Bursa Şubemiz, Çağdaş Gazeteciler Derneği Lokali’nde basın toplantısı yaparak, “güvenceli iş, güvenli gelecek” için hazırladığımız kanun teklifinin yasalaşması için toplanan imzaları TBMM’ye iletmek üzere CHP Genel Başkan Yardımcısı Bursa milletvekili Lale Karabıyık’a teslim etti.
Yönetim Kurulu adına açıklama yapan Bursa Şube Eş Başkanımız İrfan Açık şöyle konuştu: “Covid-19 salgınının geldiği nokta, sağlık emek ve meslek örgütleri tarafından açıklanan vaka sayıları, sağlık emekçilerinin ve hizmet alanların her gün her dakika yaşadığı ve aktardığı sorunlar salgının artık kontrol edilemediğine işaret etmektedir. Test- temaslı- tedavi algoritmalarının bilimsel yaklaşımlarla uyuşmayacak şekilde değiştirilmesi; sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini korumaktan fersah fersah uzak sağlık ve sosyal hizmet politikaları, salgın kontrolü için alınması gereken önlemlerin ısrarla hayata geçirilmemesi salgının sonraki süreçleri için ise kaygılarımızı çok daha artırmaktadır. Bu durum, tabii ki sendikamıza düşen sorumlulukları da artırmaktadır. Sağlık ve sosyal hizmet emekçi sayısındaki yetersizlik sınıra dayanmıştır. Sağlık alanındaki salgın hizmetleri sağlık emekçilerinin olağanüstü çalışmaları ile gerçekleşmektedir. Sağlıkta dönüşüm programının bir yansıması olarak sağlık hizmetleri zaten yıllardır en az çalışanla yürütülmeye çalışılmaktadır. “Normal” dönemler için bile çok yetersiz olan sağlık emekçi sayısı, OEDC ortalamalarının çok altındadır. Örnek vermek gerekirse 100 bin kişiye düşen hekim sayısı OECD ortalamasında 348 iken Türkiye’de 100 bin kişiye düşen hekim sayısı 187’dir. Yani neredeyse yarısı kadardır. Başka bir örnek verecek olursak 100 bin kişiye düşen Ebe-hemşire sayısının OECD ortalaması 938 iken Türkiye’de 100 bin kişiye düşen ebe hemşire sayısı 301 yani 1/3 oranındadır. Normal zamanda bile sürdürülemez olan bu durum, pandemi gibi çok daha özgün ihtiyaçları barındıran bir ortamda ihtiyacı da daha fazla artırmaktadır. Sağlık emekçilerinin korunabilmesi, hizmetlerin doğru şekilde planlanabilmesi için salgının ilk gününden itibaren sağlık emekçi sayısının artırılması gerektiğini ifade ediyoruz. Ancak, sağlıkta dönüşüm programından, daha az emekçiyi daha çok çalıştırıp sömürüyü artırma politikalarından bir adım geri adım atmak istemeyen iktidar, mevcut sağlık emekçilerine yüklenmekte ısrar etmiş; çözüm olmayan komik rakamlardaki atamaların ilerisine gitmemiştir. Bugün sağlık emekçilerinin birçok sorunu da bu politika ile doğrudan bağlantılıdır. Sağlık emekçi sayısını yeterli oranda artırmamak demek:
– Sağlık emekçilerini uzun saatler, arka arkaya, yorgun şekilde çalıştırmak; salgın döneminin gereksinimi olan dinlenme olanaklarının artırılması, mesai saatlerinin kısaltılması, 24 saat çalışmanın kaldırılması gibi önlemleri uygulanamaz hale getirilmesi demektir.
– Yıllık izinlerinin kaldırılması demektir.
– Sağlık emekçilerine test yapılmaması demektir. Az test demek, enfekte sağlık emekçilerinin o kadar az tespit edilmesi demektir.
-Temaslı sağlık emekçilerinin, hatta pozitif sağlık emekçilerinin çalıştırılması demektir.
– İdari izinli sayılması gereken, risk gurubu sağlık emekçilerinin canları pahasına çalıştırılması demektir.
– Hamile olup enfekte olan sağlık emekçisinin yerine yine bir hamile sağlık emekçisi koymak demektir.
-Sağlık emekçilerinin açık kapatmak için bir gün oraya, bir gün buraya güvensiz şekilde görevlendirilmesi, salgının yayılım riskini de artırmak demektir.
-Yani, ne olursan ol, yeter ki çalış denmektedir.
Zaten zor koşullar altında çalışan sağlık emekçileri tüm bu süreç boyunca yorulmuş, tükenmiş, yıpranmış, sağlığından canından olmuştur. Toplu şekilde istifalar, emekli olarak alandan ayrılmalar söz konusudur. Artık bu yolun sonu gelmiştir. Diğer ülke örneklerine baktığımızda salgın boyunca sağlık alanını takviye için emekli olanlar dahi göreve çağırılmıştır. Türkiye’de ataması yapılmayan yüzbinlerce sağlık emekçisi var. Hukuksuza ihraç edilen, güvenlik soruşturmaları bahane edilerek göreve başlatılmayan binlerce sağlık emekçisi var ve göreve çağrı beklemektedir. Artık bu adımın atılması ertelenemez bir zorunluluktur. Güvencesiz çalışmayı sürdürmenin dayanağı bulunmamaktadır
Pandemi dönemi tüm dünyaya neoliberal, kar odaklı sağlık ve sosyal hizmet modellerinin çöktüğünü, halk sağlığını korumaktan uzak olduğunu; sağlık ve sosyal hizmetlerde kamusal hizmetlerin ne kadar önemli ve hayati olduğunu tekrar hatırlatmıştır. Türkiye’de de neoliberal politikaların etkisi ile kamu hizmetleri giderek özelleştirilmiş, sağlık ve sosyal hizmet alanı gibi tamamen özelleştirilemeyen hizmetlerde ise kısmi özelleştirmeler yolu ile bu hizmetler piyasaya açılmıştır. Bu kurumlar şirket mantığı ile çalıştırılmaktadır. Bu politikaların en önemlilerinden birisi de, kamuda kadrosuz- güvencesiz çalışmanın yaygınlaşmasıdır. Pandemi süreci, sağlık ve sosyal hizmetlerin bir ekip işi olduğunu, ekibin her parçasının emeği ve katkısının vazgeçilmez olduğunu bize bir kez daha göstermiştir. Ancak pandeminin daha görünür kıldığı şeylerden birisi de, bu ekip işini bozacak her türlü ayrımcı uygulamanın başta emekçiler olmak üzere halka ve hizmetlere ne kadar zarar verdiğidir. Pandemi sürecinde aynı koridorda, aynı serviste birlikte ter döken, birbirini tamamlayan, aynı risk altına giren farklı mesleklerden sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine ve birlikte verdikleri mücadeleye tanık olduk. Ama bu birlikteliğe de emeğe de zarar veren, üstelik kendilerinin neden olmadıkları, kendilerinin karar vermedikleri sorunlara da daha yakından tanık olduk:
– Farklı istihdam biçimlerinde oldukları için farklı ücretler aldılar, farklı çalışma koşullarında çalışmaya zorlandılar, farklı baskı biçimleri ile karşılaştılar.
– Farklı istihdam biçimlerinde oldukları için farklı haklara sahiptiler, tayin hakları, izin hakları farklıydı.
– Farklı istihdam biçimlerinde oldukları için mali ve sosyal hak kayıplarına maruz kaldılar, özel hayata saygı hakkı, aile kurma hakkı, seyahat özgürlüğü gibi temel hakları ihlal edildi.
Pandemi öncesinde de var olan bu ayrımcı ve emek düşmanı uygulamalar, pandemi döneminde bir kez daha görünür olmuştur. Bu durum, hangi istihdam biçiminde- hangi kadroda olursa olsun tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini tehdit eden, iş barışını bozan, emekçiler arasında dayanışmayı değil rekabeti dayatan bir durumdur. Kadrosuna bakılmaksızın tüm emekçiler için güvencesizlik yaratmaktadır. Sağlık ve sosyal hizmetlere de zarar vermektedir.
Tüm bu nedenlerle “güvenceli iş güvenli gelecek’’ şiarıyla tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin kadroya alınması ve güvencesiz çalışmanın kalıcı olarak sonlandırılması; sağlık ve sosyal hizmet alanlarında yetersiz olan emekçi sayısının kadrolu atamalarla artırılması için her iki alanda da en azından OECD ortalamasına ulaşacak şekilde güvenceli istihdam yapılması düzenlemelerini detaylı olarak içeren bir Kanun Teklifi hazırlamış bulunmaktayız. Kanun teklifinin karşılık bulmasının, taleplerimizin karşılanmasının sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin mücadelesi ile gerçekleşebileceğinin farkındayız. Bu kanunun yasallaşması için mücadele edeceğiz. Bu kapsamda bir kampanya başlatmıştık. Topladığımız imzaları CHP Bursa milletvekilimiz Prof. Dr. Lale Karabıyık aracılığı ile TBMM’ye iletmek üzere bir araya gelmiş bulunmaktayız.
-Tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini bu mücadeleye destek vermeye ve birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
-Sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin bu dönemde yaşadıklarının- önemlerinin ve sorunlarının farkında olan tüm toplum kesimlerinin de bu mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz.
Basın açıklamamızı bitirirken sizin aracılığınızla İl Pandemi Kurulu’na sesleniyoruz, İlimizde başta Şehir Hastanesi olmak üzere Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Çekirge Devlet Hastanesi’ne korona virüs şüphesiyle başvuranların sayısı her geçen gün artıyor. Şüpheli vakalar kendilerine ayrılan ayrı bir bölümde işlem yaptırabilmek için uzun kuyruklar oluşturuyor. Covid-19 vakalarının artması nedeniyle Bursa’daki hastanelerin alarm veriyor. Hala sağlık sistemi ayaktayken mutlaka tedbirler almalıyız. Sistem çökerse hepimiz altında kalırız. İl Pandemi kurullarında konunun uzmanlarının da yer alması ve İl Pandemi Kurulu’nda olmamız gerekmektedir. İlimizde hastaneler ile ilgili Mahallelerden, köylerden ilçelerden gelen vakaları birlikte değerlendirip çözüm önerilerimizle birlikte çözüm yollarını bulmalıyız.”