Çeşitli amaçlara ulaşabilmek için insan bedenine ve ruhuna yapılan saldırı olarak tanımlanan şiddet, erkek egemen toplumda kadınları denetim altında tutmak amacıyla sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Bilindiği gibi; 25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele veren Mirabel kardeşler tecavüz edilip öldürüldüler.
Patria, Minerva ve Maria Teresa kardeşlerin ölümünün üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçti. Ancak, dünyanın her yerinde kadınlar hala sömürülüyor, baskı ve şiddete maruz kalıyor, öldürülüyorlar. Kadınların rengi, dili, inancı, ülkesi, değişiyor ama uğradıkları şiddetin kaynağı değişmiyor. Kadına yönelik her türlü şiddet, tek tek bireylerin kendi çıkmazlarından, geriliklerinden kaynaklanmıyor. Bilakis, erkek egemen sistemin kendisi, bu şiddeti binyıllardır yeniden yeniden üretiyor.
Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde çalışan üyemiz hemşire Ayşenur Virlan 3 ay önce aynı serviste çalıştığı Yasin Kurban tarafından darp edildi. Daha sonra kendi isteği ile işinden ayrılan Yasin Kurban tehditlere devam etti.Ayşenur Virlan Hastane yöneticileri ve savcılığa başvuruda bulunarak yer değişikliği de dahil olmak üzere gerekli tedbirlerin alınması ve koruma talep etmesine rağmen 07-11-2013 günü mesai saatleri içerisinde çalıştığı hastanenin bahçesinde 17 yerinden bıçaklanarak ağır bir şekilde yaralandı. Hastane yönetimine verdiği tayin istem dilekçesinin altına “yerine eleman verilmesi koşulu ile” ibaresi konularak aslında bir kez daha kadın saldırısına davetiye çıkarılmıştır.9 gün hastanede yattıktan sonra 15-11-2013 günü taburcu olmuş ve tedavisine evde devam edilmektedir. Arkadaşımıza tekrar acil şifalar diliyoruz ve bu davanın takipçisi olduğumuzu burdan tekrar duyuruyoruz.
Kadınların bedeninin ve hayatının tasarruf hakkını, namus adına erkeklerin kullanımına sunan bu sisteme karşı olduğumuz için bu durumun takipçisiyiz. Erkek egemen zihniyetten güçlenen erkekler, kadınlar üzerinde denetim sağlamak için öldürmeye, dövmeye, cinsel ve ekonomik şiddet uygulamaya devam ettiği için tarafız. Dilek gibi öldürülen, Güldünya’ları, Yasemin’leri, Sevim’leri, Gülşen’leri ,Ayşe’leri unutmadığımız için bu davada taraf olacağız!
Devlet, yetkililer, sorumlular kadınların can güvenliğini sağlamada yetersiz kaldığı gibi, kadınların ellerinden alınan hayatlarını da yok saymaya devam ediyor. Kadın cinayetlerinde ve kadınlara yönelik suçlarda “bahane” kabul etmiyoruz! Erkekçe “mazeretlere” “HAKSIZ TAHRİK” indirimini uygulanmasını Ayşenur’a saldıranında bu yolla kolayca sıyrılmasını kabul etmeyeceğiz.
-Bizler, Türkiye’de %97’si şiddet gören kadınlarız!
-Bizler, Adana’da sokak ortasında, polislerin gözü önünde vahşice bıçaklanan kadınız!
-Bizler, Diyarbakır’da, kendilerine bilgi verilmeden kısırlaştırılan 17 kadınız!
-Bizler, namus(!) cinayetleri sonucunda yaşamımızı yitiren yüzlerce sessiz kadınız!
-Bizler, cinsel yönelimlerimiz nedeniyle işinden kovulan, evinden çıkartılmaya çalışılan kadınız
Bizler, türban taktığımız için, çalışmak istediğimiz için, gece sokağa çıktığımız için, eylem yaptığımız için saldırıya uğrayan kadınlarız!
-Bizler, gözaltında tecavüze uğrayan, jandarma ve emniyet güçleri önünde sorgusuz sualsiz ‘bekaret kontrolü'(!) yapılan kadınlarız!
Ülkemizde AKP iktidarının son on yıldır hayata geçirdiği politikaların bir sonucu olarak kadına yönelik şiddetin sistematik olarak arttığı bilinmektedir. Bugün çok yönlü eril şiddetin tüm toplumu sardığı bir süreçten geçiyoruz. Bugün 2013 yılı Türkiye’sinde, hayata geçirdiği erkek egemen politikalarla AKP iktidarı, diktatörlük rejimlerini aratmayan uygulamalarını başta kadınlar olmak üzere, kendisi gibi düşünmeyen, iktidarına biat etmeyen tüm muhalif kesimlere dayatmaktadır.
Bizzat başbakanın “kadın erkek eşit değildir “ diyerek açtığı yoldan ilerleyen devlet ve hükümet yetkililerinin her gün yeniden ürettikleri cinsiyetçi söylem ve pratikler, toplumsal yapıda yerleşik olan eşitsiz cinsiyet ilişkilerini daha da pekiştiriyor. Erkeğin küçük devleti olan aile dışında, kadının toplumsal yapı içinde kendi kimliğiyle var olmasına tahammül edilemiyor. Bu kısır çemberi aşmayı zorlayan birçok kadın taciz veya tecavüz ile olmadı canına kast edilerek durdurulmaya çalışılıyor. Kadına yönelik şiddet istatistiklerine yansıyan rakamlar, ne yazık ki bizleri haklı çıkarıyor. Türkiye’de kadına yönelik şiddet münferit değil sistematiktir ve son 10 yıllık AKP iktidarı döneminde belirgin bir artış göstermiştir. Yine kadına yönelik şiddet AKP iktidarı döneminde yüzde bin dört yüzler oranında artmıştır.Başbakanın erkek ve kadın eşit değildir söylemi,kürtaj ,3 -5 çocuk ve yine kızlı erkeli öğrencisi tartışmasıyla kadınlara bakış açısını. ortaya koymuştur.
Biz kadınlar; “Şiddetten arındırılmış bir dünya bir Türkiye yaratmak” şiarıyla her yerde örgütlenmeye devam edeceğiz, iş yerimizde, sokakta şiddetin her türlüsüne hayır diyeceğiz, inadına susmayacağız inadına isyan edip haykıracağız.
Artık yeter diyoruz., kadına yönelik şiddetin son bulmasını istiyoruz. Faillerin yargılanmasını ve caydırıcı cezalar almasını istiyoruz. Sorumlu olan makam ve mercilerin sorumlulukla yaklaşmasını istiyoruz. Kadın ve erkeğin toplumsal eşitliğine inanan ve bunun için mücadele eden bir başbakan istiyoruz. Kadını aileye hapsetmeyen bakanlıklar istiyoruz. Ve artık emeğimizin bedenimizin kimliğimizin sömürülmediği bir yaşam istiyoruz.
Son olarak kadına yönelik şiddete karşı uluslar arası mücadele günü olan 25 Kasımda tüm kadınları sokağa isyanı büyütmeye çağırırken Ayşenur Virlan’nın davasının davamız olduğunu belirtiyoruz.
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
İSTANBUL KESK’ Lİ KADINLAR