Birleşmiş Milletler, Mart 2012’den bu yana her yıl yine Mart ayının üçüncü Salı gününün “Dünya Sosyal Hizmet Günü” olarak çeşitli temalar ekseninde kutlanacağına karar vermiştir. 2012 yılından bu yana, çeşitli temaların gündeme gelmesiyle dünyanın dört bir tarafında Dünya Sosyal Hizmet Günü kutlanmaktadır.
Bu yıl Sosyal Hizmet Günü’nü sosyal hizmetler alanındaki sorunların hem hizmet alanlar hem de emekçiler bakımından derinleştiği bir süreçte karşılıyoruz. İzlenen ekonomik sosyal politikalar, bir yıldır yaşadığımız COVID-19 pandemisi, buna eklenen ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, krizin sonuçları ve tüm politikalara yansıması sonucunda başta kadınların, çocukların, engellilerin, yaşlıların, yoksulların, mültecilerin, LGBTİ+’ların haklarının her zamankinden fazla korunmasına ihtiyaç duyulduğu bir zamandayız. Ne var ki mevcut politikalar bu korumayı sağlayabilmekten çok uzak durumdadır.
Sosyal hizmetler son dönemde iktidarın kendini yeniden var etme hane halkını siyasal tahakkümü altına alma devlete aidiyetin yeniden sağlandığı araç olarak görülmüştür. Temel insan hakkı kapsamında devletin asli görevi olma yaklaşımından uzaklaşılıp siyasal iktidarın kendini güçlendirecek bir araç olarak görülmesi, toplumun sosyal yapısına zarar verdiği gibi, sosyal hizmet emekçilerinin mesleki çalışmalarına olumsuz etki etmekte, personel rejimi ve ücret rejiminde de hak kayıplarına neden olmaktadır. Politika belirleme ve idareciler uzun yıllardır sosyal hizmet alanının prensiplerini bilmeyen, mesleki yeterliliği olmayan, sosyal hizmet alanından gelmeyen, liyakatın zaten olmadığı yöneticiler eliyle yürütülmektedir. Bu da hizmetin planlanmasına ve içeriğine alabildiğine etki etmekte, alanı bilimsel bir alan ve hizmet olmaktan çıkartmaktadır. Kamu personel rejiminde yaşanan değişimlere ek olarak devletin sosyal hizmetlerde yaratmış olduğu yozlaşma biz sosyal hizmetler emekçilerinin çalışma alanlarında insan haklarına aykırı çalışma düzenleri ile karşı karşıya bırakmıştır.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, görevlerinden biri de çalışma hayatında istihdam rejimi, emek sömürüsü, ücret rejimi gibi çalışma hayatına yönelik emekçilerin işveren karşısında hak kayıplarını engellemeye yönelik düzenleme ve denetleme kurumu olan Bakanlığın, işveren olarak piyasada dahi az görülür tarzda kanun ve düzenlemelerle devlet eliyle emek sömürüsü gerçekleştirmektedir.
AÇSHB olan Bakanlık, pandemi dönemi çalışanların yasal izinlerini engelleyip insan haklarına aykırı 10 – 14 gün kapalı (sabit )çalışma düzenini kendi çalışanlarına dayatmıştır. 14 gün sabit vardiya sistemi ile kuruluşta yatılı kalan sosyal hizmet emekçileri, kuruluşta 14 gün boyunca kalırken evde bırakmak zorunda kaldıkları özellikle okulöncesi dönemde olan 0 -6 yaş grubunda olan ve ilköğretim çağında olup ebeveyn bakımına ve gözetimine ihtiyacı olan çocukları, hasta ya da yaşlı anne ve babalarının bakım ve gözetimi konusunda yaşadıkları mağduriyete dair çözüm önerisinde bulunulmamıştır. Bakanlık tarafından herhangi bir kurumsal destek verilmemiştir. Çalışanlar, bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının ve yaşlı, hasta anne, babalarının bakımı ve gözetimi konusunda kendi aile büyüklerinden, çevrelerinden destek almak, kendi imkânları ile çözüm bulmak zorunda kalmışlardır. 81 ilde, hatta aynı il içinde farklı kuruluşlarda farklı uygulamalar hayata geçirilmiş, çalışanlara sabit vardiya boyunca çalıştıkları süre içinde fazla mesai ödenmemiş, fazla çalışma karşılığında izin kullandırılmamış, izin kullanılmak istendiğinde yıllık izin kullanmak zorunda bırakılmıştır.
Yine bu Bakanlık, bünyesinde bulunan 5 bine yakın ek ders karşılığı çalışanı, asgari ücreti aratacak şekilde açlık sınırının altında çalıştırmakta, diğer sosyal hizmetler emekçilerini ise yoksulluk sınırı altında çalıştırmaktadır.
Sosyal hizmetler alanı bir yandan sürdürülen politikalarla giderek piyasaya açılır duruma getirilmekte, kamusal hizmet olarak kamu tarafından verilmesi gereken sosyal hizmetler özelleştirilip, özel kurumlara devredilmekte; bir yandan ise imzalanan protokollerle kamu bünyesindeki hizmetler de denetimsiz ve sınırsız bir şekilde kamu dışında birtakım dernek ve cemaatlere terk edilmektedir. Diğer taraftan ise mevcut politikalar ihtiyacı değil, siyasi ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak yürütülmektedir. Oysa sosyal hizmetler alanı kamusal bir hizmet olarak sunulmalı, ihtiyaç duyan herkesin ayrımsız şekilde, ücretsiz, eşit, nitelikli ve anadilinde hizmete ulaşmasının sağlanması için politikalar üretilmelidir.
Çocukların başta şiddet olmak üzere her türlü korunması önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Oysa bugün çocuklar açısından karşı karşıya olduğumuz tablo, ihtiyaç duyulan koruma ortamını sağlamaktan çok uzakta olduğumuz bir tablodur. Çocukların korunmasından birinci derecede sorumlu olan AÇSHB’nin “çocuk algısı”nı, muhafazakârlığa, dine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ve ailenin çocuğun ihtiyaçlarından önemli olduğu düşüncesine yönelik faktörler belirlemekte, çocuğun gelişimsel ihtiyaç ve gereksinimleriyle bir “birey” olduğu göz ardı edilmektedir. Bu nedenle 18 yaş altı tüm bireylerin çocuk olduğu evrensel ilkesinin hatırlanarak, tüm politikaları “çocuğun insan hakları” doğrultusunda geliştirilmelidir. Bakanlık bir an önce Lanzarote Sözleşmesi ve 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun gereği olan koruma ve önleme hizmetlerini, çocuğun haklarını ve üstün yararını önceleyen, hükümet politikalarından arındırılmış, risk analizlerini belirleyen ve erken uyarı sistemini önceliklendiren bir şekilde, somut, kapsamlı, hızlı ve etkin müdahaleye olanak sağlayan yazılı hale getirilmiş, kamuoyunun ve özellikle çocuk alanında çalışan kurumların görüşlerinin de dikkate alındığı bir “ülke çocuk politikası” oluşturmalıdır.
Yine kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik alanda karşılaştıkları ayrımcılığı gidermek, kadına yönelik şiddetin önlenmesinden ve şiddete maruz kalan kadınların her düzeyde korunması sosyal hizmetlerin önemli alanlarından biridir. Ancak iktidarın ve Bakanlığın politikalarının toplamı kadını “birey” olmakta çıkarıp aile içine hapsedilmesine hizmet etmektedir. Bakanlık tarafından: kadının sadece aile içinde eş, anne olarak değerli olduğu bakış açısından vazgeçilmeli; kadın birey olarak kabul edilmeli; cinsiyet eşitliği temel alınmalı; engelli, yaşlı ve çocuk bakımı konusunda devlet kendi sorumluluğunu yerine getirmeli, temel olarak kadını bakım ve hizmet “görevlerinden” kurtaran, kadını güçlendirecek politikalar oluşturulmalı; kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümlerini münferit olaylar gibi lanse etmek yerine İlk imzacısı olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesinin etkin uygulanmasını sağlamalı, 6284 sayılı yasanın uygulamadaki sorunları çözülmelidir.
Sosyal yardımlar ülkemizde sosyal hizmetlerde önemli bir yer tutmaktadır. Sosyal hizmetlerin neredeyse yardımlara indirgendiği bir ortamda sosyal yardımlar yoksulluğun siyasal destek sağlamak amacıyla kullanıldığı, yardım alanları bağımlı hale getiren bir uygulamaya dönüşmüş durumdadır. Sosyal hizmet, bir hak olmaktan çıkartılmış, “yardım” ve “lütuf” haline getirilmiştir. Ekonomik krizle birlikte sosyal yardımlar ayrı bir sorun alanı olarak durmakta, sosyal yardımlar çeşitli gerekçelerle kesilmek istenmektedir. “sosyal yardım-istihdam ilişkisi” sağlanacağı iddiası ile ve reklamı ile hazırlanan yönetmelik ise yeni bir emek sömürüsü alanı açacak, sosyal yardımlara muhtaç durumda bırakılanların en ucuz, en güvencesiz işgücü olarak çalıştırılmaya mahkûm bırakılacağı bir uygulamaya zemin oluşturmaktadır.
Mülteciler ve göçmenlere ilişkin politikalar da oldukça sorunludur. Suriye’den gelen göçmenlere yönelik verilen hizmetlerde ırkçı, dinsel, ideolojik yaklaşımlar bulunmakta, bu hizmetler ayrıca iç ve dış siyasete malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu anlayış halk içerisinde çatışmalar yaratmakta ve Suriyelilere sunulan hizmetlerle ilgili yanlış bilgilerin yarattığı etkiler sonucunda ötekileştirme ve ayrımcılık yaygınlaşmaktadır. Bakanlık, Suriye’den göç eden çocukların ihtiyaçlarını karşılamak yerine bu görevini protokollerle İHH başta olmak üzere birçok sivil yapılara ve sınırsız olarak devretmiştir.
Sosyal Hizmet Günü’nü, sosyal hizmet emekçileri de biriken sorunlarla karşılamaktadır. Sendikamız tarafından daha önceden yapılan anket çalışmasında açıkça işaret ettiği gibi sosyal hizmet emekçileri personel eksikliği ile az çalışan ile çok fazla iş yaparak, uzun sürelerle çalışarak, güvencesiz biçimde ve farklı istihdam biçimleri altında çalıştırılarak, yetersiz ücretlerle, yaygın biçimde şiddete uğrayarak, mobbing problemi altında, yemek ve yol sorununun dahi çözülmediği bir ortamda, yetersiz ekonomik sosyal haklarla, mesleki anlamda ihtiyaçlarının karşılanmadan ve çalışma koşulları giderek kötüleşerek çalışmaktadır.
Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak Sosyal Hizmet Günü vesilesi ile sosyal hizmetler alanının ve çalışanların sorunlarının çözülmesini talep ediyoruz. Sosyal hizmete ihtiyaç duyanlar için ayrımsız, kamusal, eşit, anadilinde hizmet sunulması için; sosyal hizmet emekçilerinin güvenceli, insanca yaşayacak bir ücrete ve insana yakışır çalışma koşullarına ve haklara ulaşması için mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.
Taleplerimiz
- Sosyal hizmetler alanında mobbinge, bürokratik ve siyasal baskılara son verilmeli,
- AKP’nin il ve ilçe Başkanlıklarının özellikle taşrada kurumun iş ve işlemlerine müdahalesi son verilmeli,
- Sürgün ve açığa almalara son verilmeli,
- Sendikal örgütlenme önündeki engeller ve baskılar son verilmeli,
- Güvenceli iş güvenli gelecek için, farklı statüler ortadan kaldırılarak istihdam ve ücret rejiminde kadrolu 4/a statüsünde görevlendirmeler yapılmalı,
- ASDEP Sözleşmeli, sözleşmeli, ek ders karşılığı çalışanların hepsi kadrolu istihdam rejimine alınmalı,
- Sosyal hizmetler alanında en düşük ücret düzeyi yoksulluk düzeyi üzerine çıkarılmalı,
- Çalışanlara yönelik hak ihlallerine karşı önlem alınmalı,
- Pandemi dönemi, çocuk, kadın, engelli gibi bireylerin artan sorunlarına yönelik çözümler ortaya konulmalı,
- Özlük hakları düzenlemeler ve iyileştirmeler yapılmalı, tüm sosyal hizmet emekçilerine 3600 ek gösterge verilmeli,
- Çalışanların, pandemi nedeniyle kullanamadıkları izinler bir sonraki yıla aktarılmalı; ayrıca izinlerin, tutulan nöbet ve fazla mesai ücretleri ödenmeli,
- Kesintisiz sosyal hizmeti sürdüren arkadaşlarımızın, ulaşım (servis), beslenme ve barınma ihtiyaçları insani düzeyde karşılanmalı,
- Engelsiz Yaşam, Bakım Rehabilitasyon Merkezlerinde, Huzurevleri ve Çocuk Evlerinde hizmet sunan çalışanların ve bu hizmeti alanların, sağlıklarının korunması için gerekli tedbirler alınmalı,
- Pandemi sürecinden kaynaklı sosyal hizmet alanına yönelik yıpranma payı verilmeli,
- Pandemi süresince ek ücret ödenmeli, saha tazminatı ödenmeli,
- Sosyal hizmet alanında istihdam sayısı arttırılmalı, iş yükümüz azaltılmalı, dönüşümlü çalışmaya geçilmeli,
- Haklarında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan ve KHK ile ihraç edilen arkadaşlarımız görevlerine iade edilmeli,
- Sosyal Hizmet alanında meslek gruplarının görev tanımları yapılmalı, her mesleğin özgünlüğü ilgili olarak meslek temsilcileri ile ortak çalışmalar yürütülmeli,
- Sosyal hizmetler alanında çalışan emek ve meslek örgütleri hizmetlerin planlanmasından sunulmasına kadar karar süreçlerine dahil edilmelidir. 16.03.2021
MERKEZ YÖNETİM KURULU