19 Şubat Salı günü yapılan operasyon sonucu gözaltına alınan arkadaşlarımız savcılık sorgusu için, dünden itibaren, gruplar halinde çeşitli illerdeki adliyelere getirilmektedir. Dün İstanbul ve Malatya adliyelerine getirilen arkadaşlarımızın bir kısmının işlemleri tamamlanmıştır.
Bugün Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Bursa ve Adana adliyelerine getirilen arkadaşlarımızınsa işlemleri devam etmektedir.
Kondeferasyonumuza şu ana kadar ulaşan bilgilere göre; toplam 65 arkadaşımız serbest bırakılmış 33 arkadaşımız tutuklanmıştır.
Diğer taraftan mücadele değerlerimize sahip çıkmak ve arkadaşlarımızla dayanışmak için adliyelerin önündeki eylemlerimiz sürüyor. Ankara Adliyesi önünde yapılan basın açıklamasında konuşan Genel Başkanımız Lami Özgen tüm baskılara rağmen KESK’in mücadelesini kararlılıkla sürdüreceğini vurguladı.
Genel Başkanımızın Ankara Adliyesi Önünde Yaptığı Basın Açıklamasının Metni Aşağıdadır
KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in Ankara Adliyesi Öünündeki Konuşması
Kendinden olmayan herkese kin duyanların yarattığı öfke dalgaları kabarmaya devam ediyor. Gözaltı ve tutuklamalarla, şafak operasyonlarıyla girdaba dönüştürdükleri öfke dalgalarının emek ve demokrasi güçlerini boğmasını hedefleyenler yine iş başındalar.
Zulmün ve zorbalığın efendileri, “iktidarımıza biat edecek kullar istiyoruz” diye ferman buyuruyor. “Köleliğe Uyum Programını” hayata geçirmek için hazırlanan makbul vatandaş rehberinde herkese yeni fasıllar açıyorlar.
Diyorlar ki;
“Gazetecinin, bizim dediğimizin dışında bir şey yazmayanı
Avukatın, hakkı – hukuku çiğneneni değil, çiğneyeni savunanı makbuldür”
Diyorlar ki;
“Üniversitelinin, parasız, bilimsel, demokratik, anadilinde eğitim talep edeni değil YÖK’ü bağrına basanı,
İşçinin, her gün beşer onar kurban gittiği iş cinayetlerini kaderden sayanı,
Sendikacının, yandaş olanı başımızın tacıdır.”
Diyorlar ki;
“Asgari ücretlinin, ucuz iş gücü olmak için kendi yerini dolduracak üç çocuk yapanı,
Kamu emekçisinin, güvencesiz, esnek çalışmanın performansı yüksek, günün koşullarına uygun hükümet memuru olanı dışındakiler makbul değildir.”
Diyorlar ki;
“Kimse örgütlenmesin, hakkını armaya zinhar kalkmasın, herkes 4+4+4’lük ileri demokrasimize kendini emanet etsin.”
Bu makbul vatandaşlık tanımına uymayanların, uymamakta ısrar edenlerin, hele hele örgütlenenlerin nelerle karşı karşıya kaldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu kapsamda, KESK’in emek ve demokrasi mücadelesini engellemeye yönelik operasyonların rutinleştiği tüm kamuoyunca bilinmektedir.
Yine bilindiği üzere, KESK’i bertaraf etmek için her yolu mubah görenlerin kuşatma operasyonuna üç gün önce bir yenisi eklenmiştir.Aralarında Eğitim ve Örgütlenme Sekreterimiz Akman Şimşek ve Denetleme Kurulu üyemiz Erdoğan Canpolat’ın da olduğu, KESK ve KESK’e bağlı sendikaların yöneticisi ve üyesi 169 arkadaşımız üç gün önceki operasyonda gözaltına alınmıştır.
Daha önce defalarca tanık olduğumuz görüntüler eşliğinde gözaltına alınan arkadaşlarımız insanlık dışı, hukuksuz bir tutumla karşı karşıya kalmıştır. İki yıldır kanserle mücadele eden arkadaşımız, kemoterapiye girdiği sırada kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmıştır. İstanbul’da gözaltına alınan evli çiftin 3 aylık bebeği bile nezarete konulmuştur. Yine, eşi de aynı operasyonda gözaltına alınan Eğitim ve Örgütlenme Sekreterimiz, kızını imza karşılığında kardeşine teslim etmediği takdirde Çocuk Esirgeme Kurumu’na teslim etmekle tehdit edilmiştir. Gözaltına alınan arkadaşlarımıza yönelik insanlık dışı tutum sürmektedir.
Gözaltındaki arkadaşlarımız dünden itibaren savcılık sorgusu için gruplar halinde çeşitli illerdeki adliyelere getirilmektedir.
Bize şu ana kadar gelen bilgilere göre gözaltına alınan arkadaşlarımızdan toplam 82 sinin işlemi tamamlanmıştır. Bunlardan emniyet, savcılık ve mahkemelerce toplam 53’ü serbest bırakılmış, 29’u ise tutuklanmıştır. Geriye kalan diğer arkadaşlarımız da Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Bursa ve Adana adliyelerinde savcılığa çıkarılmıştır.
Ardı ardına yaşadığımız operasyonlara üstün körü baktığımızda bile hiçbirisinin tesadüfî olmadığını, hedefinin, amacının açık olduğu rahatlıkla görülmektedir. Ne zaman kamu emekçilerinin hakları gasp edilecekse KESK’e yönelik itibarsızlaştırma ve kriminalize etme operasyonları için düğmeye basılmaktadır.
Kısa bir hatırlatma yaparak hafızlarımızı tazeleyecek olursak;
Sendikal hak ve özgürlüklerimizi yok sayanlara karşı 21 Aralık 2011’de bir günlük uyarı grevi yapmış, kamu emekçilerinin taleplerini bu ülkenin gündemine tekrar getirmiştik. Bu grevin hemen ardından 13 Ocak’ta bir operasyonla karşılaştık. O gün gözaltına alınan, altı yıl boyunca konfederasyonumuzda Hukuk ve TİS uzmanı olarak görev yapan çalışanımız hakkındaki iddianame daha yeni hazırlanmıştır.
Ardından Mart ayı ve 8 Mart haftasına yönelik eylem programımızı açıkladıktan kısa bir süre sonra 13 Şubat’ta bu kez 16 kadın yönetici ve üyemizin gözaltına alınıp, 9’nun tutuklandığı operasyonda aynı tablo ile karşı karşıya kaldık.
Yine 2012’nin Mart ve Nisan aylarında başta 4+4+4 olarak bilinen temel eğitimi piyasalaştıran, gericileştiren yasaya ve 4688 sayılı yasada haklarımızı, özgürlüklerimizi daha fazla kısıtlamayı hedefleyen tadilata karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdürdüğümüzde de üzerimizden baskılar hiç eksik olmadı.
Grev hakkımızı yasal teminat altına almayan, örgütlenme özgürlüğünü yok sayan sözde toplu sözleşme düzenine karşı 23 Mayıs 2012’de son yılların en geniş katılımlı grevinin gerçekleştirilmesinde öncü olduk. Hemen ardından toplam 28 yönetici ve üyemizin tutuklanmasıyla sonuçlanan 25 Haziran operasyonu ile karşı karşıya kaldık.
Sınırlı iş güvencemizi tehdit eden Kamu Personel Rejimi değişikliklerinin tartışmaya açıldığı bir dönemde gerçekleşen son operasyon da daha öncekiler gibi tesadüf değildir. KESK olarak iş güvencemizden taviz vermeyeceğimizi, sendikal hak ve özgürlüklerimizin daha da daraltılmasına izin vermeyeceğimizi tüm kamuoyuna ilan etmemizin hemen ardından yapılan bu operasyonun sebebini başka yerde aramak nafiledir.
Çünkü amaç ve hedef açıktır. Sendikal faaliyetlerimizi “suç” olarak gösteren hukuktan yoksun iddia-namelerle toplam 59 yönetici ve üyemizi demir parmaklıklar ardında tutanlar düğmeye bir kez daha basmıştır. Kim ne derse desin, hangi yalana inanmak isterse istesin, gerçek gün gibi ortadadır. Bu operasyonların tek bir adı vardır. O da “Emek ve Demokrasi Güçlerini Sindirme” operasyonlarıdır.
Biz bu kuşatma operasyonlarının parçası haline gelenlerle, KESK’in bir yerlere “para aktarıldığı” gibi gerçekle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmayan haberlere imza atan iktidar borazanı yandaş medyanın ürettiği senerayolarla ilk defa karşılaşmıyoruz. Daha önce de defalarca açıkladık. KESK’in tek gelir kaynağı bağlı sendikalarından gelen aidatlardır. KESK’in de bağlı sendikalarının da bütün hesapları şeffaf ve üyelerinin denetimine açıktır. Harcadığımız her kuruşun hesabını bugüne kadar üyelerimize verdik, bundan sonra da vermeye devam edeceğiz.
4688 Sayılı Yasa ve sendika tüzükleri gereğince konfederasyon ve sendikaların gelirlerinin neler olduğu ve harcamaların nasıl yapılacağı ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir. Ayrıca sendikalar ve konfederasyonlar ayrıntılı bilançolarını ve gelir tablolarını düzenli olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına sunmaktadır.
Başından beri sendikaların devlet kesesinden üye aidatı almasına karşı çıkan, profesyonel olarak sendikacılık faaliyeti yürüten yöneticilerine seçilmeden önce sürdürdükleri görevde aldıkları maaş kadar maaş ödeyen tek konfederasyon olan KESK’e iftira atanlar kendi çamurlarında debelenmeye mahkûmdur.
Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, emeğin hakkının yok sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Demokrasiden de sendikal hak ve özgürlüklerden de söz etmenin mümkün olmadığı bu ülkede, KESK’in neden hedef alındığı yeterince açık değil mi?
Her türlü baskıya rağmen sesini yükselten, kamu emekçilerinin vicdanın sesi olmaya devam etme kararlılığından ödün vermeyen KESK’e yönelik ardı ardına operasyonlar yapılması şaşırtıcı değildir.
Sömürü ve yağmaya karşı emeğin hakkını, savaşa karşı barışı, emperyalizme karşı bağımsızlığı, ırkçılığa ve şovenizme karşı hakların kardeşliğini kararlılıkla savunan KESK’in, bu değerlerin düşmanlarınca hedef tahtasına konması doğaldır.
Görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, yazmayan kalemlere inat bir daha ifade ediyoruz. Bizler, bu topraklarda gerçek bir demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin de ağır olduğunu biliyoruz. Ancak “hak verilmez mücadeleyle alınır” şiarını ilke edinen, baskılara mücadeleyi daha da yükselterek cevap veren, “acıyı bal eyledik” diyen bir gelenekten gelen KESK’liler baskılar karşısında asla yılmayacaktır.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında sesiz kalmayacağımızı haykırıyoruz. Üye ve yöneticilerimize yönelik yıldırma ve sindirme uygulamalarına artık yeter diyoruz. Tek suçları sendikal hak ve özgürlükler, barış ve demokrasi mücadelesi vermek olan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Her zaman olduğu gibi bugün de destek ve dayanışmasını bizden esirgemeyen değerli dostlarımıza ve uluslararası konfederasyonlara, sendikalara buradan bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için söz verdik. Gözaltına alınsak da, tutuklansak da, sürgüne gönderilsek de mücadelemize devam edeceğiz. Tutuklu bulunan 59 arkadaşımız ve gözaltında tutulan arkadaşlarımız onurumuzdur. Biz onurumuza sahip çıkacağımıza söz verdik, sözümüzü tutacağız.