10 Ekim Ankara Katliamı’nın ardından DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin 12-13 Ekim’de greve gitme kararı almasının toplumsal muhalefetin bütün kesimleri #HayatıDurduruyoruz diyerek eyleme geçti.
10 Ekim 2015 tarihinde KESK, DİSK, TMMOB, TTB’nin çağırıcısı olduğu mitingin toplanma saatinde Ankara tren garı önünde meydana gelen iki patlama sonucunda şu ana dek 97 kişinin Adli Tıp tarafından raporu verilerek cenazeleri ailelerine teslim edilmiştir. 2 kişinin ise kimliği tespit edilememiştir. Patlamanın ardından hastanelere başvuran yaralı sayısı 440’tır. Bunların bir bölümü ayakta tedavi olmuş bir bölümü de birkaç gün içinde taburcu edilmiştir. Şu an 26 kişi yoğun bakımda olmak üzere toplam 101 yaralı bulunmaktadır. Yoğun bakımdaki yaralılardan 12 kişinin durumu oldukça ağıdır. Patlamanın ardından yapılan kan anonsları ile kan ihtiyacı karşılanmıştır ve yaralıların yakınlarına battaniye ve konaklama dayanışma ile sağlanmıştır.
11 Ekim Pazar günü çok sayıda kişinin katılımı ile hayatını kaybedenler için Ankara’da ve pek çok ilde anma programları düzenlenmiştir. Bazı illerde bu anma ve protesto mitinglerine polis saldırısı gerçekleştirilmiş ve gözaltına alınanlar olmuştur. Polis 11 Ekim günü patlamanın gerçekleştiği noktaya karanfil bırakmak isteyen kitleye saldırmıştır. 12 ve 13 Ekim’de Türkiye’nin pek çok ilinde CHP ve HDP milletvekillerinin de katılımıyla çeşitli protesto mitingleri düzenlenmiş, bu mitinglerin bazılarına polis gaz bombaları ile müdahale etmiş ve çok sayıda kişi gözaltına alınmıştır. Patlama sonrasında Avrupa’da sendikalar ve demokratik kitle örgütleri dayanışma mitingleri örgütlemişler ve dayanışma mesajlarını iletmişlerdir.
Devlet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda sorumluluk IŞİD’a atılmakta ve devletin güvenlik zafiyeti tartıştırılmak istenmemektedir. Bizzat Başbakan’ın açıklamasına göre halen 21 canlı bomba bulunmaktadır ancak yine başbakan bu kişilerin kendilerini patlatmadan yakalanamayacaklarını ifade ederek adeta bizlerle dalga geçmektedir. Suçu ispat edilene kadar herkesin suçsuz olarak kabul edilmesi anlamına gelen masumiyet karinesinden sadece canlı bombaların yararlandırılmasının mantıklı bir izahı olamaz. Elinde delil ya da geçerli bir şüphe olmaksızın toplumsal muhalefete saldıran, üyelerimizi gözaltına alan, cezaevine gönderen, çoğu çocuk olmak üzere çok sayıda vatandaşını katleden, Kürt illerinde hukukun dışına çıkan pek çok uygulamaya imza atan devletin IŞİD’li teröristlere bu kadar müsamaha göstermesi kabul edilebilir değildir. Bu müsamahanın sebebi nasıl bir ilişki ağıdır? Devlet hangi gerekçeyle Ortadoğu’yu kan gölüne ve harabeye çeviren terörist bir grubun mensuplarına bu kadar tahammül etmektedir? Toplumsal muhalefeti kapsamayan masumiyet karinesinin teröristler için işletilmesi hukuk değil başlı başına bir hukuk skandalıdır.
Yüzün üzerinde arkadaşımızın yoldaşımızın ölümüyle ve pek çoğunun yaralanması ile sonuçlanan bu terör eyleminin hesabı verilmek zorundadır. Bu canlı bombaların Ankara’nın ortasında kitlenin içine dek sızarak terör eylemleri gerçekleştirmesini engelleyemeyen devlet, bu katliamın birinci dereceden sorumlusudur. Faillerin kimler olduğunun bir önemi yoktur; önemli olan bu faillerin kimler tarafından finanse edildiği, kimler tarafından kontrol edildiği ve kimler tarafından katliam için yönlendirildiğidir. Katliamın üzerinden üç gün geçmesine karşın faillerin ve onlarla işbirliği içindeki yetkililerin açıklanması noktasında herhangi bir gelişme olmaması, katliamın devlet eliyle üzerinin örtülmek istendiğinin açık kanıtıdır.
Seçimlerden bu yana, AKP ve Cumhurbaşkanı eliyle örgütlenen savaş ortamında 600’ü aşkın kişi hayatını kaybetmiştir. Özel güvenlik bölgeleri adı altında hukuk dışı operasyonlar gerçekleştirilmiş ve adeta sandıkta alınan cevabın acısı halklardan, demokratik kitle örgütlerinden, gazetecilerden, emekçilerden ve çocuklardan çıkartılmak istenmiştir. Özel güvenlik uygulamasının kendisi güvenlik sorunları yaratmaktadır. Özel harekât polisinin yanısıra kim olduğu belirsiz kişilerce de Kürt halkına yönelik katliamlar gerçekleştirilmektedir. Bu grupların kim tarafından yönlendirildiği ve finanse edildiği açıklanmalıdır. Halen devam eden bu uygulamaların derhal sona erdirilmesi ve hesap verilmesi gerekmektedir. Yaratılan bu hukuk dışı ortamda kolluk gücünün gerçekleştirdiği hukuksuzlukların ortaya çıkartılması fiilen mümkün değildir ve asıl olarak “emri verenin” hesap vermesi gerekmektedir.
Biz sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak, hayatını kaybeden arkadaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyor ve yaralılarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Yaratılmak istenen korku ikliminin değil mücadelenin bir parçası olarak eylemlerimize devam edeceğimizi buradan ilan ediyoruz.
12 EKİM 2015
13 EKİM 2015