alt

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Konfederasyonumuzun 28 Mart 2012 tarihinde Kızılay’da yaptığı, iki gün süren ve polis saldırısı ile sonlanan eğitimde 4+4+4 sistemini getiren yasaya karşı yapmış olduğu eyleme ilişkin aralarında Genel Başkanımız ve Genel Sekreterimizin de bulunduğu 502 kişi hakkında dava açtı.

Öncelikle bu davanın, AKP rejiminin gölgesinde bulunan ülkemizde demokrasinin, insan haklarının rafa kalktığının önemli bir kanıtı olarak tarihe geçeceği bilinmelidir. Davada yargılanmak istenenler bu ülkenin meşru demokratik haklarını kullanan emekçileri, bu ülkenin eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı için mücadele edenleridir. 

Bilindiği gibi kamuoyunda 4+4+4 olarak adı geçen, çocuklarımızın ve ülkenin geleceği açısından son derece önemli düzenlemeler içeren yasal düzenleme geçtiğimiz yıl AKP iktidarının siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda hayata geçti. 

AKP, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini yakından ilgilendiren böylesi önemli bir düzenlemeyi ailelerin, bilim insanlarının, emek örgütleri ve diğer tüm toplumsal kesimlerin itirazlarına kulaklarını tıkayarak hayata geçirdi; inşa ettiği yeni rejime uygun topyekûn bir dönüşüm sürecine tabi tuttuğu yeni eğitim sistemini topluma yine bir oldubittiyle dayattı. 

Sadece kamu emekçilerinin değil toplumun geniş kesimlerini doğrudan ilgilendiren düzenlemelere karşı her zaman sorumluluklarının gereğini yerine getirmiş olan Konfederasyonumuz da meşru ve yasal hakkını kullanarak 28-29 Mart tarihlerinde bu dayatmaya boyun eğmeyerek grev gerçekleştirmiş, Türkiye’nin tüm illerinden demokratik tepkilerini göstermek ve seslerini duyurmak için başta eğitim emekçileri olmak üzere binlerce kamu emekçisi 28 Mart Çarşamba günü Ankara’da bir araya gelmişlerdir. Kamu emekçilerinin kitlesel basın açıklaması yapmasının önünde hiçbir yasal engel olmamasına rağmen Ankara Valiliği “olay çıkar” gibi son derece taraflı bir bakış açısı ve “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Muhalefet Edileceği” gerekçesiyle eylemi yasaklamış, fakat barışçıl bir şekilde, demokratik tepkilerini ifade etmek isteyenlerin tüm baskı ve tehditlere rağmen kent meydanında toplanarak geleceğine sahip çıkma iradelerine engel olamamıştı. 

Bugün Gezi direnişiyle birlikte adeta sokakları sıkıyönetim alanına çeviren, yükselen halk muhalefetini polis devletinin sınırlarını genişleterek, halka karşı polis şiddetini meşrulaştırarak bastırmaya çalışan AKP iktidarı, söz konusu eylemimizde de bu ülkenin kamu emekçilerine, gençlerine, eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı için mücadele eden tüm yurttaşlarına biber gazı, cop ve tazyikli su ile saldırmıştır. Barışçıl, demokratik taleplere yine polis şiddetiyle karşılık vererek kulağını tıkamış, demokratik eylemimizi engellemek için yasakçı, tehditkâr ve baskıcı tutumuyla tüm Türkiye’de adeta sıkıyönetim ilan etmiştir. İçişleri Bakanı’nın yayınladığı genelgeyle tüm illerde adeta olağanüstü hal koşulları yaratılmış, kamu emekçilerinin eylemleri polis ablukasına alınmıştır.

Şimdi açılan dava soruşturmasına ilişkin iddianamede “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırılık, kamu görevlilerine cebir ve şiddet kullanma, kamu ve özel mallara zarar vermek” suçu bizlere isnat edilmekte, polisin “ölçülü gaz ve tazyikli su kullandığı” öne sürülmektedir. Öncelikle toplumsal muhalefeti susturmanın bir aracı haline dönüşen 2911Sayılı Kanun aracılığı ile demokratik haklarını ve tepkilerini gösterdikleri için emekçiler yargılanıyor, soruşturmaya uğruyor ve haklarında dava açılıyor. Oysa bugün asıl yargılanan yine demokrasinin kendisidir!

İddianamede “ölçülü” olduğu iddia edilen polis şiddeti de, çok sayıda arkadaşımızı yaralayan, yerlerde sürükleyen, döverek gözaltına alan AKP’nin ileri demokrasisinin vazgeçilmezleri olan cop, tazyikli su ve helikopterlerden bile atılan gaz bombalarıyla yapılan vahşete varan polis saldırısıdır. 

Bizleri bu nedenle yargılamak isteyen, Uluslar arası Çalışma örgütü (ILO) ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarının açıkça ihlal edildiği ve demokratik hakların suç unsuru sayıldığı hukuk AKP’nin hukukudur ve meşru değildir. 

Oysa, AKP hükümeti saldırmak yerine tüm bilimsel itirazları dikkate alsa ve toplumun geniş kesimlerinin tepkilerine kulak verseydi; bugün karşısında büyük bir kaosa dönüşen ve yap-boz tahtası haline gelmiş bir eğitim sistemini bulmayacaktı. Bugün küçük yaştaki çocukların ruhsal, duygusal ve bilişsel gelişiminde meydana gelen büyük tahribatların, okulların fiziksel yetersizliğinin, gerici müfredatıyla bilimsel eğitimin aldığı büyük darbenin tek sorumlusu AKP hükümetidir. 

Bizler çok iyi biliyoruz ki AKP iktidarı,  kurduğu yeni düzende her alanda olduğu gibi eğitim alanında da stratejik hedeflerinden birini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. 4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesi, gericileşmenin ve piyasalaşmanın kaynaklarından biri olarak hayata geçirilirken, eğitimin tüm kademeleri sermayenin yeni kar alanlarına dönüştürülmekte, AKP’nin “dindar nesil” yetiştirme gayesi hızla gerçeğe dönüşmektedir.  

Bizler, eğitimin ve geleceğimizin iktidar partisinin siyasal hedeflerine kurban edilmesine asla izin vermedik, vermeyeceğiz! Herkesin eğitim hakkından eşit ve parasız olarak yaralanması için çocuklarımızın geleceğine sahip çıktık, çıkmaya devam edeceğiz. 

AKP iktidarı, bugüne kadar arkasına aldığı polis şiddeti, kendi siyasal hegemonyası için sınırlarını çizdiği yargı güçleriyle, tüm korkutma, tehdit ve karalama kampanyalarıyla sindiremediği mücadelemizden geri adım atmayacağımızı artık anlamalıdır. 

Bizler bu ülkenin geleceğinin ancak halkın kendi iradesiyle belirleneceği bir Türkiye kurulana dek alanlarda, taleplerimizin ve haklarımızın arkasında olacağız. Hiçbir zorbalık eşit, özgür, demokratik, barış içinde bir ülke kurma mücadelesinin önünde duramaz. 

Yürütme Kurulu

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×