Öncellikle vurgulamak isteriz ki hem yasalarımızda hem de uluslararası hukukta tutuklama bir zorunluk değil, başvurulması gereken istisnai bir durumdur. Adresleri belli, işyerleri bilinen 3’ü kamuda çalışan, çağrılmaları durumunda her an ifade verebilecek konumda olan sağlık çalışanlarının adli kontrol uygulamasına dahi ihtiyaç duyulmadan ailelerinden ve hastalarından koparılarak tutuklanmaları kabul edilemez.
Avukat görüşmelerinden ve mahkemedeki sorgulamalardan edinilen bilgilere göre tutuklanma gerekçeleri sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü 2016 yılında sağlık hizmetine erişimin engellendiği ve neredeyse imkansız olduğu koşullarda, yaralı olarak başvuran ‘’10 yaşlarındaki bir çocuğa’’ sağlık hizmeti sunma iddiasıdır.
Bizler yaşamdan yana olan mesleğin mensupları olarak yaşam hakkının en kutsal hak olduğuna inanıyoruz. Bir “değer” olarak gördüğümüz sağlık hizmet sunumu “değer” olmasını her koşulda her insanı yaşatma çabasından almaktadır. Bu nedenle savaş veya çatışma alanlarında dahi bizlere ihtiyaç duyan herkese, her yerde gerekli sağlık hizmetini sunma sorumluluğumuz vardır. Varoluş sebebimiz olan iyileştirme ve yaşatma hizmetinden dolayı bırakın tutuklanmayı yargılanmayı dahi kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz…
Bizler hekimiz/sağlıkçıyız. Bizlere gereksinimi olan herkesi, kimliğine, aidiyetine bakmaksızın iyileştirmek ve her türlü çabayı göstermek mesleki etik kurallarımız gereğidir. Kim olursa olsun, suçları ne olursa olsun, öncelikle bizlere gereksinimi olan insanların tedavi olma hakkını savunmak görevimizdir.
Uluslararası insancıl hukuk ile çatışma anlarında dahi sağlıkçılara sorumluluk yüklenmiştir. Cenevre sözleşmeleri ve ek protokolleri gereği de sağlıkçıların her türlü durumda kendilerine gereksinim duyan herkese sağlık bakımı ve yardımı yapma sorumluluğu vardır.
Tutuklanan sağlıkçılar da bu evrensel etik değerlerine sahip çıkarak; mesleki yükümlülüklerini yerine getirmişlerdir. Kriminalize edilen, ‘Suç’ üretilmeye çalışılan ve tutuklamaya gerekçe yapılan sağlıkçıların asli olan görevleridir.
Kaldı ki yakın tarihimizde ‘’Gezi sürecinde’’ ve ‘’Cizre olayları’’ sırasında benzer gerekçelerle sağlıkçılar yargılanmış ancak sağlık çalışanlarının hiçbir koşulda tedavi ve iyileştirme görev ve eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı yargı kararlarıyla da güvence altına alınmıştır.
Bir kez daha yineliyoruz; Mesleki sorumluluklarımızı ve mesleki görevlerimizi etik ilkelerimiz doğrultusunda her yerde, her koşulda ve ihtiyaç duyan herkese karşı, bağımsız bir şekilde yerine getirmeye devam edeceğiz.
Evrensel insan hakları hukuku açısından suç niteliğinde olan bu keyfi ve hukuksuz tutuklanma kararları gözden geçirilmeli ve sağlık çalışanları bir an önce serbest bırakılmalıdır.
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI