Tokat Temsilciliğimiz yaptığı basın toplantısında “Ek gösterge lütuf değil, hakkımızdır” açıklamasında bulundu.
Açıklamayı yapan Temsilcilik Eş Başkanımız Tayyar Özcan, şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanı tarafından, “Polis, Öğretmen, Hemşire, Din görevlilerinin ek göstergelerinin 3600’e çıkarılacağı konusunda söz ve müjde verilmiş, hatta diğer İdarecilerin de ek göstergelerinin yükseltileceği, dolayısıyla buradaki adaletsizliğin giderileceği ifade edilmişti. Ancak bugüne kadar herhangi bir somut adım atılmamış, tatmin edici bir açıklama yapılmamış ve bu bir vaatten öteye geçememiştir. Ayrıca; geçtiğimiz ay içerisinde, Sendikamız 3600 ek gösterge konusunda bir imza kampanyası başlatmış, Şube/Temsilciliklerimiz aracılığı ile üyelerimizden ve üyemiz dışındaki bu kampanyaya destek veren 18.000 sağlık emekçisinin imzası Genel Merkezimiz tarafından TBMM Başkanlığına ve Mecliste Grubu olan siyasi partilere gönderilmiştir. Bu ülkede yaşayan tüm kamu emekçileri ve kamu emekçisi emeklikleri, 24 Haziran seçimleri öncesinde, 24 Mayıs 2018 tarihinde düzenlenen İktidar Partisinin, seçim beyannamesi toplantısında bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkan bu sözleri unutmamıştır. Ancak son günlerde hükümet kanadından yapılan açıklamalar on ay önce verilen 3.600 ek gösterge sözünün yerel seçim malzemesi haline getirilerek ertelendiğini üstelik kamu emekçilerinin iş güvencesini tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyen ‘personel reformu’ kapsamında ele alınacağını göstermektedir. Hatırlanacağı üzere hükümet temsilcileri zaman zaman Cumhurbaşkanı’nın yukarıdaki sözlerine rağmen önce “3.600 ek gösterge seçim beyannamemizde yok” açıklamaları yapmaktan geri durmamıştır. Ancak kamu emekçilerinin artan tepkisi ve ek gösterge adaletsizliğinin giderilmesi için sadece dört meslek grubunu değil, tüm kamu emekçilerini kapsayan bir düzenleme yapılması talebimizin milyonlarca kamu emekçisi tarafından sahiplenilmesi karşısında geri adım atılmıştır. Buna rağmen AKP iktidarı milyonlarca kamu emekçisini ve emeklisini oyalama taktiğini sürdürmüştür. 13 Aralık 2018 tarihinde açıklanan “İkinci 100 Günlük Eylem Planında” sadece öğretmenlere 3.600 ek gösterge verilmesi yer almıştır. Böylece bırakalım tüm kamu emekçilerini kapsayan adil bir ek gösterge sistemini en başında 3.600 ek gösterge sözü verilen diğer meslek grupları bile unutulmuştur. 13 Aralık’ta açıklanan söz konusu 100 günlük eylem planın süresi dolmuştur. Buna rağmen hükümet konuya ilişkin bir açıklama yapmaya bile tenezzül etmemektedir. Önümüzdeki tehlike ise 3600 ek gösterge talebini ‘Personel Reformuna’ bağlama oyunu bugün geldiğimiz noktada hem 14 Mart’ta Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklama hem de daha üç gün önce bir TV programına katılan AKP Grup Başkanı Naci Bostancı’nın sözleri milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklisinin on aydır umutla beklediği 3600 ek gösterge talebinin yerel seçimlerden sonrasına bırakıldığını teyit etmektedir. Kısacası 3 milyon kamu emekçisinin milyonların adil bir ek gösterge talebi bir kez daha seçim malzemesi haline getirilerek bir başka bahara ertelenmek istenmektedir. Üstelik iktidar partisi grup başkanının yaptığı açıklamaya göre 3600 ek gösterge konusunun Nisan, Mayıs aylarında gündeme getirilmesi düşünülen ‘personel reformu’ içinde ele alınması planlanmaktadır. Nitekim iktidar partisi grup başkanı Naci Bostancı’nın 20 Mart’ta katıldığı TV programında yöneltilen “seçimden sonra ilk olarak hangi düzenleme gündeme alınacak?” sorusunu “Personel reformu olması gerekiyor Türkiye’de. İnsanların 3600 ek göstergeyi bu kadar söylemelerin nedeni bir çıta atlama olarak görülmesinden bu kadar gündeme geliyor. Bunlar personel sistemi içerisinde değerlendirilecek konulardır. Nisan-Mayıs civarında bu gelişmeler yaşanır.” diyerek yanıtlaması dikkatlerden kaçmamıştır. İktidar partisi grup başkanının sözünü ettiği ‘personel reformu’nun içeriği henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak bu ülkenin kamu emekçileri AKP’nin iktidara geldiği ilk günden bugüne iş güvencelerine göz koyduğunu, yıllardır çıkarılan torba yasalarla, KHK’lerle, OHAL ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yaptığı değişikliklerle iş güvencelerinin alabildiğine sınırlandığını çok iyi bilmektedir. Kamu emekçileri, emekliler, işçiler bugüne kadar siyasal iktidar tarafından ‘reform, dönüşüm, devrim, müjde’ denilerek cilalanan her düzenleme sonrasında temel haklarının daha da budandığını, kaşıkla verilenlerin kepçe ile geri alındığını ne yazık ki acı tecrübelerle öğrenmiştir. Bugüne kadar ‘reform, dönüşüm’ adı altında hayata geçirilen politikalarla kamu hizmetleri alanın yıllar içinde gittikçe daraltması, piyasaya açılması, istihdamın parçalı hale getirilmesi kamu emekçilerine daha fazla güvencesizlik ve yoksulluk olarak yansımıştır. Ücret geliri ile yaşam mücadelesi veren tüm kesimler gibi kamu emekçileri de uzun yıllardır mali, sosyal, özlük hak kayıpları yaşamaya devam etmiştir. Buna karşın kamu emekçilerinin maaşlarını eriten gelir vergisi adaletsizliğine son verilmesi, temel ücretlerin insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çekilmesi, ek ödemelerin emekli aylığına yansıtılması, ek gösterge sisteminin adil hale getirilmesi, her türlü güvencesiz istihdama son verilmesi, sözleşmelilerin kadroya alınması temel talepleri hep görmezden gelinmiştir. Toplu sözleşme adı altında dört dönemdir yandaş konfederasyon yönetimi ile varılan mutabakatlarda da üç milyon kamu emekçisinin ve iki milyon kamu emekçisi emeklisinin söz konusu temel talepleri doğrultusunda hiçbir adım atılmamıştır. Nihayet normal koşullarda toplu pazarlık masasının konusu olan, toplu sözleşme ile çözülmesi gereken mali, sosyal, özlük haklar siyasal iktidar tarafından bir lütuf gibi gösterilerek seçim vaadi haline getirilmiştir. Siyasal iktidarın 24 Haziran seçimleri öncesinde gündeme getirdiği 3.600 ek gösterge vaadi üzerinden başlayan tartışma doğal olarak en başta ek göstergeden hiçbir şekilde yararlanmayan Yardımcı Hizmetler Sınıfı olmak üzere tüm kamu emekçilerini kapsayan adil bir ek gösterge sisteminin hayata geçirilmesi temel talebine dönüşmüştür. Bilinmelidir ki, kamu emekçilerinin adil bir ek gösterge sistemini de içeren temel talepleri siyasal iktidarların bir lütfu değil, anayasamızla ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan onurlu çalışma hakkının vazgeçilmez unsurlarıdır. Dolayısıyla kamu emekçilerinin yıllardır mücadelesini verdiği temel talepleri iktidarların canının istediğinde hayata geçireceği, istemediğinde erteleyeceği ya da başka bir hak karşılığında vazgeçilmesini isteyeceği talepler değildir. Yıllardır temel taleplerimize kulaklarını tıkayan, sorunlarımızı toplu sözleşme masasında çözmeye yanaşmayanların bu taleplerimizi kendilerinin bir lütfu gibi göstererek seçim yatırımına dönüştürmesi üstelik bunu iş güvencemizi tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyen “personel reformu”nun hayata geçirilmesi şartına bağlaması asla kabul edilemez. Kamu emekçileri boş vaatlerle çalışma haklarını ortadan kaldırmayı hedefleyenlere sandıkta hesap soracaktır. En başından beri mücadele pusulasını iktidarların lütuf gibi gösterdiği vaatlere göre değil “Hak Verilmez, Meşru Mücadele İle Alınır” ilkesine göre belirleyen bir konfederasyon olarak tüm kamu emekçilerini temel haklarına sahip çıkmak için omuz omuza vermeye, hakkımız olan düzenlemeleri seçim yatırımı haline dönüştürürken bile iş güvencemizi ortadan kaldırmaya çalışanlara hak ettikleri cevabı vermeye, haklarımız için birlikte mücadeleye çağırıyoruz.”