Hukuksuzluk sirayet etmediği en ufak bir yaşam alanı bırakılmayacak şekilde yaygınlaşarak devam ediyor.
Otoriter rejimlerin toplumun denetimi amacıyla bir strateji olarak benimsedikleri ülkemizde de muhalif olan tüm toplumsal kesimleri, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini yürüten emek ve meslek örgütlerini “sürekli gözetim, denetim, baskı ve tecrit” altında tutma politikası AKP ile birlikte ülkemizde de derinleştirilerek uygulamaya sokulmuştur.
Siyasi iktidar makro ve mikro düzeyde iktidarını içselleştirmek için tüm baskı araçlarını devreye sokarken, toplumu gözetim ve denetim altında tutmayı bir strateji olarak benimsemiş durumdadır.
İktidar, denetimli serbestlikle yüzbinlerce muhalifi yarı açık cezaevine dönüştürdüğü dışarıda adeta kıpırdayamaz hale getirirken tutukladıkları muhalifler üzerinden de cezaevlerinde aynı amaçla baskısını giderek artırıyor.
Cezaevlerinde yaşanan ihlallere yönelik her gün yeni bir haber ve olayın kamuoyuna yansımasının arkasında iktidarın yürütmüş olduğu baskı politikası yatıyor.
İHD raporuna göre 2018 yılı içerisinde 211 tutuklu/hükümlü, cezaevinde işkence ve kötü muameleye (psikolojik baskı, darp, çıplak arama, askeri tekmil zorlaması, ters kelepçe vb.) maruz kaldı.
Ayakta sayım dayatması, ters kelepçe uygulaması, sayım ve telefon görüşmelerinde askeri tekmil ve askeri nizam dayatması, karşıt görüşlü tutuklu/hükümlülerin aynı ring aracıyla hastane ve mahkemeye götürülmesi ve bu sırada yaşanan nefret saldırıları, sağlık hakkına erişim engelleri, çıplak arama, keyfi disiplin cezaları, sürgün sevk, özel alanları da görecek biçimde kameraların konulması, havalandırmaların üzerlerinin tel kafesle kapatılması, aşırı doluluk nedeniyle birçok hapishanede yerlere yatak konularak yerde yatmak zorunda bırakılma gibi ihlaller sıkça kamuoyuna yansımaktadır. Keyfi disiplin cezaları nedeniyle infaz yakılmasının giderek sistematik hal almıştır. Son yıllarda birçok insan yeterli sağlık olanakları sağlanmadığından yaşamını yitirdi. İletişim cezaları ve kitap sınırlandırmaları son yıllarda cezaevlerinde sıradan uygulamalar haline getirilmiştir.
Tutuklu/hükümlülerin aileleriyle, avukatlarıyla aylarca/yıllarca görüştürülmemesi temel insan haklarına aykırıdır. Temel sorunların çözümünde baskı politikalarının ciddi toplumsal sorunlara, kutuplaşmaya ve gerginliklere yol açtığı son günlerde yaşananlardan bir kez daha açığa çıkmıştır.
Anti demokratik politikalar nedeniyle onlarca cezaevinde aralarında avukatların, seçilmiş milletvekillerinin, belediye başkanlarının da olduğu yüzlerce tutuklu/hükümlü günlerdir süresiz/dönüşümsüz açlık grevine başlamış durumdadır.
Yarın çok geç olabilir. Basına sansür uygulanarak, görmezlikten gelinerek sorun çözülmüş olmaz, aksine daha ciddi sonuçlara yol açarak büyür. Kaybeden halklarımız, emekçiler olur.
Geri dönüşü ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkmadan yetkililer derhal adım atmalı, sorun diyalog yoluyla çözülmelidir. Kişiye özel uygulamalardan vazgeçilmeli, tutuklu/hükümlülerin uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan haklarından faydalanması önündeki engeller kaldırılmalıdır. Sağlık örgütleri ve insan hakları örgütlerinden oluşan bir heyetin cezaevlerine ziyaretlerde bulunmasına izin verilmelidir. Açlık grevlerinde “sıvı, B grubu vitamin, tuz, şeker ve karbonat” alımı yaşamsal olduğu kadar, eylem sonlandıktan sonra kalıcı beyin hasarlarının önlenmesi açısından da kritik olduğu göz önüne alınarak gerekli tedbirler alınmalıdır.
Sorunların çözümüne yönelik adımların atılmaması durumunda çok daha vahim sonuçlarla karşılaşacağımız açıktır.
Cezaevleri gerçeğinin ülkemizin siyasal ve ekonomik koşullarından bağımsız olmadığı gerçeğinden hareketle Konfederasyonumuz cezaevlerinde yaşanan ihlallerden ve bu ihlallerin sonra erdirilmesi talebiyle devam eden açlık grevlerinin şu ana kadar çözülmemesinden kaygı duymaktadır.
Durum daha da kötüye gitmeden sorunlar diyalog kanalları işletilerek, temel hak ve özgürlüklerin kullanımı önündeki engellerin kaldırılmasıyla çözülmelidir.
KESK Yürütme Kurulu