Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden devrimci sosyalist Clara Zetkin, 1910 yılında 8 Mart gününü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını isterken, arkasında tekstil atölyelerinde çalışan 15 bin kadın işçinin direnişi ve mücadelesi vardı.
Kadınların her alanda eşitçe var olabilme mücadelesi, aynı zamanda emek-sermaye çelişkisi düzleminde emeğin de özgürleşme mücadelesidir. Kadın emeğinin mevcut ekonomik ve sosyo-kültürel yapıda daha şiddetli bir sömürüye tabi kalması, sadece kadınların değil, tüm işçi sınıfının, tüm emekçilerin sorunudur. Emeğin mücadelesi ancak toplumsallaşmış kadın emeğinin de örgütlü mücadelesi ile başarıya ulaşabilecektir. Bugün çalışma yaşamında güvencesiz, kayıt dışı, düşük ücretli istihdama doğru hızla yönelen yapısal dönüşüm taarruzları, en fazla kadın emeğini vurmaktadır.
8 Mart, Dünya Kadınlarının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kadın hareketinin bir simgesi haline gelirken, bugün kapitalizmin iç boşaltıcı/kavram karıştırıcı operasyonlarının ardından ana akım medya aracılığı ile dünya genelinde sadece kutlanan bir gün haline geldi. Kapitalizmin sömürüsüne, erkek egemenliğine karşı direnişin ve eşitsizliğe başkaldırışın bir simgesi olan 8 Mart, artık kadınlara hediyelerin verildiği, kadın haklarının sistem içi sığ tartışmalara saplandığı “mutlu bir gün” olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Oysa öfkenin günüdür 8 Mart, bir başkaldırı, mücadele ve bir isyandır.
***
Emeğin her daim ucuzlamasından, değersizleşmesinden beslenen kapitalist sermaye, kadın emeğinin ikincil olma durumunu da her zaman gerici ve cinsiyetçi zihniyeti ile durmadan pekiştirmektedir.
Üretim ilişkilerinin şekillenmeye başladığı çağlardan itibaren kadınlar, sermaye için daha ucuz işgücünü temsil etmiş, ücretli işçiliğinin yanında emek gücünün yeniden üretimini sağlayan ücretsiz işçiliği ile de sömürünün en açık hedefi haline gelmiştir.
Emperyalizmin neoliberal değişim sürecinde güvencesiz ve esnek istihdam biçimleri, ataerkil siyasal yapıların derinleşmesiyle, kadınları çalışma yaşamında güvencesiz ve düşük ücretli, ilkel kölelik biçimlerini aratmayan, koşullarda çalışmaya itmektedir. Kadın emeği bir yandan piyasada erkek işgücü yerine ikame edilecek ucuz işgücü olarak görülürken, diğer bir yandan da genel istihdam biçimine sirayet edecek bir “güvencesizleştirme-emeğin değersizleşmesi” sürecinde araç olarak kullanılmaktadır.
İşgücünde Kadının Yeri
*Okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen, işgücü içinde yer alan kadınların sayısı 2000 yılında 24 bin iken, bu sayı 2011 yılında 159 bine yükselmiştir.
*Kadınların genel eğitim düzeyi incelendiğinde, 10 yıl boyunca okuma yazma bilmeyen, eğitim hayatının dışında kalmış kadınların işgücüne katılımın, yükseköğretim mezunu kadınların sayısının 5 katı olduğu görülmektedir.
*Kent ve kır ayrımına bakıldığında ise 10 yılda 15-19 yaş arası kadınların kırsal yerlerde 2000 yılında %37,2 olan işgücüne katılım oranı, 2011 yılında %22,2’ye düştüğü; kentlerde de aynı dönemde işgücüne katılımın %41,1’den %40,2’ye düştüğü gözlenmektedir. Tarımın gerilemesine bağlı kırlardan kentlere zorunlu sürgün edilen kadın emekçilerin kentlerde de istihdam edilemediği açıkça izlenmektedir. Gerçekte işsizliğe mahkum edilen kadınlar, ev içi işlere doğru itilerek işsizlik hesaplaması kapsamına alınmamakta, resmi istatistikler tarafından da emekleri gibi “görünmeyenleri” oluşturmaktadırlar.
TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi 2012 yılı sonuçlarına göre Türkiye genelinde geniş tanımlı işsizlik oranı % 15,3, işsiz sayısı 4,5 milyon olarak gerçekleşti. Kadınlar için ise, geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 23’e yükseldi.
Bugün kentlerde yoğunlaşan istihdam, kadınların işgücüne katılımında da etkisini göstermektedir. Özellikle doğu illerinde yüzde 6 seviyelerine kadar inen kadın istihdamı, örneğin sanayisi nispeten gelişmiş Denizli’de ancak yüzde 28’lerin üzerine çıkmıştır. Dünya genelindeki tarihsel seyrinde sanayileşme ile birlikte kadın emeğinin yoğun olarak kullanıldığı tekstil gibi emek yoğun iş kolları, kadınların “ucuz emeğinden” muazzam bir şekilde yararlanmakta, tarımda “atıl” olarak duran bu ucuz emeği 12 saatlere kadar varan mesailerde çalıştırarak kendi stratejileri doğrultusunda kadın istihdamının yolunu açmıştır. Türkiye’de de halen bu sürecin izlendiği bir yapıda, özellikle 1980’ler sonrasında izlenen ihracata dayalı sanayileşme modelinin getirdiği ucuz kadın işgücüne artan talebiyle sanayide, tekstilde ve hizmetler sektöründe bu işgücünden olabildiğince yararlanıldığı izlenmektedir.
Hizmetler sektöründe yoğunlaşma güvencesizliği yaygınlaştırıyor
Türkiye genelinde istihdam edilenlerin %24,6’sı tarım, %19,1’i sanayi, %6,9’u inşaat, %49,4’ü ise hizmetler sektöründe yer almaktadır.
Hizmetler sektöründe %50’ye yaklaşan oran, TÜİK’in açıklamasında yer verdiği “bir yılda 711 bin kişi daha istihdam ettik” cümlesinin ardındaki gerçeği açıklamaktadır. Güvencesizliğin, kayıt dışı çalışmanın ve düşük ücretin ‘kaynadığı kazan’ haline gelen hizmetler sektörü, bugün AKP hükümetinin iş arayanlara işaret ettiği ‘yeni’ istihdam kapısı olarak öne çıkmaktadır. İşte bu sayede Türkiye genelinde işgücüne katılım oranı, 2012 yılında bir önceki yıla göre 0,1 puan artarak %50’ye yükseltilebilmiş, erkeklerde bu oran %71 olurken, kadınlarda %29,5 olarak gerçekleşmiştir.
Kayıtdışılık Kadınları Vuruyor!
Kadınların % 57’si kayıt dışı olarak çalışmaktadır. Çalışma çağındaki her üç kadından yaklaşık sadece biri çalışma hayatı içinde yer alabilmektedir.
Kayıt dışılık arttıkça haftalık çalışma saatleri de artmaktadır. Haftada 50 saat ve üzeri çalışan kadınlar toplam istihdamın %39’unu oluşturmaktadır.
Ev İşçiliği kayıtdışılığı arttırıyor;
Prof. Dr. Gülay Toksöz ve Doç. Dr. Seyhan Erdoğdu tarafından Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) için hazırlanan “Türkiye’de Ev İşçileri Raporu”nda, şu saptamalar yer almaktadır;
Ev işçisi olarak çalışanların sayısına ilişkin güvenilir istatistikler mevcut değildir. Hizmetçi, aşçı, garson, uşak, temizlikçi, bahçıvan, kapıcı, bebek bakıcısı, özel öğretmen, sekreter vb. bu kapsamda değerlendiriliyor. TÜİK verilerine göre Türkiye’deki ev işçilerinin sayısı yaklaşık 150 bin 600. Ancak bu sayının gerçek sayıyı ne kadar yansıttığı ise kuşkulu.
Özellikle lisanssız firmalar aracılığıyla bulunan işlerde ev işçisi kadınları mağdur eden psikolojik, fiziksel, cinsel taciz gibi ciddi sorunlar ortaya çıkmakta.
Ev hizmetlerinde süreksiz çalışanlar yasal olarak sigorta dışında bırakılmaktadır. Sürekli ve aylıkçı olarak çalışanlar ise sosyal sigorta kapsamındadır. Ancak yüksek primler, prim gün sürelerinin uzunluğu, aylık bağlama oranlarının düşüklüğü ve sigorta işlemlerindeki bürokratik zorluklar karşısında çoğu ev işçisi ve işvereni kayıtsız bir istihdam ilişkisi sürdürmektedir. Sosyal güvenceye ilişkin denetim de bulunmamaktadır.
Ev işçilerinin neredeyse tamamı bireysel iş ilişkileri bağlamında Borçlar Yasası’na göre tanınan haklardan yararlanamamakta. Gerek ev işçileri, gerekse de çoğu kadın olan bireysel işverenler bu yasa hükümlerinden haberdar bile değillerdir.
***
Bugünden geleceğe baktığımızda uygulanan politikalar, işsizliğin yine büyük bir sorun olarak kalacağı, sosyal hakların daha çok budanacağı, özellikle kadın emekçilerin emek sürecinde daha güvencesiz bir konuma çekileceği önümüzde açıkça görülmesi gereken tehlikelerdir.
Kapitalizmin artan ucuz işgücü ihtiyacının karşılanmasında kadın emeğiyle bütünleştirilmiş olan “vasıfsız” ve “ucuz meta” tanımlamaları, emeğin genel değerini de sürekli bir düşüşe maruz bırakmıştır. Bu nedenledir ki kadınların, kadın sorunlarına ve kadın emeğine dair yürüttüğü mücadele işçi sınıfının ve tüm emekçilerin mücadelesinin de temel dinamiklerinden birini oluşturmaktadır.
Kadın işsizliği ve güvencesiz çalışma koşullarıyla gerçek bir mücadele için;
Kadın istihdamında tek seçenekmiş gibi görünen esnek-güvencesiz-kayıt dışı ve taşeron çalıştırmaya son verilmeli
Eşit işe eşit ücret ve insanca yaşanmasına olanak veren “yeterli ücret sağlanmalı,
Sendikalaşma ve örgütlenme önündeki her türlü yasal ve fiili engelle kaldırılmalı,
Ev işçisi ve ev eksenli çalışan kadınların emeklerinin görünür kılınmalı ve sosyal güvence kapsamına alınmalı,
Çocukların güvenle bırakılacağı ücretsiz, sağlıklı kreş ve bakım evleri
Sağlanmalıdır.