Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanları Mehmet Bozgeyik ve Aysun Gezen, bugün saat 11.00’da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Ahmet Erdem ile bir görüşme gerçekleştirerek kamuda güvencesizlik dosyamızı ve taleplerimizi kendisine ilettiler.
Görüşme sonrasında Bakanlık önünde birçok ilden gelen KESK üyeleriyle birlikte yapmak istediğimiz basın açıklamamız polisin engellemesi sonucu Milli Kütüphane önünde gerçekleştirildi. Burada söz alan Eş Genel Başkanlarımız Mehmet Bozgeyik ve Aysun Gezen yasaklarla kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlük mücadelesinin engellenemeyeceğini belirttiler. Güvencesizliğe ilişkin basın açıklamamızı Eş Genel Başkanımız Aysun Gezen kamuoyuyla paylaştı. HDP milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki de güvencesizliğe ve ihraçlara ilişkin kısa bir konuşma gerçekleştirerek hukukun nasıl yok sayıldığını örnekleriyle dile getirdi.
Basın açıklamasından sonra üyelerimizle Milli Kütüphane önünden Kızılay’a yürüyerek Sakarya Meydanı’nda anti demokratik uygulamalar protesto edildi, güvencesizliğe ve ihraçlara ilişkin taleplerimiz bir kez daha paylaşıldı.
Basın metni aşağıda yer almaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Emek Örgütlerinin ve Siyasi Partilerin Değerli Temsilcileri,
Değerli Milletvekilleri,
Ülkemizin Dört Bir Yanından Gelen,
Emek ve Demokrasi Mücadelesi Yürüttüğü İçin Hukuksuzca İşleri Ellerinden Alınan Değerli Mücadele Arkadaşlarımız,
Çalışma Bakanı daha dün, tüm Türkiye önünde, “Daha Parlak Bir Gelecek İçin Çalışmak” şiarıyla hareket ettiklerini söylüyordu.
Bizler çalışma hakkımız için bugün buraya toplanmak ve taleplerimizi ifade etmek istediğimizde ise karşımıza yasaklarla, engellemelerle çıktılar. En temel hakkımız olan düşünce, ifade ve toplu gösteri hakkımızı engelleyenlerin çalışma hakkımızı da nasıl elimizden aldıklarını da ihraçlardan, açığa almalardan, soruşturmalardan, ayrımcılıklardan, gözaltı ve tutuklamalardan biliyoruz.
Büyümeden, üretime kadar tüm veriler ekonomik krizin gittikçe derinleştiğini gösteriyor. “Kriz teğet geçti” diyenler, “IMF’e biz borç veriyoruz” diyenler şimdi IMF’siz IMF programını en katı haliyle uyguluyorlar. Buna rağmen işsizlik rakamları ve enflasyon oranları her ay bir ay öncekini aratır hale geliyor.
Maaşlarımızdan kesilen vergiler yetmezmiş gibi, yandaşla yapılan satış sözleşmeleri nedeniyle maaşlarımızın geçen yılların da gerisine düşmesi az gelmiş gibi bu kez de kıdem tazminatımıza, emekli ikramiyemize göz dikiyorlar. Adına da “fon kuracağız” diyorlar. Kıdem tazminatını Bireysel Emeklilik Sigortası ile birleştirerek, BES’ten cayma hakkını ortadan kaldırarak oluşturacakları fonu sermayeye kanalize edeceklerini bizzat Hazine ve Maliye Bakanının kendisi söylüyor. Kaldı ki, şimdiye kadar kurdukları diğer fonların hali ortada. Daha geçen hafta bir işsiz kardeşimiz benzin parasını dahi yakınlarından alarak kendini yaktı. İşsizlik fonu yağmalanmasaydı, sermayeye peşkeş çekilmeseydi, amacına uygun kullanılsaydı en azından bu gencimiz bugün aramızda olacaktı.
Hükümet yetkililerinin dilinden “personel reformu yapacağız” beyanatları eksik olmuyor. Reformdan kasıtlarının kamu emekçilerinin başta sınırlı iş güvencesi ve sosyal güvenlik olmak üzere son haklarını da tamamen ortadan kaldırmak olduğunu 17 yıllık icraatlarından iyi biliyoruz.
Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan çalışma hakkımıza, iş güvencemize yönelik büyük bir saldırı var. Çalışma hakkı; iş güvencesi, adil gelir güvencesi, istihdam güvencesi, sosyal güvenlik güvencesi, kamu görevine girme ve görevde yükselmede adalet, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının yanı sıra sendikal hak ve özgürlükleri kapsamaktadır.
Çalışma hakkının en önemli parçası olan iş güvencesi bizim şahsımıza ait değil, tüm vatandaşlara eşit, tarafsız, piyasa fiyatlarından azade bir şekilde verilmesi gereken kamu hizmetini korumaya yönelik temel bir haktır. İktidar kamu hizmetleri alanının daraltılmasının, piyasaya açılmasının, tasfiye edilmesinin önündeki en büyük engeli iş güvencesi olarak gördüğünden planlı ve sistematik şekilde ortadan kaldırıyor ya da kullanılamaz hale getiriyor.
Özel sektörde performanstan esnek çalışmaya, angaryaya kadar çalışanların aleyhine ne varsa tek tek kopyalanarak torba yasalarla, KHK’lerle kamu alanına aktarılmıştır. Böylece kamu emekçilerinin iş güvencesi alabildiğine sınırlanmıştır. OHAL ile birlikte ise kamu emekçilerinin iş güvencesi fiilen kullanılamaz hale getirilmiştir. 4.510’u KESK’e bağlı sendikaların yöneticisi, üyesi olmak üzere, 140 bine yakın kamu emekçisi herhangi bir yargı süreci işletilmeden, Cumhurbaşkanının deyimiyle “kapı gibi 657’ye rağmen” işlerinden edilmiştir.
Kamu emekçilerinin güvenceli çalışma hakkını sınırlayan başlıklardan birisi de kamu görevine alınmasında, görevde yükselmesinde, tayin ve terfilerde kariyer ve liyakati, adaleti ortadan kaldıran düzenlemelerdir.
Yıllardır yapılan düzenlemelerle Anayasa açıkça çiğnenmiş, kamu görevine girmede, görevde yükselmede eşitlik ve adalet ilkesi yerle bir edilmiştir.
Hem göreve almada hem de görevde yükselmede adayın bilgisini, yeteneğini, mesleki yeterliliğini değil, siyasi iktidarla aynı çizgide olup olmadığını ölçen sözlü sınavlar siyasi kadrolaşmanın temel aracı haline getirilmiştir.
Siyasal iktidar ile farklı çizgide olan adayların KPSS puanı ne kadar yüksek olursa olsun sözlü sınavlarda düşük puan verilerek elenmesi ne yazık ki rutinleşmiştir.
Herhangi bir mahkeme kararı olmadığı halde, isimsiz ihbarlarla, fişlemelerle işinden edilen kamu emekçilerinin üzerindeki baskılar artarak sürüyor. Güvenlik soruşturması, arşiv araştırması adı altında ombudsman gibi devletin diğer kurumlarına dahi içeriği açıklanmayan yöntemlerle insanlarımızın işe girmesi engelleniyor. Kamuda işe almalarda mülakat, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sisteminin ağırlığı gittikçe artırılarak torpilin ve kadrolaşmanın kapısı sonuna kadar açılıyor
Bugün de ihraç kamu emekçileri seçilme ve seçme hakkı gibi temel vatandaşlık haklarının gaspı ile karşı karşıyadır.
Yaşanan bu saldırı dalgası işçilerin, emekçilerin birliğine, dayanışmasına, ortak talepleri için omuz omuza mücadele etmesine olan ihtiyacı her zamankinden daha yakıcı hale getirmiştir. Biz KESK olarak, her zaman olduğu gibi bugün de bu görev ve sorumlulukla mücadele etmeye devam edeceğiz. Ancak birlikte ve ortak mücadeleye her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. İşçilerin, emekçilerin haklarını koruma ve geliştirmekle görevli tüm konfederasyonların, sendikaların bu yakıcı ihtiyaca cevap verme görev ve sorumluluğu artmıştır.
Buradan bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; gelin, yoksullaştırılan halklarımızın, emekçilerin elinde avucunda kalan son kırıntılara dahi göz koyan bu saldırı dalgasına karşı işçilerin, emekçilerin birliğini, dayanışmasını, omuz omuza mücadelesini birlikte büyütelim.
Gelin güvenceli iş, güvenli gelecek için aşağıdaki taleplerimiz etrafında mücadeleyi büyütelim…
- Kamuda sözleşmeli, idari hizmet sözleşmeli, geçici, ücretli, vekil gibi, her ne ad altında olursa olsun güvencesiz istihdama son verilsin!
- Başta sözleşmeliler olmak üzere güvencesiz olarak istihdam edilen tüm kamu emekçileri kadroya geçirilsin!
- Kamuya alımlarda eşitsizliği artıran, torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın önünü açan mülakat, sözlü sınav, güvenlik soruşturması-arşiv araştırması uygulamasına son verilsin!
- Performans, angarya, ödünç memurluk, esnek çalışma başta olmak üzere her türlü iş yükümüzü daha da artıran her türlü güvencesiz istihdam uygulamasına son verilsin!
- Eşit iş yapan kamu emekçileri arasındaki mali, sosyal, özlük farklılıklar giderilsin!
- Emeğin haklarını yok eden KHK’ler iptal edilsin!
- OHAL KHK’leri ile herhangi bir hukuki delil ve mahkeme kararı olmadan işinden ekmeğinden edilen tüm kamu emekçileri işine iade edilsin!
- Kadınların sürekli, güvenceli işlerde istihdam edilmesinin önündeki tüm engeller kaldırılsın!
- Kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik hakkımızın önündeki engeller kaldırılsın!
- Emekli ikramiye ve maaşlar insanca yaşanabilir bir seviyeye çekilsin!
- Tüm ek ödemeler emekli aylığına yansıtılsın!
- Zorunlu BES dayatmasından vazgeçilsin!
- EYT’lilerin yaşadığı mağduriyet giderilsin!