlik bilgilendirmeleri ve örgütlenme sunumu yaptığı MTK toplantımızda, Genel Denetleme ve Genel Disiplin Kurullarımız da bilgilendirme gerçekleştirdi.
İki gün süren 11. Dönem 2. Merkez Temsilciler Kurulumuz sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.