25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınlar tüm illerde alanları doldurdu.
SES’li ve KESK’li kadınların da erkek-devlet-sermaye şiddetine, ayrımcılığa, güvencesizliğe karşı “Eşit ve özgür yaşama istiyoruz” şiarıyla kitlesel olarak katıldığı eylemlerde kadın düşmanı politikalar protesto edildi.
KESK tarafından hazırlanan ve alanlarda okunan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü açıklaması aşağıdadır:
70’lerden bu yana neoliberal politikalarla tahkimini sağlayan ataerkil kapitalist sistem, bugün çok boyutlu ve derin bir kriz içerisindedir. Uluslararası tekellerin aşırı kâr hırsı; eşitsizlik, şiddet işsizlik, yoksulluk, açlık, savaş, göç ve ekolojik yıkımı akıl almaz boyutlara ulaşmış durumdadır. Aşırı sağcı, otoriter, popülist iktidarlar, faşizm ve savaş politikaları yükselişini bu temelde sürdürmektedir. Ancak ataerkil kapitalizm artık, zora dayalı veya gönüllü rıza üretebilme kabiliyetini kaybetmiştir ve yarattığı yıkıcı etkilere karşı isyanlar her geçen gün çoğalmaktadır.
Neoliberal politikalar tüm dünyada kadınları güvencesizliğe işsizliğe, eril zihniyete ve aileye daha çok mahkûm etmektedir. Kadınların birçok hakkını yüzyıl önce elde ettiği ülkelerde bugün seçme seçilme, üreme, boşanma, sosyal güvenceye sahip olma, eşit işe eşit ücret gibi en temel medeni ve sosyal ve ekonomik haklar ayaklar altına alınmaktadır. Diğer yandan da, tüm bu saldırılara ve yarattığı şiddet biçimlerine, kürtaj yasaklarına, yoksulluğa, işsizliğe, ayrımcılığa karşı dünyanın her yerinde kadınların itiraz ve direnişleri yükselmektedir.
AKP’nin politikaları kadına yönelik şiddeti artırmaktadır!
Ülkemiz açısından da, ataerki ve kapitalizm ortaklığına siyasal İslam ideolojisini ekleyen siyasi iktidarın; şiddeti olağanlaştıran cinsiyetçi söylem ve politikaları ile neoliberalizm, savaş, ırkçılık, tekçilik, dinin araçsallaştırılması, ekonomik kriz gibi nedenler kadına yönelik şiddeti her geçen gün artırmaktadır. Kadın emeğine, bedenine, kimliğine karşı saldırı hiç olmadığı kadar artmıştır.
Neredeyse günde iki kadın, genellikle de en yakınındaki erkekler tarafından, öldürülmektedir. Son 17 yılda bu rakam ne yazık ki, 15 binin üzerine çıkmıştır. Sadece Eylül ve Ekim ayında 86 kadının katledildiğini görüyoruz. Kırıkkale’de eski eşi Fedai Baran tarafından defalarca bıçaklanarak 10 yaşındaki kızının gözleri önünde katledilen Emine Bulut’un “ölmek istemiyorum” haykırışı tüm kadınların haykırışıdır.
Kadın cinayetlerinde, eril yargı suç ortağı!
AKP’nin cesaretlendirdiği eril zihniyetin beslediği bu cinayetlerde, katilleri koruyan, cezasız bırakan eril yargı suç ortağıdır. Ceren Damar Şenel cinayetine ilişkin görülen duruşmada sanığın, öldürdüğü kadını itibarsızlaştırmak istemesi boşuna değildir. Çünkü bunun yargıda bir karşılığının olduğunu ve lehe sonuç verdiğini çok iyi bilmektedir.
Yine AKP vekili Şirin Ünal’ın evinde gerçekleşen Nadira Kadirova’nın ölümü, birçok yönüyle ülke gerçekliğini gözler önüne sermektedir. Ölümün örtbas edilmesi, ailenin tehdit edilmesi, mafyavari yöntemlerin giderek olağan hale geldiğini açıkça göstermektedir. Savcılığın, Kadirova’nın arkadaşına “Siz Kadirova’yı fuhuşa mı götürüp getiriyor muşsunuz?” diye sorması, yargının erkekleri korurken, öldürülen kadınların itibarına saldırmakta ne kadar ileri gidebileceğini göstermektedir.
Her yer suç mahali!
Her gün yüzlerce kadın evde, işte, sokakta, erkek şiddetine maruz kalmakta ya da şiddet tehdidi altında ölümle burun buruna yaşamlarını sürdürmektedir. Her yer, her mekân kadınlar için şiddet ve cinayet mahalline dönüşmüş durumdadır. Kadınların hiçbir can güvenliği olmadığı böylesi bir atmosferde, kadına yönelik şiddeti önleme, kadınları koruma yerine mevcut mekanizmaları dahi yok eden iktidar, erkek-devlet şiddetinin boyutunu gözler önüne sermektedir. Son dönemde kadın kazanımları sistematik olarak gasp edilmekte, toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı her alanda saldırı geliştirilmekte, kayyum atanan belediyelerde şiddete uğrayan kadınların başvuru merkezleri kapatılmaktadır. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en önemli iki yasal araç olan, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Ailenin ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun iptal edilmek istenmektedir. Bunun yanı sıra hazırlığı devam eden 2. yargı paketinde, kadınların nafaka hakkının elinden alınması ve defalarca kadın mücadelesiyle geri çektirilen çocuk istismarını meşrulaştıran, istismarcıları affetmeyi hedefleyen “tecavüzcü affı”nın yer aldığı söylenmektedir.
Diğer yandan da devleti yönetenlerce, her gün kadını erkeğin malı gören, kadın yaşamı yerine aile önceleyen açıklamalar yapılmakta, kadınların kaç çocuk doğuracağından, nasıl giyineceğine, sokakta özgürce dolaşmasından, çalışıyor olmasına, kahkasına kadar müdahale edilmektedir.
Tüm bu saldırıların yarattığı sonuç, daha fazla kadının şiddete uğraması, öldürülmesi, daha çok çocuğun istismar edilmesi olmaktadır.
Savaştan en çok kadınlar etkileniyor!
Tüm savaşlarda olduğu gibi, Ülkemizde ve Ortadoğu’da süren savaşın da, yaşamsal, ekonomik ve ekolojik bedeli ağır olmaktadır. Savaş demek kadınlar için, ölüm, şiddet, tecavüz, yoksulluk demektir. Savaştan kaçarak sığındıkları ülkelerdeki kamplarda kalan kadınların fuhuşa zorlandıklarını, Türkiye gibi ülkelerde ikinci, üçüncü eş olarak satıldıkları çarpıcı bir o kadar da acı bir gerçekliktir. Savaştan şiddetten kaçarak başka ülkelere sığınan kadınları; ucuz işgücü olmak, başta sağlık olmak üzere temel hizmetlere ulaşamamak, yoksulluk, yurtsuzluk, geleceksizlik, umutsuzluk, ayrımcılık ve bunların yarattığı psikolojik yıkım beklemektedir.
İş yerleri şiddet üretiyor!
AKP döneminde, çalışma yaşamı da, neoliberal politikalar doğrultusunda kadın ve emek karşıtı esnek, güvencesiz, parçalı istihdam biçimleriyle yeniden yapılandırılmaktadır. Baskı ve örgütlülüğü parçalamaya dönük, başta KHK’lerle işten atmalar olmak üzere, yasal ve hukuki dayanağı olmayan uygulamalar artmıştır. Tüm bu politikalar, işyerlerinde daha fazla eşitsizlik, yoksulluk, ayrımcılık, cinsiyetçilik, mobing ve şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışma yaşamı ve koşulları, tüm emekçiler açısından özellikle de kadınlar açısından şiddetin kendisi haline gelmiş durumdadır.
Kadınlar mücadelede kararlı
Kadınlar, şiddete, sömürüye karşı, yaşamın özgür özneleri olma mücadelesini uzun yıllardır ve aralıksız bir biçimde sürdürmektedir. Kadın hak ve özgürlüğüne dair bugün ne varsa tümü bu mücadelenin sonucudur. Kadınlar bugün de bu kararlı mücadeleyi sürdürmektedir. Nitekim kadın emeğinin gaspı ve bedeninin denetimine dayalı, tarihsel arka planı çok güçlü eril zihniyetin kadınlar üzerinde kurduğu sistematik tahakkümü kırmanın tek yolu yine sürekli ve örgütlü kadın mücadelesini yükseltmekten geçmektedir. Dünden bugüne dünyanın dört yanında kapitalist ataerkil sisteme karşı gelişen ve kazanıma ulaşan tüm direnişlerde kadınların en önde yer alması bunu kanıtlamaktadır.
“Eşit ve Özgür YAŞAMAK İSTİYORUZ” şiarıyla alanlardayız!
Bu 25 Kasım’da KESK’li kadınlar olarak, artarak devam eden kadına yönelik her türlü şiddete ve bu şiddeti besleyen zihniyet ve politikalara karşı, Emine Bulut’un “Ölmek İstemiyoruz!” haykırışıyla alanlardayız. Ayrıca 8 Mart’a kadar sürecek olan “Eşit ve Özgür YAŞAMAK İSTİYORUZ!” kampanyamızı başlatıyoruz. Kampanyamız boyunca; işyeri işyeri, sokak sokak emekçi kadınlarla buluşarak, yaşam, emek, eşitlik ve özgürlük mücadelemizi birlikte öreceğiz, birlikte yükselteceğiz.
Tüm kadınları; kadına yönelik her türlü şiddete, kadın cinayetlerine, savaşa, ekonomik krize, cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa, sömürüye, otoriterliğe karşı; Mirabel kardeşlerin mücadelesini büyütmeye, KESK’te örgütlenmeye, 25 Kasım’da alanlarda olmaya çağırıyoruz! Bir kişi daha eksilmeyeceğiz!
Yaşasın Örgütlü Kadın Mücadelesi!
Yaşasın Kadın Dayanışması!
Yaşasın KESK!
TALEPLERİMİZ
- Kadına yönelik her türlü şiddeti önleyen ve kadınları koruyan yasal düzenlemeler acilen yapılmalı,
- Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulmalı,
- İş yerinde şiddeti, ayrımcılığı ve mobbingi önleyen düzenlemeler yapılmalı,
- Kadın istihdamında tek seçenekmiş gibi sunulan esnek-güvencesiz-kayıtdışı ve taşeron çalıştırmaya, kiralık işçilik uygulamasına son verilmeli,
- Bütçede, eğitimde ve her türlü yasa ve uygulamada toplumsal cinsiyet eşitliği esas alınmalı,
- Kapatılan kamu kreşleri açılmalı, kadın veya erkek olduğuna bakılmaksızın en az 50 çalışanın bulunduğu iş yerlerinde gündüz bakım evi ve kreşler açılmalı,
- Grevli toplu sözleşme hakkı, sendikal hak ve özgürlüklerimiz önündeki engeller kaldırılmalı,
- Doğum izinleri 24 haftaya çıkarılmalı, devredilemez babalık izni düzenlenmeli, süt izninin kullanımı önündeki keyfi engeller kaldırılmalı ve ücretli-ücretsiz doğum izninden dönen kadınların statü kaybı yaşaması engellenmeli,
- Eşit işe eşit ücret sağlanmalı,
- Kadınlar için daha fazla yoksulluk, şiddet, göç ve ayrımcılık anlamına gelen savaş politikaları son bulmalı. Eşit ve özgür biçimde bir arada yaşamın sağlanacağı demokratik koşulların oluşması sağlanmalı,
- KHK’ler iptal edilerek haksız hukuksuz yere işten çıkarılan tüm emekçiler görevlerine iade edilmeli,
- Eğitim alanı başta olmak üzere kamusal alanın tümüne yayılan dinselleştirme politikalarından vazgeçilmeli, kadın özgürlüğünün önemli dayanaklarından birisi olan laiklik ilkesi güçlendirilmeli,
- Kadınlardan yana imza atılan uluslararası sözleşmelerin gereklikleri yerine getirilmeli,
- 8 Mart ücretli izin günü sayılmalı