Bugüne kadar bir buçuk milyona yakın kişinin yaşadığı 7 ilde, 18 ilçede onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde toplamda 54 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Yasaklar toplamda 200 günü geçti !

Ve bu yasaklarda şu ana kadar 300’ün üzerinde insan başlatılan özel savaş konsepti çerçevesinde yaşamını yitirdi.

Bu uygulamalar ile halk sıkıyönetim dönemlerinde bile örneğini görmediğimiz orantısız bir şiddete maruz saglikhakkiihlali2bırakılmaktadır. Başta yaşam hakkı olmak üzere halkın beslenme, su, elektrik, sağlık hizmetine ulaşma/bu hizmetlerden yararlanma gibi temel hakları ihlal edilmeye devam edilmektedir.

Yasama organının açık bir düzenlemesi olmaksızın, idari bir tasarrufla özgürlükler kısıtlanmakta, yaşam hakkı başta olmak üzere temel insan hakları açık biçimde ihlal edilmektedir. Tüm bu süreçte yasama fonksiyonunu gasp eden keyfi uygulamalar idari işlem olarak da nitelendirilemez.

Vali ve kaymakamlar tarafından ilan edilen sokağa çıkma yasakları konusunda da vurgulanması gereken nokta, olağanüstü hal rejimlerinin geçerli olduğu bir dönemde dahi vali ve kaymakamların bu türden karar alma yetkileri yoktur.

Öğretmenler hizmet içi eğitim gerekçesiyle kentlerden gönderilirken, sağlık emekçilerine de “hazır olun” yönünde talimatlar verilmiştir. Hastaneler ve okullar özel harekat polisleri tarafından adeta işgal edilmiş ve askeri karargaha çevrilmiştir. Sokağa çıkma yasakları başladığından beri tehdit ve sindirmeyle karşılaşan sağlık emekçileri bakımından hastanede adeta hapsedilmeyi dayatan ancak adına haftalık nöbet denen ne olduğu belirsiz bir uygulama başlatılmıştır.

saglikhakkiihlali3

Türkiye’nin savaş hukukunu düzenleyen Cenevre sözleşmelerinden 12 ağustos 1949 tarihli sağlık ve emniyet mıntıkaları ve mahallerine müteallik anlaşma projesine göre sağlık mıntıkalarına hiçbir şekilde silahlı güçlerin girmemesi gerekmektedir. Hastanelerin polis ve asker ablukasına alınıp halkın sağlık hakkının engellenmesi açık bir sözleşme ihlalidir. Sağlık merkezinin bulunduğu ilçede ikamet eden sağlık emekçilerine sağlık merkezlerine gidiş-geliş konusunda hiçbir engel çıkartılmaması ve çalışmalarının kolaylaştırılması gerekirken, sağlık emekçilerinin sağlık merkezlerine hapsedilmesi ağır bir hukuk ihlalidir.

Sağlık emekçilerinin yoğun baskı ve şiddetle karşılaştığı bir süreçte Sağlık Bakanı sorumlu olduğu personelin çalışma koşullarını, can güvenliğini ve yaşam hakkı başta olmak üzere en temel insani haklarını göz ardı ederek adeta savaş bakanı gibi hareket etmektedir.

Bu süreçte Bakan ve yetkili diğer kişilerin yaptığı birbiriyle örtüşmeyen açıklamalar mevcut mağduriyetleri daha da arttırmıştır. Sağlık Bakanı Müzezzinoğlu’nun 10 Ekim Ankara Katliamı sonrasında yapmış olduğu açıklamalardaki tutarsızlıkları bu dönemde de devam etmektedir.

16 Ağustos 2015 tarihinden itibaren pek çok bölgede sokağa çıkma yasakları ilan edilmeye başlamıştır. Halkın sağlık hizmetine erişiminin neredeyse tümüyle imkansız kılındığı dönemler yaşanmıştır. Ve bu süreç hala devam ettirilmektedir.

Çok sayıda vatandaşın hastaneye gidemediği ve ambulans gelmediği için basit yaralanmalardan hayatını kaybettiği bir dönemde 26 Temmuz 2015 tarihinde Cizre Devlet Hastanesi poliklinik bölümüşehmus dursun3ne kimliği eyupergen2belirsiz kişilerce silahlı saldırı düzenlenmiş ve bu saldırı öncesinde de hastane güvenlik güçleri tarafından ablukaya alınmasıyla çatışma hastanenin içine kadar çekilmiştir. 27 Ağustos 2015 tarihinde de nöbetten çıkan sağlık emekçisi arkadaşımız Eyüp Ergen keskin nişancılar tarafından katledilmiştir. Üyemiz Eyüp Ergen yaklaşık 1,5 saat boyunca yaralı bir halde ambulans beklemiş, olay yerine gelen sağlık ekiplerine de keskin nişancılar tarafından ateş edilmiştir. Yine Beytüşşebap’ta Kaymakam talimatı ile göreve çıkan ambulansa polis noktasından ateş açılmış ve sendikamız üyesi ambulans şoförü Şeyhmuz Dursun yaşamını yitirmiştir.

Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Hikmet Selçuk Gedik, şu açıklamalarda bulunabilmiştir: “…… Cizre Devlet Hastanesi’nde doğumlar gerçekleştiriliyor, birçok hastamız geliyor. Hastalarımız bu hizmetleri en iyi şekilde almaya devam ediyor. Bunun yanı sıra kahraman askerimiz, polisimiz cansiperane şekilde orada çalışan bütün görevlilerimizin güvenliğini en iyi şekilde sağlıyor. Burada bütün hizmetler en iyi şekilde hiçbir kesintiye uğramadan sürdürülüyor”

“Sokağa çıkma yasağının devam ettiği ilçede, sağlık hizmetleri de aksamadan sürüyor. Hastaneye gitmesi gereken vatandaşlar, zırhlı araçların koruduğu ambulanslarla evlerinden alınırken, hastanedeki tedavilerinin ardından yeniden ikametgahlarına bırakılıyor.” Dedi.

Aynı biçimde Bakan: “sorun yaşanmıyor denilemez. Ambulans, kimi zaman geri dönmek zorunda kalabiliyor. Geçtiğimiz 5-6 aylık dönemde, hizmet sunumunda hayati sorun yaşayacak vatandaşımıza bir bedel ödetmedik.diyebilmektedir.

Oysa;

Çok sayıda hak temelli örgütün yaptığı incelemeler sonucunda oluşturdukları raporlar, bölgedeki şubelerimizden aldığımız bilgiler sağlık hizmetine erişim konusunda çok ciddi ihlallerin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu süreçte basına da yansıdığı gibi çok sayıda vatandaş, beyaz bayrakla sağlık kurumlarına ulaşmaya çalışmıştır.basıntoplantısı22.12.2015-9 Aynı biçimde, bütün bu koşullara rağmen hastaneye gidebilen vatandaşlara polis tarafından GBT, kimlik kontrolü uygulaması dayatılmakta ve hastalar ve yaralılar gözaltına alınabilmektedir.

9 günlük sokağa çıkma yasağı boyunca Cizre’deki tablo bile ihlaller Sağlık Bakanı ve Acil Hizmetler Genel Müdürünün söylediklerinin aksini ispatlamak için yeterlidir.

Cizre Devlet Hastanesi’nde olağan zamanlarda acil servise başvuran hasta sayısı günlük 600-700 civarında iken sokağa çıkma yasağının uygulandığı 9 gün boyunca toplam 214 olmuştur.

Cizre Devlet Hastanesi Diyaliz Servisi takibinde olup diyaliz uygulanmakta olan son dönem 68 böbrek yetmezliği hastası ablukanın ilk 4 günü boyunca hastaneye hiç gidememiş, daha sonra ise sınırlı sayıda (sadece 25 kişi) ancak yasağın 4. gününden sonra diyalize alınmaya başlanmıştır. Ayrıca sokağa çıkma yasağı boyunca eczaneler açılamamış, kronik hastalar ilaçlarını alamamış, mamayla beslenmek zorunda olan bebekler de mamaya ulaşamamıştır.

Cizre Devlet Hastanesi’nde normalde günde ortalama 10-12 doğum gerçekleşmektedir. 2015 Temmuz ayı toplam doğum sayısı 349, 2015 Ağustos ayı toplam doğum sayısı 351’dir. Doğum oranının normalde yüksek olduğu bölgede bu süreçte kadın hastalıkları ve doğum servisine başvurabilen hasta sayısı 12, doğumu hastanede gerçekleştiren hasta sayısı ise sadece 7 olmuştur. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı 9 gün boyunca sadece 7 doğum hastanede gerçekleştirilebilmiştir.

Yine bu süreçte şehir merkezinde kalp krizi vb. nedenlerle acil tıbbi müdahale gereksinimi olanların, yüksek ateşten havale geçiren çocuk hastaların hiçbiri hastaneye gidememiştir ve bu sorular nedeniyle 35 günlük Muhammed bebek hayatını kaybetmiştir.

Tüm bunların yanı sıra sokağa çıkma yasakları nedeniyle gömülemeyen ve buzdolaplarında bekletilen

cenazelerinde olduğunun bilindindiği bir dönemde Sağlık Bakanı nasıl bir mantıkla vatandaşlarımıza bedel ödetmedik diyebilmektedir ?

Bakanın bedelden anladığının ne olduğunu merak etmekteyiz.

Sağlık Bakanı’nın görevi, ihlalleri yok saymak değil, kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve ihlallerin ortaya çıkmaması için gerekli düzenlemeleri yapmaktır.

Sağlık Bakanı : Güvenlik tedbirleri için ne dedik, ’24 saat arkadaşlarımızın evlerine gidiş gelişlerinde güvenlik sorunu yaşıyorlar. Biz de bir hafta hastanede 24 saat dönüşümleribasıntoplantısı22.12.2015-8 yapacak ekibi getirelim. Bunların bir kısmı gündüz bir kısmı gece dinle

nir’. Ekipler kuruldu. Hasta, güvenli ortamda hastaneye gelebiliyorsa, tedavisini yapıyoruz. Biz hastaya güvenli bir şekilde gidebiliyorsak tedavisini gittiğimiz yerde yapıyoruz veya alıp getiriyoruz.”

Eğer hizmetlerde aksama yaşanmıyorsa sağlık emekçilerinin bir hafta boyunca güvenlik gerekçesiyle nöbete zorlanması ne anlama gelmektedir ?

Çok sayıda sağlık emekçisinin yaralandığı, polis tarafından tehdit edildiği, baskı altında tutulduğu, hastanelerin özel harekat polisi tarafından resmen işgal edildiği bir dönemde Sağlık Bakanının, “Bir defa her türlü güvenlik tedbirini almak durumundayız. Çekilmek kolaycılıktır. Bırakalım o zaman orayı. Güvenlik güçleri de çekilsin, emniyet de çekilsin. Sonra silahlı kuvvetler de basıntoplantısı22.12.2015-5çekilsin. Bunlar, ihanet cümlesidir. ‘Bu ülkenin vatandaşıyım’ diyen birinin söyleyebileceği cümle olabilir mi? açıklaması ile sağlık emekçilerini vatan haini ilan etmesini anlayabilmiş değiliz.

Oysa, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun bilmediği/yada bilmek istemediği çok şey var. Bunlardan en önemlisi de sokağa çıkma yasağının olduğu il ve ilçelerde sağlık emekçileri ne bir yere gidiyor ne de sağlık hizmeti üretmekten vazgeçiyorlar.

Sağlık hizmetinin aksamasına neden olanlar sağlık emekçileri değil, iktidarın savaş politikalarıdır.

Ve bu politikaların sonucunda hukuksuz bir biçimde hastanelere yerleşen özel harekat timleridir ve derhal hastaneleri terketmelidirler.

Sağlık hizmetinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesinin yolu barıştan geçmektedir.

Sokağa çıkma yasakları nedeniyle derinleşen ihlalleri, halka ödetilen bedelleri, sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunları görmezden gelenlere inat biz sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sendikası olarak kamuoyunu bilgilendirme görevimizi yerine getirmeye devam edeceğiz.

Ve kurduğu her cümlede sağlık çalışanlarını hedef haline getiren ve yaşamdan çok ölümü barıştan çok savaş dilini kullanan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun asıl görevi olan “halkın sağlığı ve sağlık çalışanlarının güvenliği sağlamaya” çağırıyoruz. 22.12.2015

 

                                                                       MERKEZ YÖNETİM KURULU

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×