Samsun Şubemiz Genel Sekreterimiz Pınar İçel Çepe’nin de katılımıyla Yoksulluğa, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadele KESK Samsun Bölge Mitingi öncesi açıklama yaptı.

“Krizin faturasının sağlık ve sosyal hizmetler alanına ödetilmesini kabul etmiyoruz” vurgusunun öne çıktığı basın açıklamasında konuşan Genel Sekreterimiz Pınar İçel Çepe, AKP’nin ekonomik ve siyasal tercihlerinin sonucunda yaşanan ve bugün söylenmesinin bile yasak olduğu ekonomik krizin herkesin hayatını derinden etkilediğini söyledi.

AKP iktidarının kriz öncesi ekonomik büyümeden ve refahtan pay alan ülkenin yoksul emekçi halkıymış gibi “hepimiz aynı gemideyiz” söylemleriyle krizin faturasını emekçilere ödetmeyi hedefleyen ekonomik programını açıkladığına dikkat çeken Çepe, sözlerine şöyle devam etti: “Güvencesizlik derinleşecek, kamu harcamaları sınırlandırılacak, vergiler arttırılacak ve tabii ücretler düşecek. Peki bu günlere nasıl gelindi? AKP iktidarı 16 yılını özel sektör borçlanmasını 10, hane halkı borçlanmasını 83 kat arttırarak, borçlanmaya dayanan bir ekonomik büyümeyle, aynı zamanda da inşaat sektöründeki aşırı büyümeyle, mega projelerle derinleştirerek geçirdi. Bu sürede kamuya ayrılan pay giderek azaltıldı. Üstelik ayırılan kaynak da alt yapı çalışmalarında, araştırma-geliştirmede kullanılmadı. Dahası kamu kurumlarının bütçeden aldığı pay, AKP’nin siyasi tercihlerine göre belirlendi. Eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe bütçeden ayrılmayan pay Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve Savunma Bakanlığı’na aktarıldı. 2017 yılında Diyanet İşleri’ne ayrılan 7.8 milyar TL ile dernek, vakıf, birlik, kurum, kuruluş, sandık gibi siyasal islamcı örgütlere aktarılan 3.7 milyarın toplamı, 2018 bütçesinde öngörülen savunma harcamalarının yüzde 19.3’üne, eğitime ayrılan kaynağın yüzde 11.4’üne, Sağlık Bakanlığı bütçesinin yüzde 28’ine karşılık gelmektedir. Bütçeden kamu kurumlarına ayrılan payın nasıl kullanıldığın bir kısmı da Sayıştay Raporlarında açığa çıkmıştır. Raporlara göre çalışmalar plansız ve programsız yürütülmüş, ölçüsüz ve parçalı bir yönetim anlayışı ile davranılmış, yönetimlerde ehil olmayan kişiler bulundurulmuş, pek çok alanda mevzuata aykırı işlemler yapılmıştır. Bütün bunların sonucunda da kurumlar zarara uğratılmıştır; mali işlemlerin hatalı yapılmasından kaynaklı zararlar oluşmuş, memur maaş ödemelerinde hak edilmiş ek gösterge puanları ve öğrenim durumu değişimi güncellenmediği için eksik ödeme yapılmış, taşeron işçilerin kıdem tazminatları hesaplanmamış, alacakların kayıtları düzgün tutulmamış, alacaklara faiz işletilmemiş, döner sermaye işletmelerine ait banka hesaplarında faizsiz nakit bulundurulduğu için kayıp yaşanmış, şehir hastanelerinde muhasebe kayıtları düzgün tutulmadığı gibi Adana ve Mersin Şehir Hastaneleri henüz inşaat halindeyken şirketlere yer ve bahçe bakım hizmeti ödenmeye başlanmış, sadece İŞKUR tarafından ücret ödemesi için gönderilen 21 milyon 793 bin lira ortadan kaybolmuştur! Diğer taraftan da sağlık hizmet sunumuna hiç bir faydası olmadığı gibi hastalar için de türlü zorluklara neden olan, işlevsiz şehir hastanelerine her ay dolar kuruna bağlı kira olarak ödenmektedir. 29 Ekim’de açılacağı duyurulan Bilkent Şehir Hastanesi’nin aylık kirası 1,5 milyon TL’dir. Özetle hükümet ve AKP bürokratları savurgan ve plansız uygulamaları ile kamu kurumlarını zarar uğratmışlardır. AKP iktidarı, iktidarda olduğu dönemler boyunca tercihini kamusal hizmetlerin sunumunun nitelikli, ücretsiz, ulaşılabilir ve anadilinde olması yönünde değil, yerli ve yabancı sermaye ile birlikte dinci-gerici vakıf ve derneklerin nemalandırılması için kullanmıştır. Bir taraftan, elektriğe, doğalgaza, suya ve bütün temel tüketim malzemelerine zam gelirken diğer taraftan da ücretlerimize göz dikilmekte, ekmeğimiz elimizden alınmaktadır. Öyle ki, stajyer öğrencilerin, intörnlerin hastanelerde ücretsiz yemek yemesi Sağlık Bakanlığı’nın emri ile yasaklanmıştır. Geleceğin sağlık ve sosyal hizmet emekçileri bugünden açlığa mahkum edilmektedirler. Yine benzer bir durum sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin döner sermayeden aldıkları payın kısılması ya da tamamen ortadan kaldırılması ile devam etmektedir. Üniversite hastanelerinin büyük bir bölümünde döner sermaye ödemeleri sıfırlanmışken, nöbet ücretleri ödenmezken, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri’nde ise döner sermaye ödentilerinde büyük oranda düşüşler olmuştur. Örneğin İstanbul’daki bir hastanede bir uzman hekim Temmuz ayında ortalama 5000 TL döner sermaye ücreti alırken Ağustos ayında bu ücret 3.200 TL’ye düşmüştür. Yine aynı hastanede bir asistan hekim Temmuz ayında ortalama 1200 TL döner sermaye ücreti alırken Ağustos ayında 30 TL, bir hemşire Temmuz ayında ortalama 703 TL döner sermaye ücreti alırken Ağustos ayında 17 TL almıştır. Ek ödemelerde durum böyleyken temel ücretlerimizde de erime her geçen gün devam etmektedir. Sağlık ve sosyal hizmetler alanında çalışanların temel ücretleri 2015 Temmuzundan bugüne ortalama 270 dolar ile 373 dolar arasında bir kayıp yaşamıştır. Açlık sınırının 1857 TL, yoksulluk sınırının 6424 TL olduğu, üstelik yoksulluk sınırındaki artışın yani temel tüketim maddelerine yönelik fiyat artışının asgari ücretteki artışın yaklaşık 6 katı olduğu, artan zam ve vergi oranlarının alım gücümüzü zayıflattığı yerde bir de ücretlerimizdeki ciddi oranlardaki düşüşler bu ekonomik krizin faturasının kimlere ödetildiğini gözler önüne sermektedir. Tabi emekçiler bu haldeyken, kriz sağlık ve sosyal hizmet sunumunu da can kaybına bile neden olabilecek şekilde etkileyecek gibi görülüyor. Siyasi iktidar, sağlık ve sosyal hizmeti bir hak olarak görmediğini uygulamaları ile ilan etmeye devam etmektedir. Kamudan yapılacağı duyurulan 60 milyon tasarrufun 10 milyonunun sosyal güvenlik alanından yapılacak olması; emekli, yaşlı, engelli ücretlerinin ödenmesini, ilaç ve malzeme giderlerinin karşılanmasını olumsuz etkileyecektir, aynı zamanda da sosyal yardımlar da olabildiğince daralacaktır. Zaten krizin ilk belirtileri sağlık alanına olmuş, ilaca ulaşımda yaşanan sıkıntılar medyaya bile yansımıştır. Kanser hastaları ecza depolarının kapılarını aşındırmaya başlamış, bu durumu duyuran, önlem alınmasını isteyen sendikamız yöneticileri ise yandaş basın tarafından hedef gösterilmiş, darağacında sallandırılmakla tehdit edilmiştir! Kamu hastaneleri malzeme alamayacak hale getirilmiştir. Karadeniz Teknik Üniversitesi Hastanesi tedavi seti bittiği için plazmaferez hastalarını kabul edemediğini duyurmuştur. Hemen tüm hastanelerin durumu benzerdir. Şimdi ise birer ikişer medyanın gündemine hastane yöneticileri tarafından verilmiş “ameliyatları erteleyin” talimatları düşmektedir. Ordu İl Sağlık Müdürlüğü “kalp kapak ve kalp pili ameliyatı yapmayın” talimatı yayınlamakta, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Başhekimliği’nin talimatında “malzeme alınamadığı, ihale yapılamadığı” belirtilmekte ve hekimlerin “devleti zarara uğratmak”la suçlanmayı istemiyorlarsa elektif ameliyat yapmamaları gerektiği yazmaktadır. Bu ve benzeri talimatlara göre; Bir fıtık boğulduğunda, kalp damar tıkanıklığı %70’i geçtiğinde, safra kesesi hastalığı sarılığa neden olduğunda, kalp ritim bozukluğu kapak değişimi yapılmadığı, pil takılmadığı için pıhtı oluşup felce neden olduğunda ancak o zaman insanlar sağlık hizmeti almayı hak etmektedir. Yani Sağlık Bakanlığı ve hastane yöneticileri bizlerden hasta için olay artık geri dönüşsüz boyuta geldiğinde, kişinin genel sağlık durumunu bozduğunda müdahale etmemizi istemektedir. Ancak elektif ameliyat keyfi ameliyat demek değildir. Hastanın ameliyata alınmadan önce genel sağlık durumunun en iyi hale getirilmesi için zaman varsa, hastalığı, kişinin genel durumu buna el veriyorsa en uygun zamanda ameliyatını yapmak demektir. Kişinin sağlıklılık durumunu korumak demektir. Oysa verilen talimatlardan anlıyoruz ki; iktidarın mantığına göre insan sağlığının çok da önemi yoktur. Kişinin hastalığı hayati tehlike arz etmiyorsa tedavi olmayı hak etmemektedir. Çünkü onun ameliyatı için harcanacak parayla kurtarılmayı bekleyen büyük şirketler vardır. İsterseniz bunu bir de bel fıtığı nedeniyle her gün dayanılmaz sancılar çeken bir hastaya soralım? Bu hasta her gün ağrı çekmeye devam mı etmeli midir? Müstahak olan bu mudur? Ya da siz ‘kriz var’ diye ameliyatını ertelerken elektif durumu acile dönebilecek hastalar için ne gibi bir önlem almayı düşünüyorsunuz? Bu konuda hastaya ve bize verebileceğiniz güvence var mıdır? Bu birkaç örnek bile ekonomik krizin sorumlularının faturayı kimlere ve nasıl keseceğini gözler önüne sermektedir. Bizler; sağlık ve sosyal hizmetler alanında insanların mutluluğu için gecemizi gündüzümüze katanlar, bu krizin faturasının bizlere ve sağlık ve sosyal hizmet alanlara kesilmesinin engellenmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Bizlere emeğimizin karşılığı, insanlara ise hakları olan sağlık ve sosyal hizmet sağlanmalıdır. Bu alanlarda yapılan harcamaların telafisi için emeğimize, sağlığımıza, sosyal yardımımıza göz dikmek yerine Sayıştay raporlarında da açıkça belirtilen çarçur edilmiş paralara göz dikebilirler. Şirketler, bankalar değil, hayatlar kurtarılmak istenirse yapılması gerekenler hiç de zor değildir. Zamların geri alınmasını, enflasyondan doğan ücret alacaklarımızın ödenmesini, sağlık ve sosyal hizmet sunumunu engelleyecek tasarruflardan vazgeçilmesini istiyoruz ve alacağız.”

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×