KESK bugün konfederasyonumuz merkezinde KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, KESK Genel Sekreteri Ramazan Gürbüz, KESK Mali Sekreteri Elif Çuhadar, KESK Eğitim-Örgütlenme ve Basın-Yayın Sekreteri İlhan Yiğit, KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy Tekdemir ile KESK Hukuk-TİS ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Yusuf Şenol’un katılımıyla “Yıllık Sendikal Hak İhlalleri Raporunu” (indirmek için tıklayınız) açıkladı.
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik tarafından okunan basın metni aşağıdadır:
2014 yılından sonra Başbakanlık genelgeleriyle, yasal düzenlemelerle, torba yasalarla adım adım uygulamaya konulan ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında rejimin temel yönetim biçimi haline getirilen OHAL uygulamaları sendikal hak ve özgürlüklerde de ciddi gerilemelere neden olmuştur. Çoğu zaman gerilemeleri de aşan, sendikal hak ve özgürlüklerin tümden askıya alındığı bir dönemin içinden geçiyoruz.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, sizlerle paylaşacağımız sendikal hak ihlalleri raporumuza yansıyanlar gerçekte yaşananların yarısına bile denk düşmemektedir. Yaratılan korku iklimi nedeniyle kamu emekçileri karşı karşıya kaldıkları ihlalleri rapor etmekten imtina etmekte, ihraç edilme kaygısı nedeniyle baskıları sineye çekmeyi tercih etmektedir.
Sendikal haklar deyince en başta çalışma hakkının geldiğini belirtmek isteriz. Çalışma hakkı; her insanın insan onuruna yakışır bir hayat idame ettirebileceği iş ve gelire sahip olma hakkını ifade eder. Çalışma hakkı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23. ve 24. Maddelerinde, Avrupa Gözden Geçirilmiş Sosyal Şartında, ILO sözleşmelerinde ve ülkemizin de taraf olduğu birçok uluslararası hukuk metinlerinde düzenlemiştir. Söz konusu metinlerde çalışma hakkı için öz olarak “Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına hakkı vardır” denilmektedir. Ülkemiz Anayasasının 70. Maddesi ise kamu hizmetine girme hakkını düzenleyerek anayasal güvenceye almıştır.
Ancak biliniyor ki, AKP hükümeti OHAL’i fırsata çevirerek on binlerce kamu emekçisinin çalışma hakkını herhangi bir yargısal süreç iletmeden, savunma almadan ve somut belge bilgiye dayanmadan ellerinden almış ve ihraç etmiştir.
Böylesi temel bir hakkın anayasaya, mevcut yasalara dahi aykırı şekilde ortadan kaldırıldığı bir ortamda diğer hak ve özgürlüklerin ihlaline dair söyleyeceklerimiz belki de tali kalacaktır. Çünkü çalışma hakkının pamuk ipliğine, daha doğrusu iktidarın insafına bağlı olduğu bir yerde örgütlenme hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplu gösteri, yürüyüş ve eylem hakkı gibi diğer temel haklar da ortadan kaldırılmaktadır. İktidar çalışma hakkını ortadan kaldırarak diğer temel hakları da kullanılamaz hale getirmektedir. Nitekim ihraç edilen kamu emekçileri sosyal ölü haline getirilmek istenmiş, sadece kamuda değil özel işyerlerinde dahi çalışmaları engellenmek istenmiş, sosyal güvenceleri ellerinden alınmış, pasaportlarına el konularak seyahat özgürlükleri kısıtlanmıştır.
Son üç yılda Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımız üyelerinden 4283’ü OHAL KHK’leriyle ve 487’si Yüksek Disiplin Kurulları kararlarıyla olmak üzere 4770 KESK’linin çalışma hakkı gasp edilerek ihraç edilmişlerdir. OHAL Komisyonu kararıyla 358 arkadaşımız görevlerine iade edilirken 1023’ünün başvurusu ret edilmiştir. Halen 2900 dolayında üyemiz ise başvurularının ele alınmasını beklemektedir.
İktidar bir hakkı bir gecede gasp ettiğinde gayet hızlı davranırken yapılan itirazlara yanıt vermeyi ise oldukça ağırdan almakta, yıllara yaymaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanlığının bugün tarihli 2019/443 sayılı kararı ile OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun görev süresi bir yıl daha uzatılmıştır. İktidar zaman kazanarak bir yandan da ihraçlarla boşalttığı yerlere kendi kadrolarını yerleştirmek istemektedir.
Bildiğiniz üzere sadece darbe girişimi ile ilgili olarak ve sınırlı süre için “tedbirler” alınması gerekirken Türkiye’nin siyasal-toplumsal yapısını değiştirmeye dönük kalıcı düzenlemeler KHK’ler eliyle yapılmış, OHAL’in kaldırılması sonrasında ise uygulamaları devam ettirilmiştir.
Bunun en somut örneği ihraçların devamına olanak veren 375 sayılı KHK’nin Geçici 35. Maddesi eliyle yapılan ihraçlardır. Bu şekilde şu ana kadar SES üyesi 10, EĞİTİM SEN üyesi 4, HABER SEN üyesi 3 ve BES üyesi 1 olmak üzere 18 arkadaşımız bağlı oldukları Bakanlıklar bünyesinde kurulan komisyonların kararı ve Bakanlık onayı ile ihraç edilmişlerdir. Bu arkadaşlarımızın tümünün ortak özelliği ya sendika yöneticileri olmaları ya sendikanın aktif üyeleri olmaları ya da sendikal eylem ve etkinliklere katılmalarıdır.
OHAL uygulamalarından biri de kadrolaşmanın aracı olarak kullanılan güvenlik soruşturmaları ve arşiv araştırmaları olmuştur. Binlerce aday KPSS’de yüksek puan almalarına rağmen güvenlik soruşturmaları ve arşiv araştırması nedeniyle göreve başlatılmamıştır.
25 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 228 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması yönetmeliğinde yapılan değişiklikler sonrasında keyfilik ve hukuksuzluk artmıştır.
Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması sadece adayı değil, birinci hatta ikinci derece yakınlarını da kapsar hale getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 29 Kasım 2019 tarihinde açıklanan kararıyla anayasaya aykırı olduğu bir kez daha ilan edilen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması bu kez yasal düzenleme haline getirilmeye çalışılmıştır. Bildiğiniz üzere yandaş Konfederasyonlar hariç Konfederasyonumuz ve diğer tüm emek örgütlerinin, demokrasi güçlerinin yoğun tepkisi üzerine teklif geri çekilmiştir. Ancak OHAL uygulamaları nimetlerinden faydalanmaya alışkın olan iktidarın her an yeni bir kılıfla yeniden gündeme getirmesi sürpriz olmayacaktır. İktidarı böylesi girişimlerden vazgeçmeye, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması nedeniyle yaşanan mağduriyetleri giderecek adımlar atmaya çağırıyoruz.
Bir diğer OHAL uygulaması ve giderek bir yönetim biçimi haline gelen kayyum atamaları üyelerimizi ve genel olarak da kamu emekçilerini doğrudan etkilemektedir. Kayyum atanan yerlerde kayyumların ilk icraatlarından biri de sendikalarımız üyelerine yönelik ayrımcı ve baskıcı politikaları devreye sokmaktır. Sadece son bir ayda kayyum atanan il ve ilçe belediyelerinde en az 50 dolayında sendikamız TÜM BEL-SEN üyesi açığa alınmıştır.
Kayyumlar adeta yandaş sendikaların temsilcisi gibi hareket etmekte, farklı sendikalara üye olmanın kamu emekçileri için iyi olmayacağı algısı oluşturmakta, açıktan sendikal ayrımcılık suçu işlemektedirler.
OHAL sürecinde ve sonrasında kamu hizmetlerinin piyasaya açılması politikaları hız kazanmış, güvencesiz, sözleşmeli ve taşeron çalıştırma daha da yaygınlaştırılmış, kayıt dışılık ve kuralsızlaştırma artmış, on binlerce kamu emekçisinin ihraç edilmesi nedeniyle iş yükünün artması sonucu kamu emekçileri nefes alamaz duruma gelmiştir. İşyerlerinde mobing ve iş kazaları/işçi cinayetleri yoğunlaşmıştır. OHAL fırsatçılığıyla performans sisteminin yaygınlaştırılmasıyla ve ekonomik krizin derinleşmesiyle, işsizliğin rekor üstüne rekor kırmasıyla intihar vakaları artmıştır.
Sizlere dağıttığımız raporda da göreceğiniz üzere kat be kat aşan oranlarda gördüğümüz 90’lı yılların uygulamalarından olan sürgünlerin bir kez daha bir baskı ve yıldırma yöntemi olarak kullanıldığına şahit oluyoruz.
Sürgün gerekçelerine baktığımızda sendikal hakların kullanımının bahane edildiğini görmekteyiz. Örneğin çalıştığı okulda Kürtçe konuştuğu için ya da süt iznini kullanmakta ısrar ettiği için sürgün edilen üyelerimiz bulunmaktadır.
Bir yandan Anayasada, uluslararası sözleşmelerde tarif edilen temel hak ve özgürlükler bir yandan ise uygulamada bu hakların kullanımını ortadan kaldıran polis devleti uygulamaları ile karşı karşıyayız. İdari işlemler ve uygulamalar anayasanın üzerine çıkarılmıştır. İktidar adeta “temel hak ve özgürlükler anayasada olsa da sakın ha sakın kullanmaya kalkmayın” demektedir. Nitekim birçok eylem ve etkinliğimizde haklarımızı hatırlattığımız güvenlik güçleri amirleri “bize verilen talimat budur, gidin kime şikayet ederseniz edin” demektedir.
Raporumuz incelendiğinde, aylarca süren sokağa çıkma yasakları döneminde yaşam hakkı başta olmak üzere eğitim hakkı, sağlığa erişim hakkı gibi temel haklar için ve barış talebiyle gerçekleştirdiğimiz tüm eylem ve etkinlikler için adli ve idari soruşturmalar açıldığı, farklı türlerde cezalar verildiği görülecektir. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında yaptığımız basın açıklamaları hakkında dahi soruşturmalar açılmış, bu nedenle gözaltı ve tutuklamalar yapılmıştır. Gelecekte bu dönem için “barış” kelimesi gibi “savaş” kelimesinin de yasaklandığı dönem denmesi yaşananları özetleyen objektif bir tespit olacaktır.
Kademe ilerlemenin durdurulması cezası, ihraç olmaları nedeniyle sendika yöneticisi olunamayacağı iddiası ile açılan davalar, aylıktan kesme ve idari para cezaları, görevden uzaklaştırma (açığa alma) cezaları, uyarı ve kınama cezaları, sendikal ayrımcılık ve sendikal faaliyetlerin engellenmesi, sendikal materyallerin dağıtımının engellenmesi, eylemlere müdahale, gözaltı ve tutuklamalar, kabahatler kanununa aykırılık iddiası ile verilen para cezaları, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan soruşturmalar ve verilen cezalar, sosyal medya paylaşımları nedeniyle açılan davalar/soruşturmalar ve bu kapsamda verilen cezalar, kapatılan kurumlar nedeniyle yaşanan sıkıntılar gibi birçok başlık altında yoğun ihlaller yaşanmaktadır. Başta da belirttiğimiz gibi raporumuza bu ihlallerin çok azı yansımıştır.
Buna rağmen rapor da göstermektedir ki, adı kalksa da uygulamaları devam eden OHAL koşullarında sendikal mücadele yürütmekteyiz. İktidarın, tek tip sendika ve tek tip sendikacı yaratmak istediği bu koşullarda hak ve özgürlükler mücadelesi yürüten KESK, her şeye rağmen demokrasi ve emek mücadelesini bedeli ne olursa olsun sürdürmekte kararlıdır.
İktidar oldukça rahatsız olsa da biz bu ihlalleri sizlerle ve demokrasi güçleriyle paylaşmaya devam edeceğiz.
Yasaklamalar, zulüm, faşizan baskı ve uygulamalar iktidarın siyasal ömrünü kısaltmaktan başka bir işe yaramayacaktır. İşçi sınıfının, emekçilerin yüzyıllardır bin bir türlü bedel ödeyerek elde ettiği hak ve özgürlüklerin hangi gerekçe ile olursa olsun ortadan kaldırılmasına yönelik girişimlere karşı fiili ve meşru mücadele hakkımızı sonuna kadar kullanacağız.
İşlerimize dönünceye kadar direnmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sivil darbe hukukuna karşı fiili, meşru ve demokratik direnişimizi ve hukuki mücadelemizi her ne pahasına olursa olsun, tüm zorlukları göğüsleyerek sürdüreceğiz.