Dünyanın Çevresinde 24 Saat Feminist Eylem!

Facebook
Twitter
WhatsApp

Pzt, 10 Aralık 2012

Bugün (10 Aralık) Sakarya Meydanı’nda DKY Türkiye Bileşenleri, tüm dünya ile eş zamanlı olarak “Eşitlik, Adalet, Özgürlük, Dayanışma ve Barış için yürüyoruz” şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan okudu.

Bugün, 10 Aralık 2012. Biz Dünya Kadın Yürüyüşünün aktivitsleri, öğlen 12:00 ile 13:00 arasında ülkelerimizde eylemler yapacağız. Dünyada dunyakadinyuruyusu1yaşananların ve kadın haklarına yönelik saldırıların farkında olduğumuzu göstermek, direniş hareketlerimizi ve alternatiflerimizi tanıtmak için Yeni Kaledonya’dan başlayarak Seattle’a ulaşana kadar dünyanın etrafını dolaşacak, 24 saat boyunca seferber olacağız.

Bundan sekiz yıl önce, uzun süren kolektif bir kurgu sürecinin ardından, 2004 yılında Ruanda’nın başkenti Kigali’de İnsanlık için Küresel Kadın Şartımızı kabul ettik. O zaman şöyle demiştik: “Biz kadınlar, kadınların ezilmişliğini kınamak, bu ezilmişliği ortadan kaldırmak ve adaletsizliği, savaşı, fetihleri ve şiddeti besleyen tahakküme, sömürüye, ben-merkezciliğe ve dizginsiz kâr arayışına son vermek için uzun süredir yürüyoruz… İtici güçleri, eşitlik, özgürlük, dayanışma, adelet ve barış olan bir dünya yaratıyoruz. Bizler böyle bir dünyayı yaratacak güçteyiz.”

Bugün, 2012 yılında, sistemin bütününü etkileyen krizlerle ve bu krizleri derinleştiren yanlış çözümlerle karşı karşıyayken, ataerki, kapitalizm, ırkçılık ve lezbofobiye galip gelen bir hayatı örgütleyecek başka yöntemler bulma çabalarımız daha da anlamlı hale geldi. Kemer sıkma tedbirleri ve sosyal kesintilerle karşılanan ekonomik kriz istihdam sorununu daha da kötüleştiriyor. Çevre krizine ve iklim değişikliğine verilen tek yanıt doğanın özelleştirilmesi oluyor. Kadınlar, hepimizin en temel ihtiyaçlarının karşılanmasının sorumluluğunu ve yükünü taşıdıkları için, bakım-işi krizi çoğunlukla kadınların omuzlarına yıkılır. Bu yanlış çözümler, toplumsal hareketlerin kriminalizasyonu ve artan militarizasyonu ile ve politik arenada hakimiyeti ele geçirmiş olan şirketler ve mali teknokratlar tarafından topluma dayatılıyor. Bunlar, muhafazakarlığı destekleyrek, farklı dinlere mensup fundamentalistlerin artan saldırılarıyla, kadına yönelik her tür şiddetin artmasıyla, bedenlerimizin kontrolü ve metalaştırılmasıyla, haklarımızı ve kadınların elde ettiği ilerlemeleri zayıflatarak kendilerini güçlendiriyorlar.

Filipinli şair Joe Barrios, bunu en iyi şekilde şöyle ifade eder: kadın olmak sürekli savaş durumunda yaşamak demektir.

Hayatımızı kuşatan bu kadına yönelik savaşın yanı sıra hem ülkemizde hem de bölgemizde süren bir savaşın da yükünü taşıyoruz. Oysa,İnsanlık İçin Küresel Kadın Şartı’nda belirttiğimiz gibi, bizim kurmak istediğimiz dünyada, “Herkesin savaş ve silahlı çatışmanın; yabancı işgalin ve askeri üslerin olmadığı bir dünyada yaşamaya hakkı vardır. Hiç kimsenin bireylerin ya da halkların yaşaması ya da ölmesi üzerine karar verme hakkı dunyakadinyuruyusu2olamaz…Ülkeler, toplumlar ve halklar arasındaki silahlı-silahsız çatışmalar; ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde barışçıl, adil ve haklı çözümler ortaya çıkaran görüşmeler yoluyla çözümlenir”.

Bizim mücadelemizle kabul edilen Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin 1325 Sayılı Kararı, savaşın kadınlar üzerindeki olumsuz etkisini vurgularken ve üye devletlerin bütün barış görüşmelerine ve çatışma çözümleme süreçlerine kadınları dahil etmesini ister. Bu karar uyarınca çatışmaların sonlandırılması ve çatışma sonrası inşa süreçlerine kadınların erkeklerle eşit ağırlıkta katılmasını istiyoruz. 

Kriz ortamında ultra-muhafazakar saldırılarla birlikte, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin hızla artışına, özellikle, toplumsal özgürlük hareketleri içinde yer alan kadınlara (ve ailelerine) yönelen devlet şiddetinin artışına da tanık oluyoruz. İster ev-kadını isterse milletvekili olsun, hiçbir kadın erkek şiddeti ve devlet şiddeti karşısında “dokunulmaz” değildir.  

Demokrasi ve özgürlük mücadelesi karşısında savaş ve terör kullanımını meşrulaştırmak üzere başvurulan, “terörizmle savaş” ve “ulusal güvenlik” gibi ideolojik maniplasyonlarla protesto eylemlerinin ve toplumsal hareketlerin kriminalizasyonuna son verilmesini ve 13 Aralık’ta Ankara’da duruşması yapılacak olan, Tüm-Bel-Sen Kadın Sekreteri Güler Elveren, SES Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun ve Eğitim-Sen 2 Nol’lu Şube Kadın Sekreteri Güldane Erdoğan’ın serbest bırakılması istiyoruz. Sendikacıların şahsında yargılanan sendikal faaliyet suç olmaktan çıkarılana kadar, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında mücadeleye devam edeceğiz.

Sömürü, baskı, hoşgörüsüzlük ve dışlamanın artık var olmadığı ve herkesin bütünlüğü, farklılığı, hakları ve özgürlüklerinin saygı gördüğü bir dünya kurmayı öneriyoruz.

Yaşadığımız ülkelerde ve dünyanın dört bir yanında direnişi yükseltirken 10 Aralık’ta birlikte ortak eylem yapacağız: 

Yürüyoruz

Örgütleniyor ve direniyoruz

Yürüyoruz

               Ve isyan ediyoruz

Yürüyoruz

               Ve başka yaşam biçimleri inşa ediyoruz

Yürüyoruz         

               Ve birleşiyoruz

Yürüyoruz

               Birbirimizi tanıyor ve karar veriyoruz

Yürüyoruz

               Konuşuyor ve haykırıyoruz

Yürüyoruz

               Ve alternatif bir ekonomi yaratıyoruz

Yürüyoruz

               Dans ediyor ve şarkı söylüyoruz

Yürüyoruz

               Ve sokaklara dökülüyoruz

Yürüyoruz

               Anımsıyor ve kendimizi keşfediyoruz

Yürüyoruz

               Ve köklerimizden yükseliyoruz biz

Yürüyoruz

               Ve cinselliğimizi özgürce yaşıyoruz

Yürüyoruz

               Ve yine diyoruz ki gerçek çözüm feminizmde

Yürüyoruz

               Mücade ediyoruz

 ve yaşanmaya değer bir hayat inşa ediyoruz

Hepimiz özgür oluncaya dek birlikte hareket edeceğiz!

DKY Türkiye Bileşenleri Direnişteki kadınlar, 10 Aralık 2012

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×