KESK Adana Şubeler Platformu KHK ihraçları için yaptığı eylemde “Biz kazanacağız, geri döneceğiz” açıklamasında bulundu.
Platform adına açıklama yapan KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Haber-Sen 7 No’lu Şube Sekreteri Ahmet Aydoğan şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, hukuk ve insan haklarına dair reform başlatmak isteme noktasında samimi ve iradeli iseniz, haksız ve adil olmayan şekilde, işinden, hayatından olan insanlara dair adımlar atmalısınız. Birçok Yargıtay ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarına rağmen hala işine döndürülmeyen insanlar varken bizler atılacak adımların hızlı ve adaleti tecelli etmesine bakmakla mükellefiz, gerisi laf-ı güzaftır. Karanlık güçlerin tetikçiliğini yapan kişilerin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik hakaret ve tehdidi kaos ve gerginlik üzerinden bir oyunun sahnelenmek istendiğini düşündürtmektedir, hassas süreçlerde yaşanan bu tür tehditler gelecek için hazırlanan kimi karanlık ve kanlı süreçlerin habercisi /fitili olabilmektedir, umarız kaygılarımızda haklı çıkmayız, hukuk reformundan bahsediyorsa eğer öncelikle bu tip suçluların önüne geçmesi gerektiğini iktidara hatırlatırız. Asıl olan temel insan hak ve özgürlüklerini tanıyan ve geliştiren ve toplumda kök salmasını sağlayan, hukuk devleti ilkelerini hayata geçirmektir. Salgın bitmişçesine 1 Haziran’da hayata geçirilen “Normalleşme Takvimi’nin sonuçlarını en ağır haliyle yaşanırken, toplumsal tepkiler sonrası dün itibariyle ilan edilen tedbirler iktidarın halen pandemi ile ciddi bir mücadele niyetinin olmadığını gözler önüne sermiştir. Tüm dünyada hayata geçirilen tedbirlerin çok uzağında, virüs sadece gece yayılıyormuşçasına yapılan düzenleme iktidarın sermayeyi koruma amacını gizlemeyi, pandemi ile mücadele ediliyor görüntüsü vermeyi, masa başı sayı ayarlamaları ile gerçek tabloyu gizlemeye devam etmeyi amaçladığını göstermektedir. Açıklanan tedbirlerde yüzlerce, binlerce işçinin çalıştığı iş yerlerine yönelik bir düzenleme yoktur. Kamu emekçileri salgın yokmuş gibi çalıştırılmaya devam ettirilmektedirler. Düzenlemede iş yerlerini kapatmak zorunda kalanlara maddi destek sağlanmadığı gibi işsizler ordusuna katılacak yeni yüzbinlere yönelik bir destekte düşünülmemiştir. Birçok ülkede pandemi sonrası “Temel Vatandaşlık geliri” , “Asgari geçim aylığı” ve benzeri adlarla hayata geçirilen sosyal devlet uygulaması düzenlemede olmadığı gibi iktidarın aklından dahi geçmemektedir. Sürdürülebilir kamu hizmeti ve üretim, kamu emekçileri ve toplum sağlığının korunması için pandemi sürecince zorunlu olmayan tüm işler durdurulmalı, dönüşümlü çalışmaya geçilmeli ve ülke kaynakları halk için harcanmalıdır. 18 yıllık AKP iktidarında Meclisin işlevsizleştiği, yargının adalet değil adaletsizlik dağıttığı, yürütmenin tek adamda toplandığı rejim krizinin iyice derinleştiği bir süreçten geçmekteyiz. Tek adam rejiminin kurumsallaşmasında en önemli dönemecin 15 Temmuz darbe girişimin fırsata çevrilmesi olduğu aşikârdır. Darbe girişiminin iktidarın siyasal ajandasını tamamlar nitelikte olması dikkate değerdir ve bu yüzden darbenin karanlıkta kalan yüzü halen tartışılmaya devam etmektedir. İktidarın darbe girişimini “Allahın lütfu” olarak görmesi OHAL’in kalıcı hale getirilmesiyle daha anlaşılır olmuştur. Darbe girişimi üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen hala başta toplantı, gösteri, yürüyüş ve toplu eylem hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanımı neredeyse imkânsız hale getirilmiştir. 7145 sayılı kanun ile 375 sayılı KHK’nın ek 35. Maddesi ile OHAL uygulaması olan kamudan ihraçlar sürekli hale getirilmiştir. Geldiğimiz aşamada çokça ifade edildiği üzere ülkemiz anayasal devlet değil anayasası olan devlet durumuna düşürülmüştür. OHAL döneminde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük kamu görevlisi tasfiyesi yaşanmıştır. 12 Eylül döneminde 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu kapsamında yaklaşık beş bin kişi kamu görevinden çıkarılırken 20 Temmuz sivil darbesi sonrası bunun tam 26 katı, yaklaşık 130.000 kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Bilindiği üzere; ‘kişiye özgü çıkarılan’ KHK’ler eliyle Resmi Gazete’de isimlerinin yayınlanmasıyla on binlerce kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Bu şekilde hukuk düzeninin en temel ilkelerinden biri, ‘yasama organının tasarruflarının idare tarafından değiştirilemeyeceği’ ilkesi pervasızca ihlal edilmiştir. Kamu emekçilerinin hukuka uygun olarak kazanılmış sosyal ve ekonomik hakları, masumiyet karinesi ve savunma hakkı da ihlal edilerek idari tasarrufla hukuka aykırı olarak ellerinden alınmıştır. İhraç kararlarına karşı hiçbir başvuru yolunun olmamasının yarattığı hukuki kriz, önüne on binlerce başvuru gelen AİHM’in de içinde olduğu bir pazarlık süreci sonucu bir oyalama mekanizmasıyla aşılmaya çalışılmış ve 685 Sayılı KHK ile OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu kurulmuştur. OHAL İnceleme Komisyonuna bazı kanun hükümlerini geçersiz kılma yetkisi verilerek hukuksuzluk devam ettirilmiştir. Bir idari organa yargı yetkisi verilmiş, kişilerin savunması dahi alınmayarak bu yönüyle yargının da üzerine çıkarılmıştır. 23 Ocak 2017 günü 685 sayılı OHAL KHK’si ile iki yıllık süre içinde kamudan ihraç edilmiş yüz binlerce kamu emekçisinin ihraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almakla görevlendirilmiş olmasına rağmen aradan neredeyse 4 yıl geçmiş, Komisyon hala 16.050 dosyayı karara bağlamamıştır. Karara bağladığı dosyaların %88,5’ini ise ret etmiştir. Başvurusu ret edilenlerin itiraz ettiği İdare Mahkemeleri de Komisyonun hızıyla karar almakta olup yıllara yayma görevini devam ettirmektedirler. Oyalama diğer faşizan, hukuk dışı politikalarla da birleşerek işkenceye, cezalandırmaya dönüştürülmüştür. Dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülen bu cezalandırma politikası nedeniyle insanlar yaşamlarını yitirmiş, ağır hastalıklara yakalanmış, tedavi olanağı dahi bulamamışlardır. Yurtdışında tedavi görenler pasaport yasağı nedeniyle gidememiş, hastalıkları ilerlemiş, yaşamlarının geriye kalan kısmını yatağa bağımlı halde geçirenler olmuştur. 20 Temmuz sonrasında özel kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte toplam 150 bin kişi işinden edilmiştir. Bu süreçte yaklaşık 100 kişi intihar etmiş, 600 kişi çeşitli nedenlerle yaşamını kaybetmiş,30 kişi Meriç sularında boğulmuş, Türkiye ortalamasının 30 katı üzerinde KHK lılar arasında boşanma yaşanmış, KHK lılara tapuda şerh düşülmüş, kredi kartları iptal edilmiş ve hiç bir işte çalışmalarına izin verilmemiştir. Komisyon, son resmi açıklamasını 2 Ekim 2020 tarihinde yapmıştır.02.10.2020 tarihi itibari ile Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.300’dür. Komisyon tarafından verilen karar sayısı (110.250) dikkate alındığında, incelemesi devam eden ve halen karara bağlanmayan 16.050 başvurunun 2.441’i KESK’lilere aittir. Oransal olarak %15’e denk gelmektedir. Tüm başvurulardan hala %13’ünün karara bağlanmadığı göz önüne alındığında kalan dosyalar içerisindeki KESK’lilerin oranının yüksekliği bilinçli bir geciktirme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. 20 Temmuz sonrasında özel kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte toplam 150 bin kişi işinden edildi. Bu süreçte yaklaşık 100 kişi intihar etti, 600 kişi çeşitli nedenlerle yaşamını kaybetti.30 kişi Meriç sularında boğuldu. Türkiye ortalamasının 30 katı KHK’liler arasında boşanma yaşandı. KHK’lilere tapuda şerh düşüldü. Kredi kartları iptal edildi. Hiç bir işte çalışmalarına izin verilmedi. Bu vesile ile bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; süreç daha fazla uzatılmamalı, hukuksuzca ihraç edilenler derhal görevlerine iade edilmelidir! Hukuken de aklanan Barış Akademisyenlerinin başvuruları kabul edilerek işlerine, kürsülerine, öğrencilerine dönmelerinin önü açılmalıdır.
-İhraç dosyalarında da bir kez daha görüldü ki, devlet tüm vatandaşlarını fişlemektedir.
-Güvenlik soruşturması ve arşiv kaydı araştırması adı altında Kişisel Verilerin Korunması başta olmak üzere temel insan hakları hiçe sayılmaktadır.
-Kamu kurumlarında mülakatla ya da açıktan atamalarla yapılan işe alımlarda donanım ve gerekli özellikler itibari ile uygun olan başvurucular arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması yöntemiyle elenmektedir.
-Son yıllarda kamudaki dönüşüm ile bir yandan kamu hizmetleri özelleştirilerek sermayeye yeni sömürü alanları açılırken bir yandan da AKP-devlet bütünleşmesi tamamlanmak istenmektedir. Arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması bu hedefe ulaşmak için bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
-657 sayılı Kanunun 48. maddesine eklenen düzenleme ile güvenlik soruşturmaları ve arşiv kaydı araştırmaları kanuni bir kılıfa büründürülmek istenmiş, AYM kararıyla hukuksuzluk bir süreliğine de olsa durdurulmuştur.
Ancak hukuksuzluğu bir yönetim biçimi olarak hayata geçiren iktidar her fırsatta konuyu yeniden gündeme getirmekte, torba yasalar içerisine sıkıştırarak Meclis gündemine taşımak istemektedir.
KESK’li emekçiler olarak; bu girişimlerden vazgeçilmesi, liyakatsiz atamaların ve kadrolaşmanın temel yöntemi olarak kullanılan, tek parti ve polis devleti uygulaması olan arşiv kaydı araştırması, güvenlik soruşturması, fişleme gibi uygulamaların derhal sonlandırılması çağrımızı yineliyoruz.
Kamuda işe alımda “Güvenlik soruşturmaları” adı altında yaşanan keyfilik, ayrımcılık ve haksızlıklara son verilmelidir.
-İktidar ortakları iktidarda kalma ve kendi iktidarlarını mutlaklaştırma amacıyla en temel insan hak ve özgürlüklerini yok sayarken en ufak bir vicdani sorumluluk dahi duymamaktadır.
-İnsanlığa dair temel değerleri kendi kişilik ve siyasal yapılarında eritmiş olduklarından tıpkı 12 Eylül, tıpkı 28 Şubat generalleri gibi kurdukları düzenin bin yıl süreceğini sanmaktadırlar.
Oysa eminiz ki, iktidar ve onun atadığı komisyon tüm bu yaşananların hesabını vicdanen olmasa da hukuken er ya da geç verecektir. Çünkü aileleriyle birlikte yüzbinlerce insanın anayasal haklarının ellerinden alınarak açlık ve sefalete mahkûm ettirilerek sisteme biat ettirilmeye çalışılması insanlık suçudur ve bunun hesabını vereceklerdir.
-Komisyon ve idare mahkemeleri eliyle süreci uzatma bir şeyi değiştirmeyecektir; KESK’liler dün olduğu gibi bugün de iktidar politikalarına biat etmeyecek, boyun eğmeyecektir. Askıya çıkardıkları ekmekleri almayacak, ellerinden aldıkları ekmeğin mücadelesini vereceklerdir. Açlıkla terbiye etme politikaları karşılık bulmayacaktır.
-Hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı, etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören, hükümetin bir organı gibi çalışan ve idari bir mekanizma olan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir.
-Haklarında memuriyeti engelleyen herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmedir.
-Hukuksuz ihraçlardan dolayı mağdur olan tüm kamu emekçilerinin maddi, manevi hak kayıpları karşılanmalıdır.
-Bunlar gerçekleşinceye, ihraç kamu emekçilerinin mağduriyetleri giderilinceye ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Biz kazanacağız, geri döneceğiz.”