9. Dönem 7. Merkez Temsilciler Kurulumuz (MTK) 27-28 Haziran 2019 tarihlerinde Ankara’da Eğitim-Sen Genel Merkez toplantı salonunda gerçekleştirildi.

Divan oluşumu ve emek-demokrasi-barış şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız İbrahim Kara, İstanbul seçimini değerlendirerek, “23 Haziran’daki seçimin yenilgisi Erdoğan ve Cumhur ittifakının hanesine çoğunluk desteğinin kaybedildiği ve Türkiye’yi de kaybetmekte olduklarının sinyali olarak vuku buldu” dedi.

1 Ağustos’ta başlayacak toplu sözleşme görüşmeleri öncesinde sendikamızın çalışmaları hakkında bilgi veren Kara, “10 Ekim’de kaybettiğimiz barış güvercinlerimizin anısını yaşatacak, özledikleri dünyayı kurma mücadelesini sürdüreceğiz. Sağlığımız için, halkın sağlık hakkı için, adaleti, eşitliği, kardeşliği, barışı, demokrasiyi, insan haklarını savunmak, umudu büyütmek için var gücümüzle çalışacağız. Her şey çok güzel olacak” diye konuştu.

Eş Genel Başkanımız İbrahim Kara’nın konuşmasının tamamı şöyle: “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır diyordu Erdoğan. 31 Mart İstanbul seçiminin iptalinde açıktan inisiyatif alarak İmamoğlu’nun karşına çıkan Erdoğan, kendi şahsında iktidarının oylandığı bir referanduma dönüştürdü 23 Haziran’ı. Tabi hal böyle olunca 23 Haziran’daki seçimin yenilgisi de Erdoğan ve Cumhur ittifakının hanesine çoğunluk desteğinin kaybedildiği ve Türkiye’yi de kaybetmekte olduklarının sinyali olarak vuku buldu. İmamoğlu, bu seçimde sadece kendi tabanından aldığı oyla değil başta HDP olmak üzere sol ve sosyalist çevrelerin koşulsuz desteği ile İstanbul’u alarak sandıkta faşizme tarihi bir ders vermiştir. 31 Mart’ta baharın müjdesi olarak yaşanan süreç 24 Haziran’da da yazı müjdelemiştir. Yine sendikamızın üyesi Eylem Şen Yazıcı’nın biricik evladı Öykü Arin’in yaşam mücadelesinin ilk aşaması babasından aldığı yarı uyumlu iliğin yüzde 98.5 oranında tutması ile yüzümüzü güldürdü. Sendikamızın tüm şube ve temsilciliklerinin de Öykü Arin’in nezdinde yürüttüğü “kök hücre bağışı hayat kurtarır” kampanyasının yaygın bir biçimde örgütlenmesi ve Öykü Arin’imizden gelen iyi haber de gelecek güzel günlerin müjdecisi oldu. Şubat ayında gerçekleştirmiş olduğumuz Merkez Temsilciler Kurulu toplantısı sonrasında girmiş olduğumuz hareketli süreç 24 Haziran seçimlerine kadar devam etti. Bir tarafta ekonomik krizin etkilerinin iyiden iyiye hissedildiği, hane halklarının harcamalarında kısıntılara gittiği, dengeli beslenme, sağlıklı barınma olanaklarının bile düzenli bir gelire sahip olanlar açısından yerine getirilmekte zorlanmalarına neden olurken, işsizlik tarihi bir rekorun peşinde koşmakta. Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, yoksulluk sınırının üzerinde ise ücret alanın olmadığı ülkemizde işsizlikten kaynaklı bunalıma girerek hayatına son veren/son verme girişiminde bulunan insanların haberleri ise maalesef artarak devam ediyor. Ekonomik krizin derinleştiği koşullar altında, tanzim satış mağazalarının gölgesinde ve tek adamın sesin maruz bırakıldığımız bir yerel seçim sürecini yaşadık 31 Mart’ta. Kendi ifadeleri ile sadece bir yerel seçim değildi, basınıyla, baskısıyla, gerçek anlamda tek seçeneğe sıkıştırılmak istendiğimiz bir seçim süreciydi yaşadığımız ve bu süreç başkanlık seçimi sonrasında yapılan ilk seçim olması nedeniyle tek adam rejiminin de oylanacağı, ekonomik krizin faturasını halka ödetmek isteyenlere verilecek bir cevap olması sebebiyle de referandum havasında geçti. Referandum havasında geçti dedik ya, 31 Mart’ta Kürt illerinde kayyumdan alınan belediyelere, gericiliğin, talanın ve rantın elinden alınan büyük şehirler katıldı. AKP ve MHP ittifakının gerici, ırkçı, ötekileştiren, ayrıştıran söylemleri ve uygulamaları değil, eşitlik, özgürlük, barış ve adalet söylemlerinin kazandığı bu seçim sürecinden sonra ise sokakta kaybettiklerini sandıkta hileyle kazanmaya alışmış iktidarın oyunları sahneye çıktı. Yüksek Seçim Kurulu, KHK ile ihraç edilenlerin en temel vatandaşlık haklarının kullanıma dahi kısıtlama getirilerek, belediye başkanı, belediye meclisi üyesi olan arkadaşlarımızın kazandıktan sonra mazbatalarına el konulduğu yetmezmiş gibi yerlerine de ikinci sıradaki AKP adaylarını görevlendirerek toplumun aklıyla dalga geçmiştir. Kaybetmeyi hazmedemeyen zihniyet öyle ileri gitti ki, KHK ile ihraç olanların oy vermelerinin bile tartışma konusu haline getirmişler ve Yüksek Seçim Kuruluna da başvurarak Anayasal bir hak olan seçme ve seçilme hakkı tek adamın isteği ve beklentisi doğrultusunda kaldırılmak istenmiştir. 31 Mart’ta seçimlerin bitmiş olmasına rağmen seçim gündemi ise hız kesmeden devam ediyordu. İstanbul’un seçim sonuçları ile hayatlarının şokunu yaşayan iktidar, seçilmiş belediye başkanının mazbatası kendilerinin bile inanmadığı gerekçelerle YSK tarafından gasp edildi ve yerine kayyum atandı. Ve 24 Haziran’da seçimlerin yenilenmesi kararı verildi. Artık ok yaydan çıkmıştı bir kere ve geri dönüşü de yoktu ezilenler için. Toplum dayanışmanın, talana karşı doğanın, nefrete karşı sevginin, yalana karşı doğrunun, düşmanlığa karşı kardeşliğin yanında olduğunun da nasıl bir ülkede yaşamak istediğinin, nasıl bir ülke özlemi duyduğunun da iradesini ve kararlılığını gösterdi. Gezinin ruhu, mizahı, zekası ve direnciyle bu süreci karşıladı ve yenilmez sanılanlar tekrar yenildi. Hem de ezici bir farkla. Sağ popülist, erkek egemen, kadın düşmanı, dinci ve ırkçı tek adam politikalarının güç yitimi en çok da doyasıya nefes almayı özlemiş olan kadınların yüreğini sevinçle doldurdu. Tabi bu gün bu noktaya gelişimizin mimarlar 8 Mart’ta alanları dolduran, birbirine sahip çıkan bir kadının daha kirpiğinin yere düşmemesi için mücadele etme azmini bırakmayan, karanlığa teslim olmayan, karanlığı yırtan kadınların mücadelesidir. Etek boyunu cetvelle ölçen, faili değil mağdur kadını yargılamayı adet edinen, kadın düşmanlarına ceza indirimleri yağdırırken meşru müdafaayı müebbetle cezalandıran erkek yargıya karşı yılmayan, davaların peşini bırakmayan kadınlar. KESK’li ve SES’li kadınlar bu büyük mücadelenin parçası olarak yerlerini aldılar hep, ön açtılar, açmaya da devam ediyorlar. İktidardakiler insanların düşündüklerini söylemekten çekindikleri bir baskı ortamını yaratmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Emek ve demokrasi mücadelesinin meşru örgütleri her dönem olduğu gibi yine hedeflerindeydi. Konfederasyonumuz KESK ve Türk Tabipleri Birliği “Afrin savaşı” döneminde yapmış oldukları açıklamalar nedeniyle yargılandılar. KESK’in yargılaması devam ederken, TTB Merkez Konsey üyeleri hapis cezaları ile cezalandırıldılar. Tüm ülkeyi büyük bir açık cezaevine dönüştürdüler. Cezaevinde en çok gazetecinin olduğu, okuma-yazma oranı en yüksek mahpuslara sahip ülke olduk 17 senelik iktidar sürecinin sonunda. Cezaevlerindeki hak ihlalleri de yine 12 Eylül’le hesaplaşacağını, Mamak cezaevini müzeye dönüştüreceğini ve o karanlık günlerin eskide bırakılacağını iddia eden bu iktidar döneminde en üst seviyeye çıktı. Mahpusların en temel haklarının bile kullandırılmaması ve tecrit politikalarına karşı başlayan açlık grevleri sürecinde sendikamız sağlık hak ihlallerinin yaşanmaması için üst seviyede hassasiyet göstermeye çalışmış, açlık grevi yapan mahpusların vücutlarında engellik oluşturacak tahribatlar oluşmaması ve ölümlerin yaşanmaması için hükümetin ve ilgili bakanlıkların ulusal ve uluslararası sözleşmelere uygun, insan hakkı ve yaşam hakkını savunan bir tutum içerisinde olması için çaba sarf etmiştir. Sendikamız açlık grevleri sürecini en başından itibaren yakından izleyerek gerekli uyarıları defalarca kez yapmıştır. Açlık grevi eylemi yapanların sayısının fazla olması ve sürenin uzun olması itibari ile sürecin daha kritik olduğu bitirilmesi durumunda bir kriz ve kaosun yaşanmaması için Sağlık Bakanlığı ile birlikte çalışmaya hazır olduğumuzu iletmemize rağmen bakanlık tarafından bu talebimiz ısrarla görmezden gelinmiş, kısıtlı temaslarda ise her türlü hazırlığın yapıldığı ve sağlık hakkı ihlallerinin önüne geçileceği konusunda beyanlarla karşılaşılmıştır. Buna rağmen açlık grevlerinin sonlandırılmasının ardından yaşanan süreç göstermiştir ki, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın hiçbir hazırlık yapmadığı ve genel tutumun açlık grevi yapanların cezaevi koşullarında ve cezaevi kampüs hastanelerinde tedavilerinin yapılması yönünde olduğudur. Hastanede yatarak tedavi olması gereken mahpusların revirden koğuşuna geri gönderilmeleri, sınırlı sayıda sevklerin ambulanslarla değil ring araçları ile yapılması, tekrar beslenmenin kurallarına riayet edilmemesi hatta kelepçeli muayene gibi kabul etmemiz imkansız sağlık ihlallerinin yaşandığına üzülerek tanık olduk. Açlık grevlerinin bitmesi ile birlikte merkezde ve yerellerde oluşturulan kriz masalarında süreç takip edilmiş, sağlık hak ihlallerinin yaşanmaması ve daha önceki açlık grevleri süreçlerinde yaşanan olumsuzlukların tekrarlanmaması için sürece müdahil olunmuştur. Sağlıkta dönüşümün son aşaması olan şehir hastaneleri sürecinde son keskin dönemece Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’nin açılışıyla birlikte girilmiş, 14 Mart’ta Cumhurbaşkanı tarafından açılışı yapılırken hemşirelere 3600 ek gösterge haklarının verileceği yine Cumhurbaşkanı tarafından vaad edilirken bizde ülkenin dört bir yanın da mücadele programımızı açıklamış ve mücadeleden vazgeçmiyoruz, taleplerimizin peşindeyiz demiştik. 14 Mart itibariyle başlattığımız programımız çerçevesinde 3600 ek gösterge, yıpranma payındaki eksikliklerin giderilmesi, yoksulluk sınırının üstünde ve emekliliğe yansıyacak temel ücret talepleriyle yürüttüğümüz kampanyanın sonunca 11 Mayıs’ta illerden gelen sağlık ve sosyal hizmet emekçileriyle gerçekleştirmek istediğimiz Ankara buluşmasına yönelik polis müdahalesi gerçekleşmiş dahi olsa, mücadeleden vazgeçmediğimizi ilan ettiğimiz forum sonrasında ise Toplu İş Sözleşmesi taleplerimizi örgütlemeye başladığımız yeni bir dönemin heyecanıyla illere dağılmıştık. 11 Mayıs’ta gerçekleştirdiğimiz eylemi ardından 1 Ağustos’ta başlayacak toplu sözleşme görüşmeleri için çalışmalarımızı da hızlandırdık. Emekçilerin sorunlarını hep birlikte açığa çıkartmak üzere hazırladığımız talep formaları ve diğer materyallerimiz ile işyerlerinde emekçilerle buluşmaya hız verdik; TİS sandıklarımızı açmaya başladık. Bu çalışmayı nasıl ilerleteceğimizi bir kez daha birlikte konuşarak etkili şekilde sürdürmeye devam edeceğiz. Kamuya girmenin iktidar partisi üye kimliğine sahip olmaya kadar daraltıldığı günümüzde KHK’larla haksız hukuksuz ihraç edilen yüzlerce sağlık ve sosyal hizmet emekçisini şimdi de bakanlıklara verilen ihraç yetkisi, mesleğe başlamadan yapılan güvenlik soruşturmalarıyla yüzlerce emekçinin işinden edilmesi izlemekte son olarak sağlık alanına mülakat getirilmek istenmesi ile son nokta konulmaya çalışılmaktadır. Sendikamızın tepkisi ve yürütülen mücadelenin sonucunda şu anda gündemdeki yerini kaybetmiş gözükse de kamuya alımlarda yandaşlık kriterlerinin dayatılmasına karşı mücadeleyi elden bırakmamak zorundayız. Diğer taraftan güvencesiz çalıştırma kamudaki temel istihdam rejimi haline gelmiş durumda, 4B, 4+2 gibi istihdam biçimleriyle çalışanlar 4/A’lı çalışanların sayısını çoktan geçmiş durumdadır. Sendikamız birleşik mücadelenin gereği olarak tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçileri için iş ve gelir güvencesi, güvenceli istihdam mücadelesini büyütmek için mücadele etmektedir. Sağlıkta şiddet hız kesmeden devam etmekte, artık neredeyse sıradanlaşmaktadır. Şiddetin nedenlerini görmezden gelerek, sağlıkta dönüşüm programı tüm hızıyla devam ederken, esnek, performansa dayalı çalıştırma devam ederken şiddet sorununu çözmek mümkün değildir. Sendikamız bu bilinçle hareket etmekte, yalnızca şiddet uygulayanların cezalandırılmasından ibaret bir perspektife sıkışmadan bütünlüklü bir mücadeleyi alandaki tüm sağlık emek ve meslek örgütleriyle büyütmeye gayret etmektedir. Toplu Sözleşme süreci çalışmalarının da vesilesi ile emekçilerin gerçek temsilcisi olarak, taleplerimizi en küçük birimlerden başlayarak oluşturacağımız ve sonuna kadar taleplerimizin arkasında duracağımız, emekçilerin taleplerinin iktidarla pazarlık konusu yapılmasına izin vermeyeceğimiz, mücadeleyi büyüteceğimiz, umudu yeşerteceğimiz bir sürece giriyoruz. Aynı zamanda gerçek sendikanın, sendikamızın kuruluş yıl dönümünü de içeren bu süreçte ulaşmadığımız, elimizin değmediği, sözümüzün erişmediği emekçi kalmaması için çalışacağız. Bu sürecin sonunda da insanlığa dair temel özlemimiz için, barış için yine alanlarda olacağız. 10 Ekim’de kaybettiğimiz barış güvercinlerimizin anısını yaşatacak, özledikleri dünyayı kurma mücadelesini sürdüreceğiz. Sağlığımız için, halkın sağlık hakkı için, adaleti, eşitliği, kardeşliği, barışı, demokrasiyi, insan haklarını savunmak, umudu büyütmek için var gücümüzle çalışacağız. Her şey çok güzel olacak.”

Kara’nın konuşmasının ardından söz alan MTK delegeleri siyasal ve sendikal geçmiş süreci değerlendirerek, önümüzdeki dönemin planlamasına dair görüş belirttiler.

Genel Örgütlenme, Eğitim, Basın-Yayın ve Sosyal İşler Sekreterimiz Fikret Çalağan’ın örgütlenme sunumu yaptığı MTK toplantımızda, Genel Hukuk ve TİS Sekreterimiz Aylin Akçay da TİS süreciyle ilgili bilgilendirme yaptı.

İki gün süren 9. Dönem 6. Merkez Temsilciler Kurulumuz sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.

 

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×