1 Haziran’dan itibaren “salgın kontrol altına alındı” denilerek başlatılan “yeni normalleşme” süreci salgında birinci dalganın yeniden pik yapmasına neden olmuştur. Sağlık Bakanlığı son günlerde yapmış olduğu açıklamalarla bu gerçeğin altını çize dursun özellikle Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgede vaka sayıları korkutucu düzeyde seyretmektedir. Durumun vahametini başta bölge şubelerimiz olmak üzere, sağlık alanında örgütlü emek meslek örgütleri ile demokratik kitle örgütleri yapmış oldukları açıklamalarla dile getirmektedirler.

En son sendikamızın 51 ilde ve 241 kamu hastanesinde 29 Haziran-7 Temmuz 2020 tarihleri arasında yaptığı anket çalışmasında bölgede vaka sayıların arttığı ve sağlık emekçilerinde bulaş sayılarında yoğun bir artışın olduğu görülmüştür.

Böylesi salgınlarda toplumun sürece demokratik katılımı ile birlikte toplum bağışıklığının sağlanması için gerekli çalışmalar yürütülmesi gerekirken ne yazık ki, iktidarların toplumu yok sayan anlayışı sonucunda sürü bağışıklığı yönteminin yaygın bir şekilde kullanılmasının sonuçları ile karşı karşıyayız.

Ülkemizde geçmişten bugüne süregelen antidemokratik yönetim anlayışı, son yıllarda süreklileşen OHAL rejimi ile salgın sürecini kontrollü sürü bağışıklığı yönetimi ile yönetmeye çalıştı. 1 Haziran’dan itibaren uygulamaya konan “normalleşme” süreci ile de sürü bağışıklık sistemi açıkça ilan edilmiştir.

Sağlık Bakanı başta olmak sağlık emek ve meslek örgütlerinin “salgın tüm hızıyla devam ediyor” açıklamalarına rağmen salgının önlenmesine dair devletin sorumluluklarından kaçarak tüm sorumluluğun topluma yüklemesinin başkaca da açıklaması olamaz. Salgının ilk günlerinde alınan tedbirlerin bile göz ardı edilerek geçiştirilmeye çalışıldığı ve toplumun tüm örgütlü kesimlerine yönelik baskının artarak devam ettiği bu süreç sürü bağışıklığında ısrardan başka bir şey değildir.

Sürü bağışıklığı sistemi ayrımcılıklarla birleşince ayrımcılığa uğrayan toplumsal kesimler için tam bir yıkıma dönüşmektedir. Bir dönem siyasi diplomasinin baskı aracı olarak kullanılan mülteciler ve yıllardır ötekileştirilen Kürtler salgınla birlikte tümden yok görülmeye çalışılmışlardır.

Kürt sorununda yaşanan çözümsüzlükle birlikte var olan baskı ve şiddet politikaları sonucu kırsal kesimlerin boşaltılarak kentlerde nüfusun yoğunlaşması ile birlikte hane nüfusunda yoğunluk artmış ve bu da bulaş oranını arttırmıştır. Kötü yaşam koşullarının nüfus yoğunluğu ile birleşmesi sorunun büyümesine neden olmuştur. Seçilen belediye başkanlarının yerlerine atanan kayyumların toplum yararına kullanılan kaynakları yandaşlarına peşkeş çekmesi de bu süreçte toplum sağlığını olumsuz etkilemiştir. Batman Belediyesinin kayyum öncesi ücretsiz su verilmesi çalışmaları yerini salgından korunmak için en çok ihtiyaç duyduğumuz, temizlik için olmazsa olmaz olan şebeke suyunun kesilmesine bırakmıştır. Salgınla mücadelede yerel yönetimlerin toplum katılımını esas alarak yürüttüğü çalışmalar iktidar tarafından zor kullanılarak engellenirken, kayyumlarla birlikte oluşturulmaya çalışılan “tekçilik”, yani yerel ve merkezi yönetimin tek elde toplanması kamu yönetimine olan güvensizliği pekiştirmiştir.

Yoksulluğun yoğun olduğu bu illerde devletin desteği yok denecek derecede az, var olan ise AKP’nin yok sayan ve tabi kılan politikalarının aracına dönüştürülmüştür. Salgın koşullarında çalışmak zorunda olan bu insanların bu dönemde tarım alanına yönelmesi sebebiyle Covid-19’a bağlı ölüm oranlarında ciddi oranda bir artış olmuştur.

Salgın döneminde vatandaşa karşı sorumluluklarını yerine getirmesi beklenen iktidarın, emek ve demokrasi güçlerine olan tahammülsüzlüğü ülkede artarken, bölgede ise katlanarak sürmüştür. Başta kadın örgütleri olmak üzere demokratik kurumlar üzerindeki baskı, ortadan kaldırmaya yönelik bir şekilde sistematik olarak devam etmektedir. Her gün sistematik bir şekilde demokratik kitle örgütlerini hedef alarak yürütülen operasyonlar, demokratik kitle örgütlerinin yaptığı açıklamalara yönelik polis müdahaleleri, askeri operasyonlar,  Sağlık Bakanlığı’nın “sosyal mesafe” kuralını alt üst etmiş, salgının yayılımının artmasına neden olmuştur.

Bunun yanı sıra bölgede yürütülen sağlık hizmetlerinin yetersizliği, sağlık emek gücündeki yetersizlikler, istikrarsızlık, ayrımcılık gibi sorunların içerisinde salgınla mücadele edilmeye çalışılmıştır. Salgın kontrolünde önemli bir yere sahip olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin yapboz tahtasına dönüştürülerek işlevsizleştirilmesi, halk sağlığı yöneticilerinin liyakata göre değil itaate göre görevlendirilmesi, KHK’lerle binlerce deneyimli sağlık emekçisinin ihraç edilmesi, atama bekleyen sağlık emekçilerinin güvenlik soruşturmasına takılması vb. sorunlar hem sağlık emekçilerine hem de halka bulaşın artmasına ve hatta kontrolden çıkmasına neden olmuştur.

Sadece bunlar değil tabi ki;

Sağlık emekçilerine test uygulanmayarak bulaşın gizlenmesi, Covid-19 pozitif çıkan sağlık emekçilerinin karantina sürecinin uygulanmaması, filyasyon çalışmalarının uygulanmıyor denecek kadar az olması, iş yeri ve il düzeyinde kurulan pandemi kurullarına çalışanların ve örgütlü kesimlerin temsilcilerinin dahil edilmemesi salgınla mücadeledeki samimiyeti gözler önüne sermektedir.

Ülkede salgın tüm hızıyla devam ederken, bölgede de yukarıda saydığımız olumsuzlukların yanı sıra eşitsizlikler ve ayrımcı politikalar salgının daha da yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Bu süreçte başta Cizre dahil olmak üzere bir çok ilde sağlık örgütleri, emek ve meslek örgütleri, demokrasi güçleri salgının daha fazla yayılmaması için, duyarlılığın artması için yoğun bir çaba göstermektedirler. Cizre’de İl Hıfsızsıhha Kurulu’nun alması gereken kararı esnaf almak zorunda kalıyor ve kepenk kapatarak salgını önlemeye çalışıyor.

Biz sendika olarak salgın sürecince sürdürdüğümüz çalışmaları sürdürmeye devam edeceğiz. Salgının bölgede yaygınlaşması ile birlikte toplum ve sağlık emekçilerinin sağlığı için orada bulunan şube/temsilciliklerimizle ortak olarak bu çalışmaları daha da yoğunlaştıracağız.

İktidarlarının bekası, sermayenin geleceği için sürü bağışıklık yönteminde ısrar edenler, ötekileştirici ve ayrımcı politikalarla bir arada durmamızı engellemeye çalışanlar bilmelidirler ki,

Kamu kaynaklarının yağmalanmasına karşı çıkarak toplum sağlığı için harcanması için çalışma yürüteceğiz,

Sağlık kurullarını toplum ve sağlık emekçilerinin katılımına açık hale getirmek için çalışmalar yürüteceğiz,

Sağlık kurumlarını siyasi yandaşlık üzerinden atanan beceriksiz yöneticilerin insafına bırakmayacak, sürecin aktif öznesi olmak için çalışacağız,

Toplumun sağlığı için sağlık emekçilerin sağlığını koruyacak, iş yeri salgın komitelerini kurarak bu süreci örgütleyeceğiz,

Sağlık kurum yöneticilerinin toplum ve sağlık emekçileri yararına çalışma yürütmeleri konusunda tutum alacağız,

Toplumun tüm kesimleri ile birlikte sağlık hakkı için mücadele edeceğiz,

Artık yeter;

Salgınla mücadelede en önde görev alan sağlık emekçileri, salgınla mücadelede nasıl kenetlendi ise iktidarın toplum sağlığını hiçe sayan politikaları karşısında da kenetlenecektir.

İş yeri salgın komiteleriyle iş yerlerinde oluşturduğumuz birlik ve mücadele ile, toplumun tüm kesimlerinin ortak aklıyla birlikte salgına ve salgından medet umanlara karşı barikat oluşturacağız.

Sağlığımız ve halkın sağlığı için MÜCADELE EDECEĞİZ…

 

                                                           MERKEZ YÖNETİM KURULU

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]