Konfederasyonumuzun Merkez Yürütme Kurulu üyeleri hakkında “terör propagandası yapma” iddiasıyla açılan davanın ilk duruşmasına bugün (29 Kasım 2018) Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Çok sayıda demokratik kitle örgütü temsilcisinin yanı sıra uluslararası emek örgütü temsilcileri, Danışma Meclisi üyelerimiz ve bağlı sendikalarımız üyeleri dayanışma amacıyla duruşmayı izlemek için bugün Adliye’de KESK’e ve mücadelesine sahip çıktı.
Konfederasyonumuz kurulduğu günden bu yana savaş karşıtı tutumu bir ilke olarak benimsemiş, anti kapitalist, anti emperyalist, anti faşist bir çizgide mücadele yürütmüştür, yürütmektedir. KESK şiddeti dışlayan, savaşı değil barışı, düşmanlığı değil dostluk ve dayanışmayı ilke edinen bir anlayışa sahiptir. Başta kamu emekçileri olmak üzere ülkemizde tüm emekçilerin, emeğin haklarını aldığı, insanca, onurlu bir yaşam, eşit, özgür, demokratik, laik, barış içinde bir ülke mücadelesi yürüten konfederasyonumuz eylem, etkinlik ve faaliyetlerini üyelerinin kolektif iradesini yansıtan kendi tüzüğünde düzenlenen amaç ve ilkeler doğrultusunda gerçekleştirmektedir.
AKP iktidarı, siyasallaşmış yargı eliyle, KESK Merkez Yürütme Kurulu imzasıyla yayınlanan ve Ortadoğu’da emperyalist paylaşımdan pay kapmak için yürütülen savaş politikalarına, halkların düşmanlaştırılmasına, ayrımcı, kutuplaştırıcı uygulamalara karşı barıştan yana tutum belirten açıklamayı ceza davası konusu yapmıştır. Oysa bu açıklama, tüzüğümüzün 4. Maddesinde yer alan “amaçlar” başlığının verdiği yetki ile yapılmış bir açıklamadır; KESK “savaşsız ve sömürüsüz bir dünya
amacıyla; ülkede ve dünyada savaşa karşı kalıcı barışın yaratılması, tüm ulusların eşit ve özgürce geleceklerini belirleyebilmelerinin ve evrensel insan haklarının önündeki engellerin kaldırılması, faşizme karşı demokrasi, emperyalizme karşı bağımsızlık, baskılara karşı özgürlük, ırkçılığa ve şovenizme karşı halkların kardeşliği için mücadele eder”.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün, sendika hakkının kullanımının bir ifadesi olan bu açıklamayı suç unsuru saymak, aynı ilkeleri ve mücadele hattını benimseyen emek ve meslek örgütlerine yönelik saldırıların bir parçasıdır. Yargılanan uğruna mücadele yürüttüğümüz ilkelerdir; düşünce ve ifade özgürlüğümüzdür; sendikal faaliyetin kendisidir.
Açıklamada çatışmaların emekçiler başta olmak üzere halkımıza hiçbir zaman fayda getirmeyeceği hususları vurgulanmıştır. Kaldı ki her yerde olduğu gibi ülkemizde de savaşların, çatışmaların ve ekonomik krizlerin bedelini en başta kamu emekçileri olmak üzere halkımız ödemektedir. Ekonomik krizin giderek derinleştiği, halkların yoksullaştığı, emekçilerin haklarına yönelik saldırıların yoğunlaştığı bir ortamda savaş emeğimiz ve alın terimizle yarattığımız tüm kamusal varlıkların savaştan nemalanan sermaye kesimlerine aktarılması demektir. Savaş, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur; savaş ölüm demektir, doğanın katli demektir. Tüzüğümüze bağlı kalarak amaç ve ilkelerimiz doğrultusunda Anayasanın 25, 26, 31 ve 51. Maddelerinin de tanımış olduğu sendikal örgütlenme, ifade ve muhalefet etme haklarımızı kullanarak savaşın emekçiler ve halklar için yaratacağı yıkıma dikkat çekilmiştir.
Kaldı ki barış istemek ve bütün insanların barış içinde yaşamasını talep etmek hem Anayasa hem de Birleşmiş Milletler kararları ve ülkemizin taraf olduğu anlaşmalarla bir hak olarak tanımlanmıştır. Ayrıca Birleşmiş Milletler Medeni ve siyasi haklar sözleşmesinin 20. Maddesi uyarınca düzenlendiği üzere asıl savaş propagandası yapmak suçtur.
Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik haksız ve hukuksuz saldırılara karşı dayanışmadan, ülkemizin geleceğini belirleyecek olan seçimlerde emekçilerin tutum ve taleplerine ilişkin açıklamalarımıza kadar faaliyetlerimizin ve dayanışmamızın suç olarak yansıtılmak istendiği bir iddianame ile karşı karşıyayız. AKP’nin 16 yıldır sürdürdüğü ve son dönem daha saldırgan uyguladığı neoliberal politikaları, sermayeden yana düzeni, emekçilere ve hak arayanlara dönük baskıcı, faşizan, savaş yanlısı politikaları eleştirmek suç gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
OHAL fırsatçılığı ve KHK’ler eliyle ülkenin siyasal yapısı ve emek rejimi değiştirilmek istenmiş, neoliberal saldırganlık, baskıcı, faşizan yönetim ve savaş politikaları karşısında mücadelesinden asla vazgeçmeyen konfederasyonumuza saldırılar artmış, üyelerimiz ihraç edilmiştir. Tüm bu saldırılara rağmen son dönemde derinleşen ekonomik krizin yükünü emekçilerin değil, onu yaratanların ödemesi için başlattığımız kampanyamız, eylem ve etkinliklerimiz sekteye uğratılmak istenmekte, faaliyetlerimiz kriminalize edilmeye çalışılmaktadır. AKP “her muhalif kul mutlaka bir gün terör örgütü propagandasından yargılanacak” dercesine kendi görüş ve politikalarına aykırı her düşünceyi, ifadeyi, etkinliği yargı eliyle susturmak, susturamazsa cezalandırmak istemektedir.
Bir kez daha belirtmek gerekir ki; KESK’in kuruluş amaç ve ilkeleri doğrultusunda yürüttüğü faaliyetler kapsamında yapılan savaş karşıtı açıklama, yasa, anayasa ve uluslararası sözleşmelerle korunan hakların kullanılmasından ibarettir. Dolayısıyla yargılamanın durdurulması ya da Yürütme Kurulu üyelerimizin derhal beraat ettirilmesi anayasanın da gereğidir.
KESK, tüm baskılara, saldırılara, her türlü yönelime rağmen savaşa karşı barışı, kapitalist sömürüye karşı emeği, faşizme karşı demokrasiyi ve emperyalizme karşı bağımsızlığı savunmaya, fiili ve meşru mücadelesini yürütmeye kararlıkla devam edecektir; hiçbir güç KESK’i mücadelesinden alıkoyamayacaktır.