AKP+MHP iktidarının uyguladığı liberal, muhafazakâr, gerici politikalar her gün bir yerde karşımıza kadına, çocuklara yönelik şiddet, tecavüz, taciz, istismar vakaları olarak çıkmaya devam ediyor. Açığa çıkan her çocuk istismarı vakasında iktidar toplumun aşina olduğu farklı bir gündem yaratma, faili değil mağduru suçlama, normalleştirme, münferit bir olay gibi yansıtma vb politikalarla istismarın üzerini örtmeye çalışmaktadır. Böylelikle sorunun asıl kaynağı olan gerici politikaların sorgulanması engellenmek, cemaatler, tarikatlar üzerinden toplumsal ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi devam ettirilmek istenmektedir.
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfında yaşanan son olay iktidarın uyguladığı politikalarda suçüstü yakalanması açısından haklı olarak toplumsal bir infiale yol açmıştır. Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşında kız çocuğunu cemaatin mensubu olan ve o zaman 29 yaşında olan Kadir İstekli ile imam nikâhı kıyıp evlendirmesi kesinlikle münferit olay değildir. Tam aksine iktidarın laiklik karşıtı politikalarının, cemaatler ve tarikatlarla girdiği çıkar ilişkilerinin, bu yapılar eliyle toplumsal ilişkilerin dinsel referanslarla yeniden şekillendirilmesi girişimlerinin bir sonucudur.
Yaşanan her çocuk istismarı ideolojiktir, politiktir, siyasaldır. Bu nedenle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın “Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir. Bunlar son derece insani ve her zeminde, her toplumda karşılaşılabilecek meselelerdir” beyanı korkunç bir çarpıtmayı içermektedir. Selefi olan Bakanın “bir kereden bir şey olmaz” açıklamasından çok da farklı değildir. Çocuklara yönelik şiddet ve istismarın failleri kadar bu ifadeleri kullananlar da suç ortaklığı yapmaktadır. Bakanın iktidarın temel sorumluluğunu bulanıklaştırmak adına söylediği bu sözleri kesinlikle kabul etmiyoruz. Altı yaşındaki bir çocuğun istismar edilmesi karşısında bu sözleri sarf eden bir bakanın bir gün bile o koltukta oturmaması, istifa etmesi gerekir!
Aynı zihniyetten beslenen muhalefet partilerinden Saadet Partisi Temel Karamollaoğlu’nun “konu gündemde tutulmamalı” beyanı da sorunun kaynağının ideolojik olduğunun başka bir kanıtıdır.
Hiranur Vakfı üzerinden açığa çıkan bu son olay alarm zillerinin çalınmasına yol açmıştır. Çocuğa karşı işlenmiş suçlarda sicili hayli kabarık olan ülkemizde, bu olayla birlikte tarikat, cemaat ve diğer gerici yapılanmalarda kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismarın nasıl korkunç düzeylerde yaşandığı, yaşananların nasıl örtbas edildiği bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Tarikat ve cemaatlerin oylarını kaybetmek istemeyen iktidarın İsmailağa Cemaati’ndeki çocuk istismarına yıllarca sessiz kalması, üzerini kapatması, açığa çıktığında da yandaş medya ve troller üzerinden çarpıtma kampanyaları düzenlenmesi, olayı açığa çıkaranlar ve haberleştiren basın mensuplarının karanlık gerici yapılar tarafından hedef alınması yaşananlara zemin sunanları ele vermektedir.
Son olay ve benzeri istismarlar çocuğa yönelik şiddet ve istismar vakalarının faillerini cesaretlendiren yasal düzenlemeler ve çocuk evliliklerinin önünün açılması gibi politikalarla birlikte ele alınmalı, değerlendirilmelidir. Çocuk istismarının yargıya taşınmasının ardından çocukları her türlü şiddet ve istismardan koruyan yasal düzenlemeler tartışılmadan kalıcı tedbirlerden söz edilemeyeceği açıktır.
Diyarbakır’da 13 yıldır süren davada mahkeme, 16 yaşındaki Z.M’yi istismar eden 3’ü korucu 8 sanığa, “iyi hal indirimi” uygulanması, çocuğa cinsel istismarda bulunan Diyarbakır MHP eski il başkanının “çocuk gülmüş” denilerek beraat ettirilmesi iktidar politikaların yargıdaki yansımalarıdır. İktidar erkek yargı eliyle failleri cesaretlendirmektedir.
Zira İstanbul Sözleşmesini bir gecede fesheden iktidar; çocuğu koruyan diğer ulusal ve uluslararası sözleşmeleri etkin olarak uygulamamakta; şiddet ve istismar faillerini cezasızlık politikalarıyla aklayarak bu çocuk yaşta evliliklerin ve istismarın suç ortağı olmaya devam etmektedir.
Öte yandan milyonlarca kız çocuğu bu ülkede eğitim hakkından ve sosyal haklardan yoksun bırakılmaktadır. Eğitimden uzak kalan kız çocukları ya ev içi emek sömürüsüne ya da erken yaşta evlendirilerek cinsel saldırıya ve şiddete açık hale getirilmektedir.
Sendikamız Eğitim-Sen’in Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2021-2022 eğitim öğretim yılı okullaşma istatistiklerinden yola çıkarak aktardığı verilere göre, ilkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu eğitimin dışındadır. Açık öğretimde okuyan kız çocuğu sayısını ise 636 bin 270 olarak belirten istatistikler toplamda 1,5 milyonu aşkın kız çocuğunun eğitim sisteminin dışında bırakıldığını göstermektedir. Eğitim hayatı sonlandırılan kız çocukları çocuk yaşta evliliğe zorlanarak şiddet, istismar riski altında yaşamaya mahkûm edilmektedir.
KESK’li kadınlar olarak; bir kez daha ifade etmek isteriz ki, çocuklarımızı bu karanlık zihniyete ve onun politikalarına teslim etmeyeceğiz! Çocuk evliliklerini meşrulaştıran zihniyetle savaşımız bitmeyecek! Yargının bu ve benzeri davalarda cezasızlıkla sonuçlanan kararlarına yönelik tepkimiz ve adalet mücadelemiz failler en ağır cezayı alıncaya kadar devam edecek.