KESK bugün Mülkiyeliler Birliği Merkezi’nde ‘Özelleştirmeler İptal Edilsin, Zamlar Geri Alınsın’ kampanyasının startını verdi. Basın toplantısına konfederasyonumuz ve bağlı sendikaların MYK üyeleri katılırken, açıklamayı KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik okudu.
Zamlar Geri Alınsın, Özelleştirmeler İptal Edilsin!
Ülke olarak tarihimizin en zor süreçlerinden birisini yaşıyoruz.
Yıllardır iç içe geçerek gittikçe daha büyüyen ekonomik, sosyal, siyasal sorunlar yaşamın her alanını tıkayan çoklu bir krize dönüşmüş bulunuyor. Bu çoklu krizin faturası ise baskı ve şiddetten beslenen tam bir anayasasızlık hali ve yoksullaştırma ile halka, emekçilere kesiliyor.
Gittikçe ağırlaşan yoksulluk, işsizlik tablosu ile birlikte mevcut iktidarın yönetememe krizi de derinleşmektedir.
Cilalanarak piyasaya sürülen “kur korumalı mevduat sistemi” de, “tarihi artış” olarak pazarlanmak istenen asgari ücret artışı da yaşanan krizi çözememektedir. Çünkü asıl ve gerçek tarihi artış hayat pahalılığında yaşanmaktadır.
Resmi verilere göre 2022 Ocak ayı itibari ile tüketici enflasyonu yıllık %48,69, gıda enflasyonu yıllık yüzde 56, ulaştırma enflasyonu ise yüzde 69 artmıştır. Ancak asıl artış enerji kullanımı ile ilişkili olarak petrol, elektrik ve doğal gaz fiyatlarında yaşanmıştır. Merkez Bankası’na göre, üreticilerin elektrik, gaz üretimi ve dağıtımı fiyatları yüzde 138,5 artarken, tüketicilerin enerji kullanım fiyatları ise yüzde 76,4 artmıştır.
Enerji alanında yaşanan artışlar suya atılan bir taşın oluşturduğu halkalar gibi ulaşımdan gıda ürünlerine, meyve ve sebzeden temel tüketim maddelerine kadar her alana yansımaktadır.
Dolayısıyla bugün toplum olarak maruz bırakıldığımız yüksek enflasyonda, artan hayat pahalılığında en büyük pay enerji alanında yaşanan fiyat artışlarıdır.
Yılbaşı akşamı elektriğe %50 ile %127 arasında, ortalama %80 oranlı tarihi bir zam yapılmıştır. Doğalgaza ise %25 zam yapılmıştır. Otomatiğe bağlanan akaryakıt zamları toplu ulaşıma yılın ilk günlerinde %40 zam olarak yansımıştır.
Sadece bu üç zam yoksullaştırılan halkın, emekçilerin gelirini eritmeye, yaşamını alt üst etmeye yetmektedir.
Elektrik, doğalgaz, toplu ulaşım alanında yaşanan fahiş zamlara karşın kamu emekçileri ve emeklileri olarak bizim maaşlarımızda Ocak ayından itibaren, önümüzdeki altı ay için yapılan artış sadece %7,5’ta kalmıştır.
Basit bir hesap yapacak olursak:
2021 Aralık ayı itibari ile maaşı 5 bin TL olan bir kamu emekçisinin 2022 Ocak ayı itibari ile maaşı enflasyon farkı ve toplu sözleşme zammı ile birlikte 6 bin 500 TL olmuştur. Ancak toplam bin 500 TL’lik bu artışın bin 125 TL’lik kısmı 2021 Haziran -2021 Aralık dönemi enflasyon farkından kaynaklıdır. Yani söz konusu kamu emekçisinin maaşında 2022 Ocak ayından Temmuz ayına kadar yapılan artış sadece %7,5 orana denk gelen 375 TL’dir.
Buna karşın dört kişilik bir aileden oluşan söz konusu kamu emekçisi hanesinin 2021 Aralık itibari ile 210 TL olan elektrik faturası yılbaşı akşamı yapılan zamla 370 TL’ye çıkmıştır. Yine Aralık 2021 itibari ile 400 TL olan doğalgaz faturası 500 TL’ye çıkmıştır. Hane halkından kamu emekçisinin işine giderken ve dönerken, diğer aile üyelerinin ise sadece haftada bir gün ulaşım harcaması yaptığını varsaydığımızda 2021 Aralık itibari ile aylık 360 TL olan ulaşım masrafı %40 zamla 504 TL’ye çıkmıştır.
Kısacası dört kişilik bir kamu emekçisi ailesinin, asgari seviyedeki elektrik, doğalgaz ve ulaşım harcamasını esas alarak yaptığımız hesaplamaya göre söz konusu ailenin zamlar sonrasında sadece bu 3 kaleme yaptığı harcama 404 TL artmıştır.
Öte yandan çetin geçen kış koşullarında artan tüketim, elektrik ve doğalgaza yapılan fahiş zamların etkisini daha artırmış, faturalar ikiye, hatta üçe katlanmıştır.
Bu tabloya rağmen bugün 84 milyon; fahiş zam yapılan elektrikte kısmi indirim, gıda ürünlerinde fiyatlarına yansıyıp yansımayacağı dahi belirsiz olan KDV indirimi, gibi bataklığı kurutmak yerine tek tek sivrisinek avlamaya dayalı düzenlemelerle oyalanmak istenmektedir.
Oysa bu yöntemlerin, düzenlemelerin bugün tek başına çözüm üretmesi mümkün değildir. Çünkü ülkemiz uzun yıllar önce “serbest piyasa ekonomisine geçiş” adı altında üretim ve tüketim faaliyetlerinin tamamını emek ve doğa sömürüsü üzerinden sermayenin, şirketlerin karını artırmayı temel alan kapitalist sisteme göbekten bağlı bir ülke haline getirilmiştir.
Son yirmi yıldır hayata geçirilen halkın değil, bir avuç mutlu azınlığın çıkarlarını temel alan özelleştirme soygunu ise ülkemizin her alanda dışarıya bağımlılığını artırarak içine sürüklendiği bataklığı daha fazla büyümüştür.
Türkiye’de enerji alanı, bağımlılığın ve özelleştirme soygunun en derin yaşandığı alan olarak öne çıkmaktadır.
Yıllardır ‘enerjide dışa bağımlılığı azaltacağız’ denilmesine rağmen atılan her adım ters yönde olmuştur. Atılan adımların sonunda doğal gazın Türkiye elektrik üretimindeki payı %50’de %30’a düşmüştür. Fakat iddia edildiği gibi enerjide dışa bağımlılık azaltılmamış tam tersine artmıştır. Çünkü doğal gazın yerini ithal kömür almıştır.
İhtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın plansız bir şekilde yapılan köprüler, havalimanları, duble yollar ise petrol ihtiyacını artırdıkça artırmıştır. Tüm bunların sonunda enerjide dışa bağımlılık yüzde 75’lere ulaşmıştır.
Öte yandan enerji alanındaki özelleştirmeler sonucunda devletin elektrik üretimindeki payı hızla azalmıştır. Söz konusu pay sadece son 20 yıl içinde %60’tan %20’ye düşmüştür. Devletin elektrik dağıtım payı içindeki düşüşü ise çok daha can alıcıdır. 20 yıl önce elektrik dağıtımının tamamı yani %100’ü devlet tarafından yapılıyorken bugün devletin elektrik dağıtımındaki payı sıfırlanmış, elektik dağıtımının tamamı özel sektöre devredilmiştir. Özel sektör oldukça karlı olan enerji alanından hem üreten, hem dağıtan hem de pazarlayan olarak sonuna kadar beslenmiştir.
Kayıp kaçağı azaltmak, enerji verimliliğini sağlamak gibi adımlar yerine görülen her akarsuyun üzerine bir HES, her ovaya bir termik santral kurularak doğamız talan edilmiş, tüketilecek elektriğin çok üzerinde bir elektrik kapasitesi yaratmıştır.
Bu durumda normal koşullarda elektrik fiyatlarının düşmesi beklenirken tam tersi olmuştur.
Bugün Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) ürettiği elektriği dağıtım şirketlerine 31,86 kuruşa satmaktadır. Aynı elektriği üreten şirketlerin bizim faturalarımıza enerji bedeli olarak yansıttığı tutar ise 210 kilowatt saate kadar 79,5 kuruş, 210 kilowatt saat üstü için ise 134,88 kuruştur. Bu tutarlar sadece faturalarımıza yansıyan enerji bedelidir. Tüm elektrik dağıtımı artık özel sektörün elinde olduğu için, özel dağıtım şirketleri bunun üzerine kilowatt başına 33 kuruş dağıtım bedeli eklemektedir.
Yani özel şirketler EÜAŞ’ın elektriği üzerinden iki kez kazanmaktadır. İlkinde EÜAŞ’tan 1 liraya aldığı elektriği 2,5 liraya, hatta 210 kilowatt saat üstünde 4 liraya satarak aradaki farktan kazanmaktadır. İkincisinde sadece dağıtım işi yaparak EÜAŞ’ın üretimden kazandığından fazlasını kazanmaktadır.
Bunların üzerine vergi ve fonlar ve bakım, onarım, kayıp kaçak, sayaç okuma bedeli şişirilmiş kalemler eklendiğinde 210 kilowatt saate kadar olan faturalarda toplam bedel kilowatt başına 137,3 kuruşa, 210 kilowatt saat üstü faturalarda ise kilowatt saat başına 206 kuruşa çıkmaktadır.
Türkiye’deki elektrik enerjisi fiyatlarının artışında elbette ki küresel çaptaki artışların etkisi vardır. Ancak iktidarın 1 Euro’nun 16 TL’ye dayandığı koşullarda alım gücünü yok sayarak “ Avrupa’da en ucuz elektriği biz veriyoruz” açıklamasının gerçeği yansıtmadığı açıktır.
He şeyden önce son zamlarla birlikte elektrik maliyetinin 6 katını dağıtım ve üretim şirketlerine verip, kendi payını alan bir devlet tablosu ile karşı karşıyayız. Yani Türkiye’de kamunun 1 liraya ürettiği elektriğe biz 7 lira ödüyoruz.
Üye sendikamız ESM tarafından yapılan hesaplamalara göre geçtiğimiz yıl vatandaşların aylık ortalama 19,5 milyar TL olan toplam elektrik harcaması, yılbaşından yapılan zamlarla 42,5 milyar TL’ye çıkacaktır.
Yani elektriğe ayda ortalama 23 milyar TL fazla para ödeyeceğiz. Bu tutar, 20 Aralık akşamı 3 milyar doları 18,2 TL’den satıp, 21 Aralık akşamı 11,2 TL’den 3,3 milyar dolar almak sureti ile elde edilecek kâra denk gelmektedir. O akşam bu kadar para kazanmak belki dünyanın en büyük yolsuzluğuydu. Ancak eğer bu fahiş zamlar geri alınmazsa bu halk ödemesi dayatılan elektrik faturaları ile her ay tekrarlanacaktır.
Bunun adı katmerli soygundur. Ve bu soygunun ardında enerji alnındaki özel şirketleri kurtarma operasyonu yatmaktadır.
Söz konusu şirketler yıllar önce iktidar tarafından hayata geçirilen özelleştirme politikaları ile oldukça karlı hale getirilen alan kendi kaynakları ile değil, dışarıdan aldıkları döviz kredisi ile girmiştir. Ancak 2018 yılından itibaren kurda yaşanan artışla borçları katlanmış, 40 milyar doların üzerindeki kredi borcu yeniden yapılandırılmıştır.
Bugün söz konusu şirketlerin ne kadar kredi borcu olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Ancak dolar 13,5 TL seviyesinde seyrederken söz konusu borcun devasa boyutlara ulaştığını tahmin etmek için kâhin olmaya da gerek yoktur.
İşin özü 21 dağıtım şirketi ve bir avuç enerji şirketinin hem yüksek karı devam etsin hem de devasa borçları ödensin diye fahiş oranlı zamlar halkın üzerine yıkılmaktadır.
Üstelik bu şirketler son olarak Isparta halkının günlerce karanlığa, soğuğa teslim edilmesi örneğinde bir kez daha açığa çıktığı üzere denetim boşluğunda da yaralanarak kârlı görmedikleri işleri, görevleri de olsa maliyet olarak gördükleri işleri yapmamaktadır.
Üye sendikamız ESM tarafından yapılan çalışmalar; enerji üretim ve dağıtımını kamulaştırıp vergi adaletsizliği yaratan KDV de devre dışı bırakıldığında hem halkın hem de ticaret ve sanayi kuruluşlarının faturalarını yarı yarıya düşürmenin mümkün olduğunu ispatlamaktadır.
ESM tarafından yapılan çalışmalara göre; Türkiye’deki mevcut 47 milyon 84 bin 919 abonenin yüzde 82,2’si meskendir. Meskenlerin tüketimi toplam tüketimin dörtte biridir. Söz konusu meskenlerin yüzde 60’ının aylık elektrik tüketimi ise 150 kwh’in altında kalmaktadır.
EÜAŞ mevcut durumda toplam elektriğin beşte birini üretmektedir. Yani bir kamu kuruluşu olan EÜAŞ mevcut durumda bile 38,7 milyon mesken abonesine elektik satacak potansiyele sahiptir.
EÜAŞ bir avuç özel üretim ve dağıtım şirketlerini aradan çıkarıp halka doğrudan elektrik verdiğinde bugün 210 kilowatta kadar 137,3 kuruş olan kilowatt saat tutarı 70,8 kuruşa inmektedir. Bunun karşılığı mevcut faturada %120 azalmadır. 210 kwh üstü, ticarethane ve sanayi için ise zamların geri alınması, alınan vergilerin piyasa fiyatı ile fark için karşılanması yeterli olacaktır.
Bugün, bir avuç mutlu azınlık dışında kalan başta dar gelirliler ve ücretli kesimler olmak üzere milyonlarca insan enerji fiyatlarındaki bu devasa artış sonucunda ısınma ile beslenme arasında seçim yapmaya zorlanmaktadır. Milyonlar artan gıda fiyatları yüzünden yeterince beslenemediği gibi sert geçen kış koşullarında yeterince ısınamadığı halde nerdeyse kira giderlerine ulaşan elektrik ve doğalgaz faturaları ile baş etmeye çalışmaktadır.
Tüm bunlar 21 dağıtım şirketi ve sayısı iki elin parmaklarını geçmeyen enerji şirketinin çıkarının 84 milyonun çıkarının üzerinde tutulmasının, yıllardır süren özelleştirme talanının sonucudur.
KESK olarak, bu hafta boyunca tüm yurtta daha çok zamlarını merkez alan bir noktadan , “Zamlar Geri Alınsın, Özelleştirmeler İptal Edilsin” şiarı ile eylem ve etkinlikler düzenleyeceğiz. Tüm iş yerlerinde konuya ilişkin materyallerimizin yaygın dağıtımını yapacak, basın açıklamaları düzenleyeceğiz.
Sadece iş yerlerinde değil, kent meydanlarında da basın açıklamaları, yürüyüşler, oturma eylemleri, fatura yakma eylemleri düzenleyeceğiz. Bu etkinliklere yereldeki emek, meslek örgütleri ve demokrasi güçlerinin en geniş katılımı sağlamak için çaba sarf edeceğiz.
Başta kamu emekçileri olmak üzere tüm emekçileri, işçileri, dar gelirlileri göz göre göre yaşanan bu soyguna dur demek için omuz omuza vermeye, iş yerlerinde, alanlarda buluşmaya çağırıyoruz.
KESK Yürütme Kurulu