Sağlık; insanın bedenen ruhen ve sosyal yönden iyi hissetmesi halidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından sağlık sadece hastalık veya sakatlığın olmaması değil tam bir fiziksel ve sosyal iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Ulaşılabilir en yüksek sağlık standardından yararlanma her insanın en temel insan haklarından biridir.

Tüm toplumların sağlığı; barış ve güvenliğin sağlanması temeline dayanmakla birlikte, bireylerin ve devletlerin tam işbirliğine bağlıdır. Bir topluluğun sağlığı öncelikle doğa ile uyumlu bir yaşamdan geçmektedir. Pandemi gerçekliği bunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Sağlıklı topluluklar oluşturabilmek için; tüm bireylerin yeterli beslenmeye ve fiziksel aktiviteye erişebildiği, güvenli ve sağlıklı evlerle birlikte yeterli iş olanağına sahip olabildiği ve kaliteli eğitime tabi tutulduğu imkânlar sağlanması gerekmektedir. Günümüzde dünyanın birçok yerinde yaşanan savaşlar nedeniyle yaşanan doğa tahribatı, insan ölümleri ve sakatlanmaları,  savaşa bağlı göçler gibi birçok olgu toplum sağlığı açısından büyük tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle sosyal belirleyiciler olan barış, demokrasi ve özgürlük de toplumların sağlığı açısından çok önemlidir. Toplumun hasta olmaması için mücadele sağlıkta esas yöntemdir. Bu nedenle de sağlığı etkileyen temel etmenler ile birlikte sağlıklı olma hali değerlendirilmelidir. Hastalanması halinde ise kapitalist üretim-tüketim ilişkisi içinde olmayan, kar elde etmeyi esas almayan toplumun sağlığını önceleyen bir sağlık sistemine ihtiyaç vardır.

2008 yılından başlayan ekonomik kriz zemininde gelişen koşullarda bu krizin üstüne ikinci pandemiyle karşılaşan dünya, pandeminin eşitsizlikleri daha da derinleştirdiği bir süreç yaşamaktadır. Dünya Bankasının aşağıdaki rakamlarında bu tablo dikkat çekicidir.

  • Gelir dağılımında alttaki %40’lık nüfus pandemi öncesine göre gelir kaybının yarısını bile giderebilmiş değildir.
  • Pandemi nedeniyle dünya genelinde 100 milyon insan aşırı yoksulluğa sürüklenmiş durumda
  • Pandeminin dünya genelinde erken bulgulara göre 272 milyon kişinin gıda güvencesinden yoksun kalmasına neden olduğu tahmin edilmektedir.
  • 2020 yılı için 720-811 milyon kişinin açlıkla karşı karşıya bulunduğunu ya da farklı kriterler kullanıldığında dünya nüfusunun %30’nun yıl boyunca yeterli gıdaya erişemediği ortaya çıkmaktadır.

Doğanın yaşam kaynağı olması ve insan türünün emek gücü sömürü dolayısıyla yaşadığı sorunların doğasal toplumsal koşullarla bağlı oluşu, sömürüden kurtuluş ve özgürleşme mücadelesi ile doğanın kapitalist yıkımına karşı mücadele sorumluluğunu birbirine bağlar. Bu nedenle de yaşam alanlarının tahribi biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin önemli bir sorunudur.  Sanayinin karbon temelli ekonomisi, üretim tüketim alışkanlıkları ile paralel giden ekonomik ve sosyal hayatın biriktirdiği devasa sorunlar, dünya genelinde artık yaşamı tehdit eder hale gelmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan Hükümetler Arası İklim değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli başlıklı raporda dünyadaki iklim sistemlerindeki değişimin insan kaynaklı olduğu tartışmasız olarak kabul edilirken bur durumun “ 1750’den bu yana sera gazı konsantrasyonlarında yaşanan artış sonucunda gerçekleştiğinin” altı çiziliyor. Kapitalist üretim ve tüketim ilişkileri nedeniyle karbon salınımının artması ve bunun yol açtığı iklim değişikliğini uzmanlar “insanlığın freni patlamış bir otobüsün içinde son sürat uçuruma doğru gidiyor sözleriyle tanımlıyorlar. İklim değişikliğinin etkileri “aşırı iklim olayları ya da doğa felaketleri olarak tanımlanırken bizlerde bu etkileri gün geçtikçe can yakıcı bir biçimde hissetmeye başladık.

UNICEF’in yayımladığı bir analize göre, dünya çapında 450 milyonu çocuk olmak üzere 1,42 milyardan fazla insan su kıtlığı riskinin yüksek veya aşırı yüksek olduğu yerlerde yaşıyor. Bu da dünyadaki her 5 çocuktan 1’inin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak suya erişemediği anlamına geliyor.

UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore’un: “Dünya su krizinin eşiğinde değil; bu, halihazırda yaşanıyor. İklim değişikliği bu durumu daha da kötüleştirecek. Bunun en büyük mağduru ise çocuklar. Kuyular kuruduğunda çocuklar su getirmek için okula gidemiyor. Kuraklık gıdaya erişimi azalttığında çocuklar yetersiz beslenme ve az gelişme riski ile karşı karşıya kalıyor. Sel meydana geldiğinde çocuklar su kaynaklı hastalıklara yakalanıyor. Su kaynakları azaldığında ise çocuklar hastalıklarla mücadele etmek için ellerini yıkayamıyorlar.” açıklaması temiz suya ulaşımın sağlık için neden gerekli olduğunu çok iyi özetlemektedir.     

Yukarıdaki veriler de göstermektedir ki toplum sağlığını temin edebilmek için bireylerin sağlık durumlarına ve sağlık belirleyicilerine odaklanmak gerekmektedir. Tüm insanların sağlıkta eşit koşullarda olması, gelişen eşitlikçi bir toplum oluşturmak için çok önemlidir. Her yaştan her sınıftan bireyler için sağlıklı bir yaşam sağlanmalı, sağlık hizmetleri iyileştirilmeli ve nüfusun ihtiyaçları karşılanmalıdır.

Birleşmiş Milletler’e bağlı bir kuruluş olan UNDP’nin bir araştırmasına göre;

COVID-19 pandemisi ile mücadelede aşılamada ise küresel çapta müthiş bir eşitsizlik yaşanıyor. Öyle ki dünyadaki aşılanmamış insanların yüzde 91’i “azgelişmiş ülkeler” olarak da nitelenen en yoksul ülkelerde yaşıyor. Dünya çapında COVID-19 için üretilen 10,7 milyar aşıdan sadece yüzde 1’i bu yoksul ülkelerdeki insanlar için kullanıldı. UNDP ayrıca, her ulus içinde “salgının en çok en savunmasızları, en yoksulları, kadınları, marjinalize edilmiş grupları, ötekileştirilmiş kimlikleri ve kayıt dışı çalıştırılan emekçileri vurduğunu” ileri sürüyor. Ayrıca kuruluşa göre: “Eğer bu ülkeler yüksek gelirli ülkelerle aynı düzeyde aşılanmış olsalardı, 2021 yılında ulusal gelirlerini 16,3 milyar dolar artırabileceklerdi. Bu gelir de herkes için kamusal ücretsiz eğitim, sağlık ya da enerji gibi hizmetlerin fonlanmasında kullanılabilecekti.” (UNDP, Vaccination against Covid-19, https://sdgintegration.undp.org/vaccine-equity, 28 March 2022).

Sağlıklı bireylerin yaşadığı, tedavi edici değil koruyucu hizmetlerin sunulduğu sağlık birimlerinin yaygınlaştığı,  bireylerin hayatlarının tümünü sağlık içinde geçirebilmeleri için kazaların önlenmesi, sağlığı tehdit eden etmenlerin belirlenmesi, hastalıkların ortaya çıkış nedenlerinin araştırılarak önlenmesi, sağlıklı yaşam tarzlarının topluma kazandırıldığı bir ülke olma yolunda ilerlenmesi amaçlanmalıdır.

Bunu sağlamak için dünyada yaşanan gelir adaletsizliği, açlık ve yoksulluğun önlenmesi, sağlıklı suya ve barınma koşullarına erişim için mücadele etmek gerekir. Dünyada üretilen gelirin dünya nüfusunun küçük bir azınlığının tekelinden çıkarılması gerekiyor. Toplumlar, ülkeler arasındaki gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilerek tüm dünyadaki insanların eşitlikçi bir yapıya kavuşması için mücadele edilmelidir. Kapitalist sistemin savaşlarına, doğa talanına, yarattığı güçlere dur denmelidir. Bunun içinde kapitalizmin kanserleşen yaşam tarzına müdahale edilerek başka bir yaşam, başka bir dünya mümkün şiarı ile enternasyonal dayanışma ve mücadele büyütülmelidir.

7 Nisan Küresel Sağlık Günü dolayısıyla “Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır” diyoruz. Başka bir dünya, başka bir sağlık sistemi mümkündür diyoruz.

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]