10. Dönem 2. Merkez Kadın Meclisi toplantımız 18-19 Eylül 2021 tarihinde Ankara Starton Otel’de gerçekleştirildi.
Yitirdiklerimiz anısına yapılan saygı duruşuyla başlayan ve şube/temsilcilik kadın eş başkanları, kadın sekreterleri ve kadın meclislerimizin üyelerinin katıldığı toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız Selma Atabey pandemi nedeniyle uzun süredir çevrimiçi yapılan toplantılardan sonra yan yana gelmenin herkese iyi geldiğini belirterek, “Burdan aldığımız güçle mücadeleye devam edeceğiz” dedi. Pandemi döneminde de kadın emeğinin görünmez hale getirildiğini ifade eden Atabey, “Ekonomik sorunlar, çalışanların hayatlarını zorlayan koşullar, savaşlar, Ortadoğu ve Afganistan’daki gelişmeler bir kez daha kadın mücadelesine misyon biçmiştir. Kadın mücadelesinin sınır tanımadığını gördük, bunun mücadelesine devam ediyoruz. Hastanelerde mültecilerle muhattap oluyoruz ve çözüm gücü biziz. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına karşı mücadelemizi büyüttük. Barışın inşa edilmesi için, siyasal ve sendikal kazanımlar için mücadelemiz devam ediyor. Bu iki günlük toplantı sonucunda en az iki yıllık mücadele programımızı oluşturacağız” diye konuştu.
Atabey’in ardından söz alan Genel Kadın Sekreterimiz Gönül Adıbelli ise şöyle konuştu: “21. yüzyıl cinsler arası çelişkinin temel çelişki haline geldiği, erkeğin egemen kadının köleliğe dayalı düzeni; ilk sınıflaşmanın, sömürünün, ekolojik sorunun ve tüm toplumsal sorunların daha görünür hale geldiği bir çağ. Son on yılda kadın kırımı ve kadın direnişinin yükselişine tanıklık ediyoruz. Sisteme karşı en radikal ve kitlesel eylemleri kadın hareketleri gerçekleştirmekte. Bu süreçte savaş, yoksulluk, ekolojik kriz, kadın bedeni ve yaşam tarzına yönelen cinsiyetçi saldırılar, kadın direnişinin temel gündemleri oldu. Bedenlerine, topraklarına, değerlerine, emeklerine sahip çıkan kadınlar, egemen sistemin ve tüm işbirlikçilerinin hesaplarını bozarak mücadelelerini yürütüyorlar. Dünyanın her yerinde, örgütlü kadın mücadelesine yönelik, taciz, tecavüz ve katliamla yıldırma girişimleriyle kadınların iradesini kırmaya dönük kapsamlı politikalar yürütülmekte, ideolojik, ekonomik, sosyal, kültürel alandaki geniş bir yelpazeye yayılan bu politikalarla kadınların geleneksel rollerinin sürdürülmesini sağlayacak sistemi yeniden tesis etmeye çalışılıyor. Ortadoğu’da emperyalist güçlere, dinci-milliyetçi, cinsiyetçi rejimlere karşı kadınlar direniyor. Sadece isyan ve muhalefet ederek değil, kadın mücadelesini tüm dünyada sınır tanımayan bütünlüklü bir şekilde yürütüyorlar. Gerici rejimlere karşı birçok Arap ülkesinde, İran’da ve Afganistan’da kadın başkaldırılarına tanıklık ettiğimiz gibi, Latin Amerika’da da sömürgeciliğe, emperyalizme, doğa talanına, yoksulluğa ve kadın bedenine yönelen saldırılara karşı milyonlarca kadının ayağa kalktığı eylemleri de görüyoruz. AKP’nin 19 yıllık iktidarı boyunca, saray şatafatı ve bir avuç sermaye sınıfının aşırı zenginleşmesi uğruna doğaya, kadına ve emeğe saldırıların sonu gelmemiş, nerdeyse ülke kaynaklarının sonu getirilmiş durumda. Diğer yandan AKP’nin, özellikle 2015 genel seçim sonuçları ile birlikte, iktidarını kaybetmemek adına MHP’yi de yanına alarak hız verdiği savaş politikalarının yarattığı tahribat onarılmaz boyutlara ulaşmış, bu aymazlık halinin yarattığı ekonomik ve siyasal kriz, bugün çok daha derinleşmiş ve tüm kesimleri etkisi altına almış durumda. Pandemi ile birlikte siyasal iktidar yaşadığı çöküşten ve ekonomik krizden salgını korku ve baskı aracına dönüştürerek, toplumu ve emeği daha fazla sömürerek çıkmaya çalışıyor. Bir taraftan topluma evde kal çağrısı yapılırken diğer taraftan ne ekonomik ne sosyal hiçbir destek sağlanmadığı, sağlık ve sosyal hizmet emekçileri başta olmak üzere, emekçilerin yaşamlarının hiçe sayıldığı, ölümle burun buruna çalışmak zorunda kaldığımız bu dönemi çok acı bir şekilde tecrübe ediyoruz. Neoliberal politikalar doğrultusunda şekillendirilen yeni emek rejiminin yapı taşları olan, yarı zamanlı, evden, performansa dayalı esnek çalışma türleri güvencesizlik ve yoksullaşma temelinde tüm kadın emekçileri olumsuz yönde etkileyecek bir stratejidir. Ancak; bu stratejinin özellikle kadınlar üzerinden kurgulanıyor ve uygulanıyor olmasının ideolojik ve politik nedenleri bulunuyor. Evle sınırlandırılmak istenilen kadın emeği ile devlet; üstlenmesi gereken sorumluluklardan kurtulmayı, küçük devlet olan aile içinde kadınları daha kolay kontrol edebilmeyi amaçlıyor. Bu amacın bir parçası olarak bir yandan da sosyal politikaların geriletilmesi, ücretlerin düşürülmesi, yaşlı, hasta ve çocuk bakım kurumlarının sayısının azaltılması gibi politikalarla, Covid-19 salgını fırsata çevirerek kalıcı hale getirilmek istenen esnek çalışmayı kadınlar için zorunlu hale getiriliyor. Pandemi öncesinde çalışma koşullarımızın her geçen gün daha da kötüleştiği, personel yetersizliğine bağlı iş yükümüzün arttığı, çalışma sürelerimizin uzadığı, mesleki standartlara uygunluğun ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, buna karşın ücretlerin giderek eridiği bu süreçte biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin sorunları pandemiyle birlikte daha da belirgin bir hale geldi. Esnek çalışmanın dayatıldığı bir dönemde Sağlık ve Sosyal hizmet emekçisi kadınların iş yükü daha da artmış, nöbete giderken çocuğunu bırakacak kreş olmadığı için, komşusuna bıraktığı çocuklarını çıkan yangında kaybetmiş, yine 112 de çalıştığı için covid bulaştıracağı gerekçesiyle çocuğunun velayetinin kendisinden alınması gündeme gelmiş, çocuğu ve mesleği arasında tercih yapması söz konusu olmuştur. Pandemi ve ekonomik krizle birlikte kadınların işgücü piyasasından çekilme hızının, kadın işsizliği ve yoksulluğunun hiç olmadığı kadar arttığı bu dönemde, kadına yönelik şiddet de aynı oranda artığını görüyoruz. Zira ataerkil, cinsiyetçi politikalara ve cezasızlığa ek olarak, işsizlik ve yoksulluk kadınları şiddet karşısında çok daha çaresiz bırakıyor. Kadını, çocuğu, LGBTİ+ları erkek şiddetinden koruyan en önemli kazanımlarımızdan birisi olan İstanbul Sözleşmesinden bir gece yarısı kararnamesi ile çıkılması bunun en bariz örneği oldu. Kadınların daha fazla öldürüldüğü, daha fazla şiddete uğradığı şartlarda, İstanbul Sözleşmesi’nin etkin şekilde uygulanması gerekirken, kaldırılması gündeme getirildi. Temmuz 2020’de Erdoğan’ın yapmış olduğu “Çalışıp, gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın” açıklamasıyla sözleşmeye yönelik saldırılar giderek artmış, kadınların direnişiyle geri adım atılsa da 20 Mart 2021 gece yarısı, parlamento iradesi yok sayılarak, kadın mücadelesinin en büyük kazanımlarından birisi olan ve Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararnamesiyle çekilme kararı alındı. Danıştay Anayasaya aykırı bir şekilde alınan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptaliyle ilgili yapılan 220 dolayında başvuruyu uzun süre bekletmiş ve 1 Temmuz’a 2 gün kala kararın iptali ve yürütmenin durdurulması talebini reddettiğini açıklamıştır. Böylelikle aslında siyasal iktidar, katilleri, tacizcileri, tecavüzcüleri cesaretlendirerek açıkça yanlarında olduğunu ilan etmiş oluyor. Diğer yandan, 2016 yılından bu yana çocuk istismarcılarına af getirmek için çabalayan AKP-MHP bloğunun son hamlesi, çocuk istismarı dahil bazı katalog suçlarda tutuklama gerçekleşebilmesi için “somut delillere” dayanması koşulunu dördüncü yargı paketiyle birlikte yasallaştırması oldu. Tüm bunlarla birlikte, kürtaj sınırlandırılması, boşanmanın zorlaştırılması ve gebelik takibine ilişkin politikaları göz önüne aldığımızda, kadınların hem ücretsiz emek gücü olarak hem de geleceğin ucuz işgücünü ve savaşa verilecek kurbanları büyütecek üreme makineleri olarak eve hapsedilmek istendiğini açıkça görebiliyoruz. Çalışma yaşamında esas hale getirilmek istenen güvencesizlik; biz kadınlar açısından mobbingi, ayrımcılığı artırıyor, örgütlenmenin ve hak aramanın önüne geçiyor. Uzaktan eğitime geçildiğinin açıklanmasıyla birlikte çıkan genelgeler de çocuk izninin sadece kadınlara tanımlandığı şekilde hazırlandı. Çocukların evde bakımı ve her tür ihtiyacının karşılanması yalnızca hane içindeki kadınların (anne, baba, büyükbaba, büyükanne vb.) işi gibi görüldü, bu da iş yükünü ve emek sömürüsünü artırdı. Herkesin ulaşabileceği kamusal bir hizmet olarak çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının sosyalleştirilmesi, kadının istihdama katılımı önündeki engelleri ortadan kaldıracaktır. Bu bakımdan toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının kadınlar için hayati önemde olduğu bir kez daha görüldü. Sosyal izolasyon kadına yönelik şiddeti de artırdı. Dünya çapında her üç kadından birinin çoğunlukla yakın partnerleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı bilgisine rağmen kadınlar salgın döneminde hiçbir önlem alınmadan evlere kapatıldı. İzolasyon sonucunda kadına yönelik şiddette yaşanan küresel artış Birleşmiş Milletler tarafından “gölge pandemi” olarak adlandırıldı. Sosyalleşmenin, kadın dayanışma ağlarının, adli yardım, koruma ve sağlık gibi hizmetlere erişimin neredeyse imkansızlaştığı bir yılda kadınlara yönelik şiddet riskleri daha da arttı. Bu süreçte kadın şiddeti önleme mekanizmalarına daha çok ihtiyaç duyulmasına rağmen belediyelere atanan kayyumlar eliyle şiddete karşı oluşturulan kadın birimleri kapatıldı, kadın hizmetleri müdürlüklerine erkekler atandı, kadın örgütlerinin çalışmaları dernekler yasası ile kısıtlandı. Her iki yılda bir yapılan grevsiz, yetkisiz bir masaya sıkıştırılarak imzalanan toplu iş sözleşmelerinde, kamu emekçilerinin her seferinde daha da katmerlenmiş bir yoksulluğa mahkûm edildiğini, haklarının eridiğini, kadın temsilinin ısrarla reddedildiğini ve kadın taleplerinin görmezden gelindiğini gördük.4688 sayılı yasayla kurulan TİS masasının antidemokratik olduğunu, tarafların belirlenmesinden, imza yetkisine kadar gerçek bir toplu pazarlıktan uzak olduğunu, ayrıca kadınların taleplerini ve sorunlarını yok sayan cinsiyet körü bir düzenek olduğunu yıllardır ifade ediyoruz. Öte yandan TİS masasında kadın temsilinin olması ve kadın taleplerinin ayrı başlık altında tartışılması için yıllardır büyük çaba sarf ediyoruz. Kadın kamu emekçilerine yönelik ayrımcılığın önüne geçilmesi için kadın taleplerinin kadın emekçiler tarafından görüşülmesi ve mutabakat metninde ayrı bir başlık altında yer alması gerektiğini ifade ettik. Çalışma koşullarının iş sağlığı ve güvenliğine uygun hale getirilmemesinin dolaylı ya da doğrudan hak kaybına neden olduğu bir dönemde imzalanan TİS, taleplerimizi karşılamamış, aksine yıllar önce verdiğimiz mücadele sonucu kazandığımız bir hakkın geri alınması ile karşı karşıyayız. Diğer yandan kadınların örgütlü mücadele etmediği her alanın egemen erkekliğin, sömürgeci ve emperyalist devletlerin kadın politikalarının etkili olacağı alanlar olduğunun farkında olmamız gerekir. Duygu, düşünce ve yaşam tarzımızla özgürlük ölçülerini geliştirmek, bunun örgütlülüğünü ve mücadelesini büyütmemiz gerekiyor. Faşizm, küresel kapitalizm ve erkek egemenliğe karşı ortak eylem ve örgütlenmeyle kadın kırımına ve onun savaş yöntemlerini boşa çıkartabiliriz. Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar olarak haklı taleplerimizi tüm meşru zeminlerde sonuç alıncaya kadar kararlı bir şekilde birlikte sahiplenecek, kadınları görmezden gelenlere, cinsiyetçi ve homofobik yaklaşımlara, kadın düşmanı politikalara karşı yürüttüğümüz mücadelemiz aynı kararlılıkla devam edecek. Bu temelde yürüteceğimiz İki günlük tartışmaların yıllardır yılmadan sürdürdüğümüz eşitlik, özgürlük, emek, barış, demokrasi ve kadın mücadelemizi daha da ileriye taşıyacağına dair inancımı ifade ederek önümüzdeki sürecin örgütlenmesinde ve erkek egemen kapitalizme alanımızdan doğru müdahale etmenin araçlarını daha etkin kullanmamıza katkı sağlayacak bir programa dönüşmesi sorumluluğu ve bilinciyle burada olan siz kadın yoldaşlarıma tekrardan hoş geldiniz diyorum.”
KESK Hukuk, TİS ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Zeynep Korkmaz ise yaptığı konuşmada zorlu süreçlerde de kadın mücadelesinin hep devam ettiğine vurgu yaparak, sözlerine şöyle devam etti: “Ayrımcılık, şiddet, ekonomik kriz, savaşlar ve pandemi dönemlerinde kadınların mücadelesi heyecan yaratıyor. Yapılan bu toplantının ve bu meclisin önemi büyük. Yoğun ve zor bir dönem, işimiz zor ama taleplerimizin haklılığı ortada. Dayanışmayı örgütleyip mücadeleyi büyüteceğiz. Yaşasın kadın dayanışması.” Korkmaz TİS süreci ile ilgili bilgilendirme de bulundu
Kadın Meclisi toplantımız açılış konuşmalarının ardından katılımcıların siyasal ve sendikal süreç değerlendirmesi ile devam etti. Toplantının birinci günü Grup Tersname’nin müzik dinletisiyle sona erdi.
Önümüzdeki dönem için tartışmaların yürütüldüğü toplantının ikinci gününde ise planlama yapılarak, komisyonlar oluşturuldu.