Altı yıllık üniversite eğitiminin ardından bir alanda uzmanlaşmak isteyen her hekim 2-5 yıl arasında değişen bir süre zorunlu asistan hekimlik görevi yapmaktadır. Bu süre içerisinde asistan hekimlerden hem eğitim görmeleri, hem bilimsel araştırma yapmaları ve aynı anda da sağlık hizmeti sunmaları beklenmektedir. Performansa dayalı ücretlendirme, sağlık hizmetinin ticarileşmesi, sağlık iş gücünün düzenlenmesindeki öngörüsüzlük ve stratejiden yoksun anlayış nedeniyle eğitim ve araştırma gibi tıp hizmetinin niteliksel gelişimi ve sürdürülebilirliği açısından çok kritik iki alan neredeyse tümüyle gözden çıkarılmış ve hekimler kölece çalışma koşullarına itilirken eğitim ve araştırma hastaneleri hizmet hastanelerine dönüştürülmüştür.
Türkiye’deki tüm tıp fakülteleri ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim araştırma hastanelerindeki hekimlik hizmetleri ağırlıklı olarak asistan hekimlerin emeği ile yürütülmektedir.
2003 yılında Türkiye genelinde toplam tıp fakültesi kontenjanı 4550 iken bu sayı 2008’de 6098’e, 2012’de 8915’e, 2013 yılında 11037’ye ve 2014 yılında 12120’ye ulaşmıştır. 2003 yılında toplam 41 olan tıp fakültesi sayısı 2013 yılında 74’e çıkmıştır. 10 yıl önce sadece 4 özel üniversitenin tıp fakültesi bulunurken 2013 yılında Konya’da 1, İzmir’de 2, Ankara’da 4, İstanbul’da 11 olmak üzere vakıf üniversitelerine bağlı toplam tıp fakültesi sayısı 18’e yükselmiştir. İstanbul’da 12, Ankara’da 7 İzmir’de ise 5 tıp fakültesi bulunmaktadır. Tıp fakültesi sayıları veya fakülte kontenjanlarında artışa gidilirken akademik kadrolar ve fiziksel şartların yeterliliğinin gözetilmemesi eğitimin niteliği açısından oldukça sorunlu bir yaklaşımdır.
Sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde ve sürekliliğinin sağlanmasında oldukça önemli bir yeri olan asistan hekimler, sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi ve eğitim sisteminin bu dönüşüme paralel olarak yapılandırılması nedeniyle önemli sorunlar yaşamaktadırlar. Türkiye’de tıp eğitiminin geleceği ve halka sunulan sağlık hizmetinin niteliği açısından tıpta uzmanlık eğitiminin sorunları artık daha fazla göz ardı edilemeyecek bir noktaya gelmiş bulunmaktadır.
Türkiye’deki tüm tıp fakülteleri ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerindeki hekimlik hizmetleri ağırlıklı olarak asistan hekimlerin emeği ile yürütülmektedir. Bu durum eğitimin niteliğini oldukça olumsuz biçimde etkilemektedir. Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’nin 26. maddesinde belirtildiği gibi;
- (1)Uzmanlık öğrencisinin, kurum ve birimlerde eğitimin çağdaş standartlarda verilmesinin
sağlanmasını isteme hakkı vardır ve bunu sağlamak kurum amirlerinin görevidir. Nöbet,
çalışma ve eğitim odaları gibi uzmanlık eğitimi alan kişinin eğitsel ve sosyal gereksinimlerini karşılayan alt yapı kurumca sağlanır. - (2)Uzmanlık öğrencileri uzmanlık eğitimi uygulamasından sayılmayan işlerde görevlendirilemez.
Nitelikli olmayan bir uzmanlık eğitimi sonrasında uzmanlığını alan bir hekim, “uzman hekim eksikliğini” sadece nicelik olarak kapatabilir. Asistan hekimlere verilecek eğitimin nitelikli hale gelmesi için programlar nöbet listeleri de göz önünde bulundurularak düzenlenmelidir.
Sağlık sistemindeki emek gücü, planlamadan uzak bir biçimde ve kadrolaşma yönünde bir eğilimle belirlenmektedir. Asistan hekimler çoğu zaman yasal sınırları da aşan biçimde nöbete zorunlu bırakılmaktadırlar. Bu koşullarda asistan hekimlerin sağlıklı kalmasının, sağlıklı karar verebilmesinin, nitelikli hizmet sunmasının ve uzmanlık eğitimi almasının mümkün
olmadığı açıktır. Uzmanlık öğrencileri olarak asistan hekimlerin eğitim görmeleri gerekirken, eğitimler hasta yoğunluğu nedeniyle büyük ölçüde aksamaktadır. Süreler ve koşullar açısından asistan hekimler oldukça insanlık dışı biçimde çalıştırılmaktadır. Asistanların net görev tanımlamaları yapılmalı, alınan kararlarda söz sahibi olmalarını mümkün kılan mekanizmalar yaratılmalıdır.
Asistan hekimlerin eğitimlerini sürdürebilecekleri uygun koşulları talep etme ve nitelikli bir eğitim sürecinden geçme hakları ihlal edilemez. Asistan hekimlerin araştırma yapabilmek amacıyla uygun mekân ve malzemelerle beraber yeterli bir boş zaman dilimine de ihtiyaçları bulunmaktadır. Ancak asistan hekimler bu koşullara çoğunlukla sahip değildir ve eğitimler, mesai saatleri dışına çıkarılarak çalışma süreleri (hizmet) artırılmaya çalışılmaktadır. Eğitim ve araştırma programı, her anabilim dalı için özel biçimde, nitelikli ve kapsamlı bir eğitim müfredatına bağlı olarak ve performans baskısından kurtarılarak yeniden düzenlenmelidir. Eğitim aktiviteleri mesai saatleri içinde yapılmalı ve eğitimin niteliği gözetilerek öğretim üyelerinin eğitime aktif katılımı sağlanmalıdır.
Nöbet ücretlerinin düzensiz ödenmesi ve bazen hiç ödenmemesi gibi durumlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Ücretlendirmedeki eksiklik ve eşitsizlikler giderilmeli, fazla çalıştırma uygulamasından derhal vazgeçilmelidir. Pek çok asistan hekim için angarya çalışma neredeyse bir norm haline gelmiştir. Oysa anayasanın 18. maddesinde “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve angarya yasaktır…” hükmü yer almaktadır. Yine anayasanın “Çalışma Şartları ve Dinlenme Hakkı” başlıklı 50. maddesinde dinlenmenin tüm çalışanlar için bir hak olduğu belirtilmiştir. Dinlenme hakkı hem çalışanın bedenen korunması için zorunlu bir ihtiyaçtır hem de çalışanın dinlenme sonrası çalışmasının niteliği açısından vazgeçilemezdir.
Avrupa Birliği Parlamentosu’nun üye ülkeler açısından bağlayıcı ve zorunlu olan 1993 ve 2003 tarihli direktiflerinde, hekimlerin çalışma süresinin günlük 8, haftalık 40 saati aşamayacağı sadece zorunlu hallerde günlük çalışma süresinin 10 saati aşmamak kaydıyla uzatılabileceği belirtilmektedir. Ancak günlük 10 saatlik çalıştırma halinde dahi, çalışanlar yönünden bir yılda 24 hafta ortalama 8 saatlik çalışmayı güvence altına alacak şekilde çalışma düzeninin belirlenmesi zorunludur. Avrupa Birliği Mahkemesi’nin 03.10.2000 tarihli SİMAP, 09.09.2003 tarihli JAGLER ve 11.01.2007 tarihli VOREL kararında, hekimlerin nöbetler dâhil haftalık çalışma sürelerinin en çok 48 saat olabileceği belirtilmiştir. Türkiye’deki çalışma saatleri ve poliklinik sayıları anayasa ve uluslar arası sözleşmeler gözetilerek adil biçimde yeniden düzenlenmelidir.
Hekim eksikliği ve eğitimde devamlılığın esas olduğu gibi gerekçelerle Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinin 41 ‘inci maddesinde belirtilen “Gece nöbeti tutanlara ertesi
günü görev verilmez” hükmü asistan hekimler açısından çoğunlukla uygulanmamaktadır. Yönetmeliğin ilgili maddesinin devamında, idareye çok geniş bir takdir yetkisi
tanınmıştır ve gerekli görülürse 24 saat nöbet tutmuş bir asistan hekimin yeniden çalıştırılabileceği belirtilmektedir. Sağlık mevzuatında aylık tutulacak nöbet sürelerinin bir üst sınırının olmaması nedeniyle başhekimlerin ve idarenin takdir yetkilerini, asistan hekimlerin dinlenme haklarını elinden alacak şekilde kullanmalarının önü açıktır.
Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinin 41 ‘inci maddesinde düzenlenen, “Gece nöbeti tutanlara ertesi gün görev verilemez” hükmünün uygulanır hale getirilmesi sağlanmalı, bunun için dinlenme hakkı başhekimlerin ve nöbetçi hekimlerin takdir hakkı ile sınırlandırılmamalıdır. 33 saat aralıksız çalıştırma derhal durdurulmalıdır. Asistan hekimlerin nöbet izinlerini kullanma haklarının önündeki engellerin bir an önce kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca tutulan nöbetin aylık 130 saati aşması durumunda, aşan saatlerin karşılığında bir ücret ödenmemesi kabul edilemez. Devlet Memurları Kanunu’nun Ek 33. maddesinde 130 saate kadar tutulan nöbet ücretinin ödeneceğine ilişkin düzenlemenin esas alınarak aylık tutulacak nöbet süresinin üst sınırının da 130 saat olarak belirlenmesi için de sağlık mevzuatında düzenleme yapılması gerekmektedir.
Çoğu hastane ve tıp fakültelerinde asistan hekimler iş yükünün büyük bir kısmını yüklenmekte, ayrıca polikliniklerde uzman gözetiminde olmadan tek başlarına çalıştırılmaktadır. Pratik eğitimin sadece eğitim salonlarına daraltıldığı ve poliklinik hizmetinin sadece angarya bir iş yükü haline getirildiği bu çalışma ortamında elbette ki hastaların memnuniyetsizliğinin çoğunlukla ilk muhatabı da, hakaret ve şiddete varan saldırılarla karşı karşıya kalanı da asistan hekimler olmaktadır.