2014 yılından bu yana 7 kez uzatılan Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon için Cumhurbaşkanına verilen yetkinin iki yıl daha uzatılmasını öngören Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda oylanacaktır. Daha fazla kan ve gözyaşından başka sonuç doğurmayan, ülkemize yabancı askerlerin gelmesini de içeren tezkere iktidarın tutumunu değiştirmemesi durumunda 8. Kez uzatılmış olacaktır.
Tezkerenin ilk kez gündeme geldiği ve Meclisten geçirildiği 2014 yılındaki siyasal gelişmelere baktığımızda ve iktidarın hayata geçirmeye başladığı konsepti incelediğimizde bundan sonrasında yaşanacakları da tahmin etmek zor değildir. Biliyoruz ki tezkere özü itibariyle içeride esas alınan politikaların sonucudur. İktidar 2014 yılından sonra Kürt sorununda çözümsüzlüğü, kutuplaşmayı, gerginliği politikalarının merkezine oturtmuş, bu doğrultuda da temel hak ve özgürlükleri adım adım askıya almış, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da neredeyse fiilen ortadan kaldırmıştır. O süreçten bu yana baskılar daha da artmıştır. Dolayısıyla tezkereye karşı çıkmak demokrasiye, insan haklarına, sendikal hak ve özgürlüklere sahip çıkmaktır.
Bugüne kadar TBMM’den geçirilen onlarca tezkerenin kalıcı bir çözüm üretmediği aksine yeni sorunları da beraberinde getirdiği sonuçlarından da anlaşılmaktadır.
Son olarak İsrail’in Filistin halkına yönelik başlattığı askeri müdahaleler tüm bölgeyi kapsayacak potansiyeli barındırdığı için ülkemizi çok daha tehlikeli bir noktaya getirecektir.
Ülkemizin, emekçilerin ihtiyacı yeni tezkereler değil hızla barışı ve demokrasiyi tesis edecek adımların atılmasıdır. Çözüm için demokratik ve barışçıl yolları, diyalog ve müzakere yöntemini, toplumsal mutabakatı esas almak tek seçenektir.
Aksi halde iktidarın savaştan, çatışmalardan beslenen politikaları başta emekçiler olmak üzere tüm vatandaşlarımızın ekmeğinden, işinden ve geleceğinden olmasına yol açacak sonuçlar doğuracaktır.
Bir kez daha söylüyor ve uyarıyoruz:
- Tezkere savaş; savaş ise ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir!
- Baskı, şiddet ve sömürünün artması demektir!
- Emekçilerin ekmeğinin küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir!
- Emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir!
- Anayasasızlık sürecinin devam etmesi, hukuksuzlukların kalıcı hale gelmesi demektir.
- Çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir!
- Sivil vatandaşların yaşamını yitirmesi, yaşam alanlarının yok edilmesi demektir.
- Tezkereye “evet” demek, emekçi halk çocuklarının savaşa sürüklenmesi demektir!
- Demokratik ortamın zehirlenmesini fırsata çeviren uyuşturucu tacirlerinin, mafya bozuntularının hüküm sürmeye devam etmesi demektir.
- Daha fazla emek sömürüsü, yerinden edilme ve mültecilik demektir!
Bu çatışmalı ortam sürdükçe biliyoruz ki, gerçek gündemlerimiz konuşulamayacak, kan ve gözyaşı akmaya devam edecektir! Emekçiler yoksulluğa mahkûm olacak, bütçeler barışın değil savaşın bütçesi olacaktır. Cebimizden çıkan paralar kamusal hizmetlere, eğitime, sağlığa değil silahlanmaya akmaya devam edecektir.
Bu tuzağa düşmemek için içeride ve dışarıda ölüm, acı ve daha fazla yoksulluk dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikalar terkedilmeli, tezkere geri çekilmeli, barışçıl ve demokratik politikalar esas alınmalıdır.
Konfederasyonumuz iktidar bloğunun uzun süredir can simidi olarak sarıldığı milliyetçilik, din ve mezhep istismarcılığı ve militarizm üzerinden yürütülen politikalarına karşı, dünyanın neresinde olursa olsun savaş politikaları karşısında barış talebinde ısrar etmeye devam edecektir.
KESK YÜRÜTME KURULU