Dil; sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda düşünme biçimi, edebiyat, sanat, felsefe, tarih, kısacası bir kültür, bir yaşayış biçimidir. Dil, yalnızca bir ifade aracı ya da ortamı değildir, ifadenin içeriğini ve anlamını renklendirir. Halkın kendi kültürel kimliğini sayesinde ifade edebildiği dil bireyin kendi kişisel kimliğini ve bireysellik duygusunu ifade edebildiği bir araçtır. UNESCO verilerine göre dünya üzerinde üç bine yakın dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ülkemizde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan dil sayısının da 18 olduğu tahmin edilmektedir. Dillerin ölümü, bugün insanlığın kültür hazinesi açısından telafisi mümkün olmayacak önemli bir kayıp ve o dili konuşan halkın yok oluşu dolayısıyla toplumsal hafızanın silinmesidir. Toplumsal hafızanın korunması ise evrensel bir ihtiyaçtır. Bu nedenle;

UNESCO 21 Şubat’ı Uluslararası Anadil Günü adı altında; uluslararası uzlaşıyı, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla 1999 yılından bu yana ‘Anadil Günü’ olarak takvime almış bulunmaktadır. 2000 yılından itibaren de kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla anadilinde eğitim hakkı güvence altına alınarak “21 Şubat Dünya Anadili Günü” kutlanmaya başlanmıştır.

Anadil birleştirir, paylaşımı artırır, sosyal içerme, yenilikçi düşünme ve hayal gücünün gelişimini sağlar. Hayal gücü ile somut gerçekliği buluşturur, özgüveni, özsaygıyı artırır. Empati kurma gücünde belirgin fark yaratır. Çocukların kimliklerinin ve kişiliklerinin bir parçası olarak anadilinde eğitimin önemi bilimsel verilerle de tartışma götürmez şekilde defalarca kanıtlanmıştır. Yapılan bütün araştırmalar anadilinde eğitim gören çocukların pedagojik olarak daha başarılı olduklarını göstermektedir. Kişinin kendi anadili dışındaki dillerde eğitim almak durumunda kalması pedagojik açıdan kalıcı sorunlara yol açtığı gibi buna bağlı olarak eşitsizlikleri de derinleştirmektedir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde de açıkça belirtildiği gibi, bireyin anadilinde eğitim alması en temel insan haklarından birisi olduğu kadar, bireylerin kendi anadillerinde eğitim almasının engellenmesi en büyük insan hakkı ihlallerindendir. Bu gerçeklikten de hareketle anadilinde eğitim hakkını hangi gerekçe ile olursa olsun yok sayarak eğitim hakkının karşılandığını ileri sürmek güneşi balçıkla sıvamaya benzemektedir. Kaldı ki, eğitim hakkı diğer hakları da içeren, bütünlüklü kullanılması durumunda gerçek özüne kavuşan temel haklardandır.

Çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı olan Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan halklara ne yazık ki uzun bir süreden beri ret, inkâr, baskı ve asimilasyon politikaları uygulanmıştır/uygulanmaktadır. Bunun sonucu olarak şairin dediği gibi Anadolu ve Mezopotamya halklarının Anadili dilsizlik olmuştur. Ülkemizde Lazca, Çerkezce gibi birçok dil ya yok olmayla karşı karşıyadır ya da artık kullanılamaz hale gelmiştir. Bireylerin kamusal alanda anadillerini kullanabilmeleri, kamusal hizmetleri alabilmeleri de hep göz ardı edilmiştir.

Yüzyıllardır ülkemizde bir arada yaşayan halkların dışında; son 10 yılda Ortadoğu’da yaşanan savaşlardan kaynaklı ülkemize göç etmek zorunda kalan milyonlarca mülteci nedeniyle Türkçe dışında başka dillerde konuşanların sayısı çok daha fazla artmıştır.

Dil, sağlık hizmetlerinin erişilebilirliğini ve kalitesini etkileyen unsurların başında gelir. Hasta ve sağlıkçı ilişkisinin her iki taraf açısından da anlaşılabilir kılınması sağlık hizmetinin kalitesini ve sonuçlarını ciddi oranda etkiler. Anadilde sağlık hizmeti talebi; sağlık hakkı, tedavi hakkı, hasta hakkı ve yaşam hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Herkese eşit, etkin ve nitelikli sağlık hizmeti sunmanın yolu anadil hakkının bu alanda da kullanımına bağlıdır.

Tıp ve sağlık eğitiminde tanı-tedavi sürecinde en önemli aşamanın hasta öyküsünü alma (Anamnez) olduğu anlatılagelmiştir. Anamnezi iyi alınmamış bir hastanın tanısını koymanın ve dolayısıyla tedavi etmenin mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Şu ana kadar hiçbir radyolojik görüntüleme yöntemi(tetkik), hiçbir laboratuvar yöntemi(tahlil) hastadan alınan öykünün yerini dolduramamıştır. Eğer hasta ve sağlık çalışanı aynı dili konuşmaz ve uygun aracılar/araçlar kullanılmazsa bu öyküyü almak çok zor hatta imkânsızdır.

Şimdiye kadar yapılan birçok araştırmanın sonucu Anadilinde verilmeyen bir sağlık hizmetinin, hasta-sağlıkçı arasında etkili bir iletişimden yoksun kalacağı bu gerçeklikten hareketle hastanın bilgilendirilmesi ve tedavi hakkının engellenmesi sonucunu doğurduğunu ortaya koymuştur. Bu durum başta sağlık göstergeleri olmak üzere her şeye yansımış bölgeler arası eşitsizlikleri derinleştirmiştir. Çünkü başka dilde hizmet sunan sağlık kurumlarında hastanın dilini bilmeyenlerin onu anlaması, tanı koyması ve tedavi etmesi, derdine derman olması mümkün değildir. Günlük pratiğimiz bunun binlerce örneği ile doludur. Yetkililer ‘hastanelerde böyle bir sorun yok dil bilmeyen birkaç yaşlı olsa da hemen orada tercüman bulunuyor sorun çözülüyor’ deseler de aslında hastanelerde tercüman kullanmanın bu sorunu çözmediğini de pratiğimiz göstermiş/göstermektedir. Mahremiyetin ön plana çıktığı, psikiyatri ve somatizasyon bozukluklarında ve tercüman bulmanın dahi mümkün ol(a)madığı kimi acil vakalarda tercüman kullanmak mümkün ol(a)mamaktadır. Tercüman kullanmanın kimi trajikomik durumlara yol açtığı da bilinmektedir.

Sağlıkçıların iyi niyetli çabası, son yıllarda aynı dili konuşan sağlıkçı sayısının ve erişimin artması nedeniyle kısmi rahatlama olsa da ve sayı olarak azalma gösterse de aslında yazılmayan nice acı ve vaka sağlık hizmetlerinin sunumunda anadilin önemini, bunun anadilinde yapılması gerekliliğini çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Gecikilen her gün insanlarımızın acılarına, hayatlarına mal olmaktadır.

Pandemi de ve deprem sürecin de bir kez daha gördük ki; bulaş riskinin azaltılması için sağlık bilgisinin toplumsallaştırılması ve bilgilendirmelerin ülkede yaşayan herkesçe çok iyi anlaşılması hayati önemdedir. Bu bilgilendirmelerin herkesin anlayacağı dilde yapılmasının ne kadar değerli olduğu bir kez daha görülmüştür.

SES olarak; eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz ve anadilinde sağlık hakkını savunuyor ve mücadelesini veriyoruz. 21 Şubat dünya anadili günü dolayısıyla yapılan uygulamalarla Türkçe dışındaki anadilleri olan halkların sağlığa ulaşım hakkını engelleyen anadillerin önündeki tüm engellerin kaldırılarak evrensel hak olan sağlık hizmetine ulaşımın önünün açılmasını talep ediyoruz.

 

Bu kapsamda taleplerimiz;

  • Ülkenin çok kimlikli, çok kültürlü ve çok dilli yapısına uygun olarak eğitim sistemi yeniden düzenlenmeli ve anadilinde eğitim olanakları anaokulundan üniversiteye kadar tüm yurttaşlar için ücretsiz ve eşit olarak sağlanmalıdır. Bu kapsamda sağlık alanında eğitim veren okullar da çok dilli bir yapıya kavuşturularak, yabancı dillerden önce Türkiye de yaşayan yurttaşların kullandığı farklı dil ve Lehçelerde dil eğitimi alması özendirilmeli.
  • Eğitim sisteminde bu temel değişiklikler yapılıncaya kadar; Türkçeden farklı dil ve lehçelerin kullanıldığı bölgelerdeki sağlık emekçilerine kullanılan dilin öğretilmesi için ücretsiz kurslar açılmalıdır.
  • Farklı dil bilen sağlık emekçilerinin bildikleri dilin kullanıldığı bölgelere gönüllü tayin olması için özlük haklarında iyileştirmeler yapılmalı ve özendirici tedbirler alınmalıdır.
  • 112, UMKE, Arama Kurtarma ve Acil servislerde görev yapan personele görev yaptığı bölgede yaygın olarak kullanılan diller ile ilgili kurslar planlanmalı, hizmet içi eğitimler yapılmalıdır.
  • Yukarıda yazılı maddeler gerçekleşinceye kadar, geçici bir aşama olarak sertifikalı ve dili iyi bilen kişilerden sağlık kurumlarında yeterli sayıda tercüman bulundurulmalıdır.

Dünya anadili günü dolayısıyla; emeğin özgürleştiği, halklarımızın kimlikleri, dilleri, inançları ve kültürleriyle bir arada özgürce yaşanacak bir ülke yaratacağımıza olan inancımızla dünya anadili gününü kutluyoruz.

 

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×