Ankara Şubemiz hayatın değil ölümlerin normalleştiğine dikkat çekerek, “Biz sağlık ve sosyal hizmet emekçileri pandemiyle değil, ölümlerimize neden olan emek sömürüsü ile savaşmaktayız. Tükeniyoruz ve öfkeliyiz” açıklamasında bulundu.
Ankara Şubemiz, Covid-19 “normalleşme süreci” ile ilgili yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Ülkemizde atılan normalleşme adımı, salgının toplumsal hayat içinde kontrolü ve yönetimine yönelik değil, ölümlerin, vaka sayılarının toplum nezdinde kabulüne yönelik bir adımdır. Normalleşme adımları ile vaka ve ölüm sayıları normalleşirken iktidar başta ekonomik ve sosyal sorumluluklarından kurtulmak istemektedir. Sağlık bir iyilik haliyse bugün iktidarın attığı adımlar bu toplumun iyilik haline yapılan en büyük saldırıdır. Salgın verileri göstermektedir ki vakalar en çok emekçilerin, yoksul halkın yaşam ve çalışma alanında görülmektedir. Her geçen gün açlık ve yoksulluk sınırı artarken, halka yönelik vergiler ile finanse edilen sağlık hakkına ulaşımda, bugüne kadar sonuç alınamamıştır. Sağlık bütçesi koruyucu sağlık hizmetlerinde önemli yer tutan aşıya değil, şehir hastaneleri kirasına aktarılmaktadır. Sağlık Bakanı Sayın Koca halkımızı aşı vurulmaya çağırırken, halkımız ne yazık ki aşıya kavuşamadığı gerçeği ile yüz yüzedir. Bakanın Kasım ayından beri 20’den fazla verdiği aşının geliş tarihine ve miktarına ilişkin açıklamaları, bugüne kadar gerçekleşmemiştir. İlk aşı uygulaması üzerinden 2,5 ay geçmiştir. Bu hızla nüfusumuzun %65’ni aşılamak için 660 gün geçmesi gerekmektedir. Sağlık Bakanı Koca’nın aşının miktarı ve geliş tarihleri ile ilgili yaptığı açıklamalar, seçim zamanlarında siyasilerin vatandaşlara verdiği boş vaatlere dönmüştür. Uzun zamandır, bilimden, gerçeklerden uzaklaşan Sağlık Bakanı ile karşı karşıyayız. Ülkemizde aşı konusu, yalancı çobana dönüşmüşken, her geçen gün vaka sayıları artmakla birlikte, iktidarın vurdumduymazlığı ve görmezlik hali sürmektedir. Türkiye geneli verilere bakıldığında Mart ayında bir önceki aya göre günlük vaka sayısı %90, hasta sayısında artışımız ise %27’dir. Mart ayında 8 gün dışında tüm günlerde bir önceki güne göre vaka sayısı artış göstermiştir. Mart ayının başına göre vaka sayımızdaki artışımız %125’tir. Pandeminin pik yaptığı Aralık ayının ortalama yatak doluluk oranı %54 iken bugün de yatak doluluk oranımız %54’tür. Aralık ayında yoğun bakım yatak doluluk oranımız ise %71 iken, bugün yoğun bakım yatak doluluk oranımız %65’tir. Evet hasta sayımız vaka sayımıza göre daha düşük düzeyde artış göstermiştir. Ancak ölüm sayılarında sözde azalışa karşın ağır hasta sayımız ve yatan hasta sayımız her geçen gün artış göstermektedir. Hasta vaka oranımız azalmakta ancak vaka test oranımız artmaktadır. Yeni görülen vakaların hastaneye yatış oranı ve ölüm oranı düşmekte ancak vaka pozitif oranı ve vaka artışı nedeniyle daha fazla hasta tedaviye ihtiyaç duymaktadır. Hastaneye yatış oranındaki düşüş iyimserliği vaka artışı nedeniyle kötümser bir durumu ortaya koymaktadır. Mart ayı vaka sayısı Aralık ayı ortalaması olan 25 bin vaka sayısına ulaşmaktadır. Mart ayının başında %7,6 ile başlayan vaka test oranı bugün %11’lere çıkmıştır. Bu oran pandeminin pik yaptığı Aralık ayında ortalama %13’tür. Mart ayı hasta vaka oranı bugün itibariyle 5,4 olup, Aralık ayı verisi 18,4’tir. Ancak vefat hasta oranı Aralık ayında %5 iken bugün itibariyle bu oran %9’dur. Mart ayı itibariyle vefat hasta oranı Aralık ayının yaklaşık iki katıdır. Yani daha az kişi hasta olarak hastaneye tedavi altına alınmakta ancak hastalar arasında ölüm oranı daha da artmaktadır. Bugün Mart ayı itibariyle günlük ortalama ölüm sayısı 73’tür. Ancak artan vaka ve hasta sayıları üzerinden bu sayı artışının Aralık ayı ortalamasını yakalaması hiçte uzak bir olasılık değildir. Biz bu sayıda ölümleri tutmamız için günlük vaka sayısını 15 binin altında tutmalıyız. Kontrolsüzlüğün devam etmesi durumunda, vaka sayısı ortalamasının 25 bin olması durumunda günlük ölüm sayımız 120-125 aralığında olacak aylık ölüm sayısı ise 3500-4000 aralığında gerçekleşeceği kaçınılmaz gibi görünmektedir. Vaka sayısındaki eğilim, ortalama vaka sayısının Aralık ayının çok çok üstüne çıkacağını göstermektedir. Vaka sayımızın 30 bin olması durumunda günlük vefat sayısı 140-145 aralığında aylık ölüm sayımız 4000-4500 aralığında gerçekleşecektir. Günlük vaka sayımız 45 – 50 bin aralığına çıkması durumunda Aralık ayındaki ölüm sayılarına ulaşma riskimiz ortadadır. Türkiye geneli vakaların %41’i üç büyük şehirde görülmektedir. Bu üç büyük şehrin hiç biri yüksek riskli sınıfta değildir. Bu durum salgında önceliğin sağlık ve yaşam hakkı değil ekonomi olduğu göstermektedir. Ankara iline baktığımızda ise vaka sayısı son bir aylık dönemde haftalık 2 binlerden 7 binlere yaklaşmış, son bir aylık sürede artış %171 olmuştur. Bir aylık süreçte haftalık vaka artışı oranı %20’lerden %60’lara çıkmıştır. Vaka sayısındaki bu artış hızı kaygılarımızı artırmaktadır. Bugün ilimizde Bakanlık verilerine göre 10 bine yakın aktif hastamız bulunmaktadır. Vaka sayılarını temaslıları ile düşündüğünde ilimizde ciddi risk durumu oluşmaktadır. Ankara ilinin normalleşme adımları ve artan Covid-19 kaynaklı hastanelere başvurular nedeniyle normal yatak doluluk oranı % 58 – 62 aralığında, yoğun bakım yatak doluluk oranları ise % 68 – 72 aralığındadır. Ankara ilinde 65 yaş üstü nüfus ve sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini arasında 2. doz aşılama oranı ise %77’dir. Bir defa daha vurgumuzla Sağlık Bakanlığı’nı uyarıyoruz, vefat hasta oranımız pandeminin pik yaptığı Aralık ayı ortalamasının yaklaşık iki katına yaklaşmaktadır. Artan vaka sayısı nedeniyle filyasyon yükü artmakta hastanelerde ise yeniden ciddi sıkıntıların yaşanacağı dönem yaklaşmaktadır. Pandeminin başından beri hem sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinde hem de toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesine yönelik başta aşı olmak üzere gerekli adımları atmayan Bakanlık ölüm sayılarını normalleştirerek sorumluluğundan kurtulamayacaktır. Bir yılı aşkın süredir devam eden pandemiden biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine; kapalı çalışma, uzun çalışma saatleri, mobbing, şiddet, sürgünler, açığa almalar ve baskılar düşmüştür. Yoksulluk sınırı altında artan giderlerimizle yaşamaya çalışırken, pandemiyi yönetemeyenlerin aldıkları normalleşme kararları nedeniyle ölmek istemiyoruz. Emeğimizin sömürülmesine hayatlarımızın yok sayılmasına izin vermeyeceğiz. Biz sağlık ve sosyal hizmet emekçileri, pandemiyle değil, ölümlerimize neden olan emek sömürüsü ile savaşmaktayız; Tükeniyoruz ve öfkeliyiz.”