İstanbul Şubelerimiz ve Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (Tüm Rad-Der) Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi Reçete Kantini önünde süresiz farklı istihdam modelleriyle çalıştırılan sağlık emekçilerinin tümünün kadroya alınması ve güvencesiz istihdam modellerinin kaldırılması için eylem yaptı.

Eylemde yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bugün burada toplanmamızın amacı 30 Mart 2014 tarihinden sonra atanmış 4/B‘lilerin iki arada bir derede bırakılarak kadrosuz güvencesiz çalıştırılmaya mahkum edilmesi ve kamuda taşeron olarak çalıştırılan sağlık emekçilerinin güvencesiz çalıştırılmasına dair temel sorunlarını siz değerli basın emekçileri ve kamuoyuna deklere etmektir. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan genel seçimler öncesinde ve 30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimler öncesinde mevcut sözleşmeliler kadroya geçirilmiştir. Ancak sonraki süreçlerde sözleşmeli istihdamın şişirilmesine ve kapsamının genişletilmesine devam edilmiş, her dönem sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi seçim yatırımına dönüştürülmüştür. Gelinen noktada kamuya kadrolu personel alımları durma noktasındadır ve neredeyse tüm alımlar sözleşmeli personel alımına dönüşmüştür. Öte yandan özellikle OHAL’in hayatımıza kattığı yeni bir istihdam modeli olan, kamuda 3+1 olarak bilinen atamalar temel istihdam biçimi haline getirilmiştir.  3+1 sözleşmeli atama biçimine dayanak oluşturan mevzuat her ne kadar personel istihdamında güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli atamaların yapılabileceğini vurgulasa da, Sağlık Bakanlığı tarafından temel istihdam modeli olarak benimsenmiş, kadrolu atamı tamamen terk etmiş durumdadır.

Sözleşmeli Çalışma Sorunsalı; Ancak geçici işlerde uygulanabilirliği söz konusu olan sözleşmeli çalışma modeliyle yapılan istihdamlar, zor koşullarda sunulan ve süreklilik gerektiren sağlık hizmetlerini olumsuz etkileyen durumların başında gelmektedir. Sağlık emekçilerini ciddi bir gelecek kaygısına sürüklemektedir. Çünkü sözleşmeli personelin tam anlamıyla eş durumu tayin hakkı yoktur. Sürekli aileye ve aile bütünlüğüne vurgu yapan hükümet, sözleşmeli sağlık emekçilerinin bu haklarını yok sayarak aslında kendisiyle çelişip, çok ciddi mağduriyetleri görmezden gelmektedir. Yüzlerce süresiz 4B’li sözleşmeli personeli aileleriyle aynı şehirde bile yaşayamamaktadır,  çocuklarını, eşlerini kilometrelerce uzakta bırakarak ekmeğinin peşinde koşan sağlık çalışanlarının aileleri parçalanmaktadır.

Sözleşmeli çalışan eğitim durumu mazeretiyle tayin olamamaktadır. Sözleşmeli çalışma; görevde yükselmede, tayin ve terfilerde kariyer ve liyakat ilklerini, adaleti ortadan kaldırmaktadır.  4/B’li sözleşmeli çalışan istifa ettiği takdirde bir yıl geçmeden 3+1’li olarak bile atanamamaktadır. Bunun bizler için manası hem kişinin temel hakkı olan gerekçeli durum söz konusu olduğunda istifa hakkının engellenmesi hem de ola ki istifa edersen seni 1 yıl açlıkla terbiye ederimden başka bir şey değildir. Bugün süresiz 4B kadrosunda çalışan bir sağlık emekçisi her şeye rağmen istifayı göze alıp 3+1 modeli ile atandığında, tekrardan en az üç sene daha sözleşmeli çalıştırılmaya mahkum edilmektedir. Birçok özlük hakkından mahrum bırakılan sözleşmeli sağlık emekçilerinin nöbet ücretinden  %14 SGK kesintisi yapılmaktadır.  Dolayısıyla kadrolu memurdan önce vergi dilimine girip kadrolu memurdan daha çok vergi ödemektedir. Her yerde ve her zaman sağlık emekçileri olarak şunu yüksek sesle dillendirdik ve dillendirmeye de devam edeceğiz; Sağlık bir ekip işidir ve ayrıştırılamaz. Dolayısıyla sözleşmeli istihdam modelleri (4B, 3+1, 4D, taşeron) sağlık emekçilerini değil ayırmak parçalamaktır. Bizler biliyoruz ki bu istihdam modellerinin arkasında yatan asıl amaç sağlık hizmetlerini daha kolay özelleştirmek için çalışanları birbirine rakip hale getirmek, örgütsel bütünlükleri parçalamak, ekip anlayışına dayalı dayanışmaları yok etmeye çalışmaktır. Ama yağma yok; bizler sağlıkta emek üretenler olarak, bir ekip olduğumuzu ve ayrıştırılmaya da, sömürünün derinleştirilmesine karşı da daha güçlü örgütleneceğiz. İnsan ihaleyle çalıştırılmaz, sağlıkta taşeron olmaz. Yıllardır hastanelerde ve tüm sağlık ve sosyal hizmet kurumlarında birlikte ürettiğimiz sağlık hizmetinin ayrıştırılmasının en büyük mağduriyetini pandemi sürecinde yaşadık. 4D’li sağlık işçisi çalışanlar ve taşeron çalışanlar yaptığımız işin büyük kısmını sırtlamalarına rağmen performans ödemesinden bir kuruş bile faydalanamadılar. Tomografi ve MR gibi görüntüleme merkezlerinde taşeron işçisi olarak çalışan radyoloji teknisyenleri ön saflarda mücadele verdiler, korona virüse maruz kalıp enfekte oldular. Gelinen noktada 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun sözleşmeli istihdamı “zaruri ve istisnai hallere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işler” ile sınırlayan düzenlemesi adım adım genişletilmiştir.  Anayasanın 128. Maddesi açıkça ihlal edilerek kadrolu personel tarafından yerine getirilmesi gereken asli ve sürekli hizmetlerde de sözleşmeli, taşeron istihdamına geçilmiştir. Sağlık hizmetinin bölünüp parçalanması ve taşeron şirketler aracılığıyla gördürülmesi, sağlık hizmetinin doğasına aykırıdır. Sağlık hizmetlerinde süreklilik, bütünlük ve istikrar esastır; güvenceli çalışma tüm sağlık emekçilerinin hakkıdır. İnsan onuruna aykırı kölece bir çalıştırma biçimi olduğu herkes tarafından kabul edilen taşeron çalıştırma yasaklanmalı, tümüyle ortadan kaldırılmalıdır.  Sağlık alanında başta taşeron işçileri olmak üzere, taşeron, sözleşmeli, vekil ayrımı yapılmadan güvencesiz biçimde istihdam edilen tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçileri kadrolu statüde güvenceli çalıştırılmalıdır. Kamu hastanelerinde taşeron şirketlere devredilen görüntüleme hizmetleri ve buralarda şirketlerde çalışan radyoloji teknisyeni arkadaşlarımız başta olmak üzere, tüm sağlık çalışanlar kamuda güvenceli biçimde istihdam edilmelidir. Kadrolu ve güvenceli işin hukuksal boyutu; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23. Maddesinde; ‘’Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır’’ der. Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır. Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır, denilmektedir. Ülkemiz Anayasanın 5. Maddesinde ise  “… Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak” devletin temel amaç ve görevleri olarak düzenlenmiştir.

Dolayısıyla bir emekçi için güvenceli çalışma haktır ve geleceğe güvenle bakmasını sağlayan tüm unsurları barındırmak zorundadır. Söz konusu unsurlar; iş güvencesi, adil gelir güvencesi, istihdam güvencesi, sosyal güvenlik güvencesi, kamu görevine girme ve görevde yükselmede adalet, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı başta olmak üzere sendikal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması gibi temel başlıklar halinde sıralanmaktadır. Kamu emekçilerinin güvence zincirinde en çok yıpratılan, kopuş aşamasına getirilen halka iş güvencesi halkasıdır. Çünkü iş güvencesi kamu emekçilerinin şahsını değil, tüm vatandaşlara eşit, tarafsız, piyasa fiyatlarından azade bir şekilde verilmesi gereken kamu hizmetini korumaya yönelik temel bir haktır. Dolayısıyla kamu hizmetleri alanının daraltılmasının, piyasaya açılmasının, tasfiye edilmesinin önündeki en büyük engeldir. Bu nedenle kamu alanını piyasaya açan düzenlemelerle kamu emekçilerini özel sektör çalışanları ile eşitlemeyi temel alan düzenlemeler birbirine paralel olarak hayata geçirilmiştir. İşsiz sağlık bölümleri mezunu sayısı günden güne artıyor; Her yıl sağlık meslek yüksekokullarından ve sağlık yüksekokullarından 70 binden fazla kişi mezun olmaktadır. Yıllık sağlık personeli atamaları ve yıllık sağlık bölümleri mezunları orantılandığında; mezunların yarısından fazlası işsizlikle karşı karşıya kalmaktadır. Tam da bu noktada pandemiyle birlikte sağlık emekçilerinin yetersizliği bu kadar gün yüzüne çıkmışken, ülkemizde özellikle büyük metropollerde kalıcı ve geçici sağlık tesislerinin sayısını arttırmaya giden siyasi iktidar, hala yeni açılan hastanelerde kimlerin çalışacağı konusunda sessizliğini korumaktadır. Sadece İstanbul’da açılan sağlık tesisleri kapasiteyi beşte bir oranında arttırmışken, bu yeni tesislerde çalışacak sağlık emekçilerinin atanmaması var olanı bile karşılayamayacak durumda olan sağlık emekçilerinin görevlendirilmesi bizlerin yaşadığı bir başka mağduriyetidir. Biz sağlık emekçilerinin talepleri uzun süredir dillendirdiğimiz kamuoyu ile paylaştığımız haliyle şöyledir; Yoksulluk sınırı üzerine çekilmiş temel ücret istiyoruz, 3600 ek gösterge hakkımız artık hayata geçirilmelidir, pandemi sürecinde yaşanan performans ödemleri sırasındaki adaletsizlikler giderilmelidir. Çok riskli iş kolu çalışanıyız ve yıpranma hakkımız 5 yıla 1 yıl şeklinde düzenlenmelidir. Sağlık alanındaki personel yetersizliği derhal giderilmeli, yeni atamalar kadrolu, güvenceli yapılmalı, 4B, 4C. 4D, sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil vb. istihdam modelleri ile çalıştırılan bütün sağlık ve sosyal hizmet emekçileri hemen şimdi 4A kadrosuna geçirilmelidir.”

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×