altBiz kadınlar, binlerce yıldır egemen erkek zihniyetinin ürünü olan savaşlarda en ağır bedeli ödeyenleriz.

Savaş bizim için ölüm, yoksulluk, açlık, kıtlık, göç demek. Savaş bizim için alabildiğine kışkırtılmış erkek saldırganlığı, diğer bir deyişle hayatlarımızı bütünüyle kuşatan cinayetler, taciz ve tecavüzler demek.

Biz bu ülkede yaşayan kadınlar, savaşın ne olduğunu iyi biliyoruz çünkü 30 yılı aşkın bir süre savaşı yaşadık. Savaşta açılan yaralarımız halen kanıyor. Bir yandan ülkemizde 8 aydır susan ölümün sesini yeniden duyma ihtimalinden diğer yandan iki yıldır yaşanan savaşla kan gölüne dönen Suriye’de yeni bir emperyalist saldırı planlanıyor olmasından kaygılıyız.

Biz savaşın en ağır bedelini ödeyenler ne ülkemizde, ne Ortadoğu’da, ne de dünyanın her hangi bir bölgesinde savaş istemiyoruz. Yıllardır erkek egemen şiddet ve savaş arasındaki doğrudan ilişkiyi bilenler olarak barış için mücadele ettik, bedel ödedik. Bedeli ne olursa olsun bugün de barış diyoruz, barış için ısrar ediyoruz.

altSuriye’de yaşanan iç savaş iki yılı geride bıraktı. Yaşanan çatışmalardan dolayı binlerce insan öldü, 1 milyonun üzerinde kişi ülkelerini terk ederek mülteci oldu. Resmi rakamlara göre şu an Türkiye’de 500.000’in üzerinde Suriyeli mülteci bulunuyor. Gerçek rakamın bunun çok daha üzerinde olduğunu söylemek hiç de abartılı değildir. Mültecilerin büyük bir çoğunluğu sınırda kurulan kampların dışında yaşamaktadır. Türkiye’nin çeşitli şehirlerine kendi imkânlarıyla yerleşen Suriyeliler; hiçbir kamusal destek olmadan en temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. İhtiyaçlarını gidermek için insanlık dışı koşullarda çalışmaya zorlanmakta, ötekileştirilmekte adeta kendilerini yeni bir savaşın içinde bulmaktadırlar. Hiç kuşkusuz bu yaşananların sorumluluğu sığınmacılara gerekli kamusal desteği vermeyen AKP iktidarındadır.

AKP hükümeti başından beri Suriye`de yaşanan savaşta taraf olarak davranmıştır. En temel insani yardımların ulaştırılması için sınır kapıları kapatılırken, aynı sınır kapıları çeteler ve kadın tacirleri için yolgeçen hanına dönmüştür. Savaş çığırtkanlığı yapan iktidar; silahların gölgesinde kadınlara ve çocuklara yönelik işlenen insanlık suçlarına ise sessiz kalarak adeta teşvik etmektedir.

Bugün olası bir müdahale için en başından beri hazır olduklarını iddia etmektedirler. Henüz 30 yıllık savaşın yarattığı toplumsal yaralar sarılmamışken; yeni bir savaşın içine girmek Ortadoğu halklarını etkileri yıllarca silinmeyecek yeni travmaların içine itmek anlamına gelmektedir.

Savaşta; erkek şiddeti tecavüzlerle, tacizlerle kadınları ve çocukları hedefine almaktadır. İki yıldır Suriye’nin çeşitli bölgelerinde kadınlar savaşın en karanlık yüzüyle tanışmış; akla vicdana sığmayan işkencelere maruz kalmışlardır. 1992 yılında Bosna-Hersek’te, 1994’te Ruanda da, 90’lı yıllarda yoğun olmak üzere Türkiye’deki Kürt illerinde bir savaş yöntemi olarak kullanılan sistematik tecavüz bugün Suriyeli kadınlara uygulanmaktadır. Şarlatanların yayınladığı fetvalarla Rojava’da Kürt kadınlara, Lazkiye’de Alevi ve Ermeni kadınlara, Şam’da Halep’te Hıristiyan kadınlara, Suriye’nin dört bir tarafında yaşayan tüm kadınlara, kız çocuklarına tecavüz meşrulaştırılmakta, kadın bedeni bir kez daha savaş alanına dönüştürülmektedir.

Savaşların yarattığı ekonomik yıkımların zaten toplumun en yoksulu olan kadınları daha da yoksullaştırdığını biliyoruz. Bugün vahşetten kaçıp Türkiye`ye sığınan kadınların yaşadıkları yoksulluk onları fuhuşun içine itmekte; devletin tüm kurumları ve yetkililer bu yaşananlara göz yummaktadır. Militarizm ve eril zihniyet el ele vermekte kadınları ve çocukları hem savaşın sürdüğü Suriye’de hem de sığındıkları Türkiye’de aşağılamaya, ötekileştirmeye, baskı ve zorbalıkla denetim altına almaya çalışmaktadır. Türkiye’nin metropollerinde yaşananlara sessiz kalan hükümet bu konuda hâlâ bir adım atmamıştır. AKP iktidarı hiçbir adım atmayarak; kadınların bedenini savaşlarda ganimet olarak gören eril zihniyeti yeniden üretmektedir.

Kamplarda savaştan kaçan kadınların ikinci üçüncü eş olarak satıldığı, özellikle Hatay, Şanlıurfa ve Gaziantep`te kadınlara zorla fuhuş yaptırıldığı iddiaları aylardır gündeme geliyor. Son olarak; Rojavalı Kürt kadınlarının İstanbul`da yoksulluk sonucu fuhuş yapmaya zorlandığı ortaya çıktı. Hem savaş bölgesinde hem de sığındıkları ülkede kadınların ayrımcılığa uğramasının nedeni erkek egemen sistemi sürdüren iktidarlardır.

Bizler Suriye’ye yönelik yapılması planlanan emperyalist saldırıları kınıyoruz. Suriye’nin kaderini belirleyecek olan Suriye halklarının özgür iradeleridir.

Savaşın en ağır bedelini ödeyen kadınlar ve çocuklara yönelik Türkiye’de uygulanan tüm insanlık dışı uygulamaların son bulması için devletin tüm kurumlarına ve iktidara çağrıda bulunuyoruz. Elinizi kadın bedeninden çekin. Ortadoğu’da toplumsal, kalıcı ve gerçek barış için savaş çığırtkanlığından vazgeçin ve demokratikleşme için gerekli yasal ve anayasal tedbirleri alın. Aksi halde her tecavüzde, her tacizde, insan bedenine yönelik her saldırıda, akacak bir damla kanda sizin de sorumluluğunuz olacaktır. Suça ortaklığı bir an önce terk edin!

Biz KESK’li kadınlar; savaştan kaçan kadınların ve çocukların karşı karşıya kaldığı şiddete sessiz kalmayacağımızı belirterek; herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz.

SAVAŞA VE ERKEK ŞİDDETİNE KARŞI

YAŞASIN KADINLARIN EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, BARIŞ MÜCADELESİ!

alt

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]